Siyah Feminizmin kurucu metinlerinden biri olan Combahee Nehri Kolektifinin 1977’de kaleme aldığı ve kesişimsellik tartışmalarının dayandığı bu mühim metni, Fehmiye Ceren Akçabay Karataş ile İlayda Tuana Öztunçel çevirisiyle yayınlanıyoruz.
İmdat Freni’nde daha önce yayımlanan bir metinde Combahee Nehri Kolektifi’nin bildirisinin önemi ve güncelliği şöyle ifade edilmişti:
“1977 yılında ABD’de Combahee River Collective adlı siyah feminist bir grup etkileyici bir bildiri yayınlar. Bütün kadınlar adına konuşan beyaz batılı kadın hareketinin ırkçılığını ve bu ırkçılığın aşılması için herhangi bir çaba gösterilmemesini eleştirirler. Siyah, Üçüncü Dünyalı ve işçi sınıfı kadınları başından itibaren feminist hareketin içindedirler ama büyük gerici güçlerin yanı sıra feminist hareket içindeki elitizm ve ırkçılık bu kadınları dilsiz ve görünmez kılmıştır.
Collective, yalnız beyaz kadın hareketine değil siyah özgürleşme hareketinin cinsiyetçiliğine karşı da sert bir tutum alır. Ama cinsiyetçiliğe karşı tüm kadınlarla, ırkçılığa karşı siyah erkeklerle birlikte mücadele edeceğini beyan ederek özcü ve ayrılıkçı bir mücadeleyi reddeder. Zira onlara göre, ırksal, cinsel, heteroseksüel ve sınıfsal tahakküm sistemleri birbirinden koparılamaz ve herhangi bir tahakküm sistemi diğer tahakküm sistemleri ortadan kalkmadan çözülemez. Hem beyaz kadınla hem de siyah erkekle çelişki ilişkileri olsa da esas karşıtlığı bunlarla değil beyaz heteroseksüel erkekle kurarlar. Bu çerçevede sosyalist olduklarını ve neden kapitalizme, emperyalizme ve patriyarkaya karşı eş zamanlı ve birlikte bir mücadele yürütülmesi gerektiğinin altını çizerler.
Bugün geldiğimiz noktada kaybedilen her şeyden önce Combahee River Collective’in koyduğu kapsayıcı, kendi kurtuluşunu insanlığın kurtuluşunda gören ve daralmayı değil çoğalmayı önüne koyan, ölümü değil dönüşümü hedefleyen bir siyasi perspektif”.
Siyah feminizmi, Combahee Nehri Kolektifi ve kesişimsellik hakkında ayrıca yayımladığımız şu yazıya da bakılabilir.
Çevirinin daha önce yer aldığı Okan Üniversitesi Hukuk Fakültesi bültenine buradan, metnin orijinaline ise şuradan ulaşılabilir. İyi okumalar.
İmdat Freni
Biz, 1974’ten beri biraraya gelen Siyah feminist bir kolektifiz. [1] Politikamızı belirleme ve netleştirmeye yönelik süreçte, hem kendi grubumuz bünyesinde hem de diğer progresif örgüt ve hareketlerle koalisyon halinde politik çalışmalar yaptık. Mevcut şekliyle politikamızın en geniş ifadesi ırka, cinsiyete, heteroseksüelliğe ve sınıfa dayalı tahakküme karşı aktif bir şekilde mücadele etmemiz ve asli tahakküm sistemlerinin iç iç içe geçmiş yapısına dayalı bütüncül tahlil ve uygulamaların geliştirilmesini başlıca görevimiz olarak görmemiz. Yaşam koşullarımızı bu tahakkümlerin birleşimi oluşturuyor. Siyah kadınlar olarak renkli kadınların tamamının karşı karşıya kaldığı çeşitli ve eşzamanlı tahakkümlerle mücadele etmeye uygun politik hareketin Siyah feminizm olduğunu düşünüyoruz.
Bu yazıda dört temel başlığı tartışıyor olacağız: (1) modern Siyah feminizmin doğuşu; (2) bizim neye inandığımız, başka bir deyişle politikamızın özgülendiği alan; (3) kolektifimizin [feminist bir bakış açısıyla aktarılan] kısa tarihi2 de dahil olmak üzere Siyah feministlerin örgütlenmesindeki sorunlar; ve (4) Siyah feminist meseleler ve uygulamalar.
1. Moden Siyah Feminizmin Doğuşu
Siyah feminizmde yaşanan yeni gelişmelere bakmadan önce, kökenimizi tarihsel bir gerçeklik olan Afro-Amerikalı kadınların hayatta kalma ve özgürlük için verdikleri daimi ölüm kalım mücadelesine dayandırdığımızı beyan etmek istiyoruz. Siyah kadınların Amerikan politik sistemiyle (beyaz erkek egemenliği sistemi) son derece olumsuz şekilde süregelen ilişkisi, tahakküm altındaki iki kasta, ırksal ve cinsel kastlara üyeliğimiz tarafından belirlendi. Angela Davis’in “Siyah Kadının Köle Topluluğundaki Rolü Üzerine Düşünceler”de işaret ettiği gibi, Siyah kadınlar her zaman, sadece fiziksel bir yolla olsa dahi, beyaz erkek egemenliğine karşı bir duruş gösterdi ve hem çarpıcı hem incelikli yollarla kendilerine ve topluluklarına yönelik saldırılara bilfiil direndi. Cinsel ve ırksal kimliklerinin birleşiminin yaşamlarının tamamını ve özgün politik mücadelelerinin odağını belirlediğine dair ortak bir bilince sahip olan Sojourner Truth, Harriet Tubman, Frances E. W. Harper, Ida B. Wells Barnett ve Mary Church Terrell gibi tanınan ve tanınmayan binlerce Siyah kadın aktivist her zaman varoldu. Modern Siyah feminizm annelerimiz ve kız kardeşlerimizin nesillerdir sürdürdüğü kişisel fedakarlıkların, kararlılık ve çalışmalarının bir sonucu.
En belirgin Siyah feminist tavır, 1960’ların sonlarında başlayan Amerikan kadın hareketinin ikinci dalgasıyla bağlantılı olarak gelişti. Feminist hareketin başlangıcından beri Siyah kadınlar, üçüncü dünya ülkesi kadınları ve işçi kadınlar harekete dahildi ancak hem dıştan gelen gerici baskılar hem de hareketin kendi içindeki ırkçılık ve elitizm, katılımımızın yok sayılmasına sebep olmuştu. 1973’te, New York’taki Siyah feministler, ayrı bir Siyah feminist topluluk oluşturma gerekliliği hissettiler. Bu topluluk sonrasında Ulusal Siyah Feminist Örgütü (NBFO) haline geldi.
Diğer bir yandan Siyah feminist politika, özellikle 1960 ve 1970’li yıllardaki, Siyah özgürlük hareketleri ile açık bir ilişkiye sahip. Birçoğumuz bu hareketlerde (Sivil Haklar, Siyah ulusalcılık, Siyah Panterler) yer aldık ve hayatlarımız bu hareketlerin ideolojilerinden, amaçlarından ve amaçlara yönelik taktiklerden fazlasıyla etkilendi ve değişti. Bu özgürlük hareketleri içindeki deneyim ve hayal kırıklıklarımız, tıpkı Beyaz erkek sol çeperindeki deneyimlerimiz gibi beyaz kadınlarınkinden farklı bir ırkçılık karşıtı politika ve Siyah ve beyaz erkeklerinkinden farklı bir cinsiyetçilik karşıtı politika geliştirme ihtiyacını açığa çıkardı.
Siyah Feminizmin inkar edilemez bir kişisel kaynağı da var, bu kaynak Siyah kadınların bireysel hayatlarından, görünürde özel olan tecrübelerinden gelen politik farkındalık. Siyah feministler ve kendilerini feminist olarak tanımlamayan pek çok Siyah kadın, cinsiyete dayalı tahakkümü gündelik yaşamın değişmez bir unsuru olarak deneyimliyor. Oğlanlardan farklı olduğumuzu ve farklı muamele gördüğümüzü çocukluğumuzda fark ettik. Örneğin, bize hem “hanımefendi” olabilmek için hem de beyaz insanlar tarafından daha az uygunsuz görülmemiz için susmamız söylendi. Büyüdükçe erkekler tarafından fiziksel ve cinsel olarak istismar edilme tehdidinin farkına vardık. Ancak gerçekte bizim için çok belirgin olanı, yaşanmakta olduğunu bildiklerimizi kavramsallaştırmamızı sağlayacak hiçbir yönteme sahip değildik.
Siyah feministler biz kadınların tahakkümle mücadele için politik çözümleme ve uygulamada kullandığı cinsel politika, patriarkal düzen, en önemlisi de feminizm gibi bazı kavramların bilincine varmadan önce duydukları delilik hissinden sıklıkla bahsederler. Gerçek şu ki ırk politikası ve elbette ırkçılık yaşamlarımıza nüfuz ederek kendi deneyimlerimize daha derinden bakmamızı, paylaşmamızı, bilinçlenmemizi ve bu sayede yaşamlarımızı değiştirecek ve üzerimizde kurulan tahakkümü tamamen ortadan kaldıracak bir politika inşa etmemizi engelleyen etmenler. Pek çok Siyah kadın bakımından bu durum hala geçerli. Gelişimimiz Siyahların mevcut ekonomik ve siyasi konumlarına da zorunlu olarak bağlı. Öncesinde Siyahlara tamamen kapalı olan belirli eğitim ve istihdam seçeneklerinden asgari düzeyde ilk pay alabilenler, İkinci Dünya Savaşı sonrası nesildeki Siyah gençlerdi. Ekonomik olarak Amerikan kapitalist ekonomisinin hala en altında yer alsak da aramızdan bir avuç insan, eğitim ve istihdamdaki sembolik uygulamaların neticesinde mevcut tahakküme karşı daha etkili bir mücadele potansiyeli içeren bazı araçlara sahip olmayı başardı.
Başlangıçta bizi yan yana getiren, ırkçılık ve cinsiyetçilik karşıtlığını birleştiren bir duruştu ve politik olarak geliştikçe heteroseksizme ve kapitalizmin neden olduğu ekonomik tahakküme de yöneldik.
2. Neye İnanıyoruz
Herşeyden önce, politikamız Siyah kadınların varoluşları gereği değerli olduğu ve özgürlüğümüzün başkalarının iznine tabi olmadığı, birer insan olarak özerkliğe duyduğumuz ihtiyacın bir gereği olduğuna dair ortak inancımızın ürünüdür. Bu kulağa saçma gelecek ölçüde açık bir gerçek olsa da, ilerici görünen başka hiçbir hareketin bize özgü tahakkümü bir öncelik olarak görmediği veya bu tahakkümün sona ermesi için ciddi bir şekilde çalışmadığı aşikar. Gördüğümüz zalim, çoğu zaman ölümcül muameleyi kayda geçmek bir yana sadece Siyah kadınlara atfedilen aşağılayıcı klişeleri sıralamak (siyah dadı, reis kadın, Safir, fahişe, kaslı lezbiyen) dahi Batı yarım kürede geçen dört yüzyıllık esaret içinde hayatlarımıza ne kadar az değer verildiğini gösteriyor. Özgürlüğümüz için istikrarlı şekilde çalışacak ölçüde bizi önemseyenin yalnızca kendimiz olduğunu fark ettik. Politikamız kendimize, kız kardeşlerimize ve mücadele ve çalışmalarımızı sürdürmemizi sağlayan topluluğumuza duyduğumuz kuvvetli sevgi ile gelişiyor.
Bize yönelik tahakküm bakımından odağımız, kimlik politikaları kavramıyla şekillendi. En derin ve potansiyel olarak en radikal politikanın, başkasının yaşadığı tahakküme son vermeye çalışmak yerine, doğrudan kendi kimliğimizden yola çıkmak olduğuna inanıyoruz. Siyah kadınlar söz konusu olduğunda bu özellikle aykırı, tehlikeli, tehdit edici ve dolayısıyla devrimci bir düşünce, çünkü bizden önce gelen bütün politik hareketler göz önünde bulundurulduğunda, herhangi birinin özgürleşmeye bizden daha layık kabul edildiğini açıkça görüyoruz. Altyapı oluşturmayı, kraliçeliği ve on adım geride yürümeyi reddediyoruz. İnsan olarak, eşit insanlar olarak kabul görülmek yeterli.
Patriarkanın cinsel politikasının Siyah kadınların yaşamlarına sınıf ve ırk siyaseti kadar nüfuz ettiğine inanıyoruz. Yaşamlarımızda çoğunlukla eşzamanlı olarak deneyimlediğimiz için ırk, sınıf ve cinsiyet tahakkümünü birbirinden ayırmakta sıklıkla zorlanıyoruz. Salt ırksal ya da cinsel tahakküme karşılık gelmeyen ırksal-cinsel tahakküm diye bir şeyin var olduğunu biliyoruz, politik bir baskı aracı olarak beyaz erkeklerin Siyah kadınlara tecavüz tarihi bunun bir örneği.
Feminist ve Lezbiyen olmamıza rağmen, ilerici Siyah erkeklerle dayanışma içindeyiz ve ayrılıkçı beyaz kadınların talep ettiği türde bir bölünmeyi savunmuyoruz. Siyahlar olarak durumumuz, ırk gerçeği etrafında bir dayanışmayı zorunlu kılıyor. Şüphesiz ezen ırk olarak olumsuz bir dayanışma içinde yer almak istemiyorlarsa beyaz kadınların beyaz erkeklerle bu tür bir ırk dayanışması sürüdürmesine gerek yok. Bizler, siyah erkeklerle birlikte ırkçılığa karşı mücadele ederken, aynı zamanda cinsiyetçilik konusunda Siyah erkeklere karşı mücadele ediyoruz.
Tahakküm altındaki tüm insanların özgürleşmesi için patriarkayla birlikte, ekonomi-politik sistemler olan kapitalizm ve emperyalizmin de ortadan kaldırılması gerektiğinin farkındayız. Bizler sosyalistiz, çünkü çalışmanın patronların kârı değil, çalışanların ve üretenlerin ortak yararı doğrultusunda örgütlenmesi gerektiğine inanıyoruz. Maddi kaynaklar, bu kaynakları yaratanlar arasında eşit olarak dağıtılmalı. Bununla birlikte, aynı zamanda feminist ve ırkçılık karşıtı bir devrime karşılık gelmeyen sosyalist bir devrimin özgürlüğümüzü garanti edeceğine inanmıyoruz. İçinden geçtiğimiz kendine has süreçte her ne kadar bazılarımız beyaz yakalı ve profesyonel işler için birer sembol olarak görülerek çifte talep görsek de, Siyah kadınlar genelde iş gücü içinde marjinal bir pozisyonda. Bu durumdan kaynaklanan özgün sınıfsal konumu dikkate alan bir sınıfsal ilişki anlayışı geliştirmenin gerekli olduğu düşüncesindeyiz. Irksız ve cinsiyetsiz işçiler olarak görülmeyen aksine iş/ekonomik yaşamları ırksal ve cinsel tahakkümün belirleyiciliğinde şekillenen insanların gerçek sınıfsal konumlarını görünür kılmamız gerekiyor. Marx’ın teorisine, yine Marx tarafından analiz edilmiş oldukça özgün ekonomik ilişkiler çerçevesinde, temelde katılıyor olsak da Siyah kadınlar olarak kendi özgün ekonomik konumumuzu anlayabilmek için onun değerlendirmelerinin daha ileriye taşınması gerektiğini biliyoruz.
Halihazırda yaptığımızı düşündüğümüz politik katkı, kişisel olan politiktir şeklindeki feminist ilkesinin genişletilmesidir. Örneğin yaptığımız bilinç yükseltme toplantılarında, pek çok yönden beyaz kadınların yaptığı çıkarımların ötesine geçtik çünkü cinsiyetin yanı sıra ırk ve sınıfın etkileriyle de karşı karşıyayız. Deneyimlerimizi Siyah kadın tavrıyla Siyah dilinde aktarmamızın/beyan etmemizin bile kültürel ve politik yankıları var. İçinde bulunduğumuz tahakkümün kültürel ve deneyimsel doğasını araştırmak için çok fazla enerji harcamak zorunda kaldık çünkü bu konuların hiçbiri daha önce incelenmemişti. Siyah kadınların yaşamlarının çok katmanlı dokusunu daha önce kimse araştırmadı. Bu tür bir çıkarımın/kavramsallaştırmanın bir örneği bir toplantı esnasında erken dönem düşünsel meraklarımıza kendi grup üyelerimiz, özellikle Siyah erkekler tarafından hangi şekillerde saldırıldığını tartışırken ortaya çıktı. Hepimizin “zeki” olduğumuz için “çirkin”, yani “zeki-çirkin” olarak kabul edildiğini keşfettik. “Zeki-çirkin” adlandırması, çoğumuzun zihnimizi geliştirmek için “sosyal” yaşamlarımızda büyük bedeller ödemeye zorlandığımızı gösterdi. Siyah ve beyaz topluluklarda, Siyah kadın düşünürlere yönelik tepki, beyaz kadınlara, özellikle de eğitimli orta-üst sınıftan olanlara göre nispeten daha yüksek.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, bizim için geçerli bir politik tahlil veya strateji olmadığı için Lezbiyen ayrılıkçı tutumu reddediyoruz. Bu tutum, başta Siyah erkekler olmak üzere kadınları, çocukları ve çok fazla sayıda insanı dışlıyor. Erkeklerin, destekledikleri şeyler, davranış ve tahakküm şekilleriyle yani bu toplumun bir parçası olmak için toplumsallaştırıldıkları şeylerle ilgili fazlasıyla olumsuz eleştirimiz var hatta bunlara karşı nefret duyuyoruz. Ancak onları oldukları hale getirenin erkeklikleri -başka bir deyişle biyolojik erkeklikleri- olduğu gibi yanlış bir düşünceye sahip değiliz. Siyah kadınlar olarak, herhangi bir biyolojik belirlenimcilik biçiminin, üzerine bir politika inşa edilemeyecek kadar tehlikeli ve gerici bir temel olduğunu düşünüyoruz. Sınıf ve ırk gerçeklerini inkar ederek kadınlara uygulanan tahakkümün cinsel kaynakları dışındaki kökenlerini tamamen reddeden Lezbiyen ayrılıkçılığının, onu uygulayanlar açısından dahi yeterli ve ilerici bir politik tahlil ve strateji olup olmadığını da sorgulamalıyız.
3. Siyah Feministlerin Örgütlenmesindeki Sorunlar
Siyah feminist bir kolektif olarak birlikte geçirdiğimiz yıllar boyunca başarıyı ve hayal kırıklığını, neşeyi ve acıyı, zaferi ve yenilgiyi tecrübe ettik. Siyah feminist meseleler etrafında örgütlenmenin çok zor olduğunu, hatta Siyah feministler olduğumuzu ilan etmenin bile bazı bağlamlarda zor olduğunu gördük. Bilhassa beyaz kadın hareketi gücünü ve birçok yönde gelişimini sürdürdüğü için, yaşadığımız zorlukların nedenlerini anlamaya çalıştık. Bu bölümde, karşılaştığımız örgütlenme sorunlarının bazı genel nedenlerini tartışacağız, ayrıca özelde kendi kolektifimizin örgütleme aşamalarından bahsedeceğiz.
Politik çalışmamızdaki zorluğun en büyük nedeni, tahakküme karşı sadece bir ya da iki cephede savaşmak yerine, farklı tahakküm biçimlerini bir arada ele almaya çalışmamız. Ne güvenebileceğimiz ırksal, cinsel, heteroseksüel ya da sınıfsal bir ayrıcalığa sahibiz, ne de bu gruplardan birine ait olan bir kişinin sahip olduğu ayrıcalıklara, kaynaklara ve güce en düşük ölçekte sahibiz.
Siyah bir kadın olmanın psikolojik ağırlığı ve bunun politik bilinç kazanırken ve politik çalışma yaparken yaratttığı zorluklar asla küçümsenemez. Hem ırkçı hem de cinsiyetçi olan bu toplumda Siyah kadınların varlıklarının bir kıymeti yoktur. Grubumuzun ilk üyelerinden birinin bir defasında dediği gibi, “Hepimiz yalnızca Siyah kadınlar olduğumuz için zarar görmüş insanlarız.” Psikolojik olarak ve diğer bütün yönlerden zapt edildik, buna rağmen tüm Siyah kadınların koşullarını değiştirmek için mücadele etme zorunluluğu hissediyoruz. “Bir Siyah Feministin Kız Kardeşlik Arayışı”nda Michele Wallace şu sonuca varıyor:
Biz Siyah kadınlar olarak, feminist kadınlar olarak var oluyoruz, şu an için sıkışmış halde birbirimizden bağımsız bir şekilde emek sarfediyoruz çünkü bu toplumda mücadelemiz bakımından asgari ölçüde uygun şartlar dahi yok–çünkü, en alttakiler olarak hiç kimsenin yapmadığını yapmak ve tüm dünyayla savaşmak zorundayız. [2]
Wallace, Siyah feministlerin konumuyla ilgili değerlendirmesinde, özellikle de çoğumuzun neredeyse tipik olarak karşı karşıya kaldığı yalnızlaştırmaya ilişkin vurguda, karamsar ama gerçekçidir. Bununla birlikte, devrimci eyleme doğru net bir sıçrama yapmak için en alttaki konumumuzu kullanabiliriz. Özgürlüğümüz tüm tahakküm sistemlerinin yok edilmesine bağlı olduğu için Siyah kadınlar özgür olsaydı, bu herkesin özgür olması gerektiği anlamına gelirdi.
Bununla birlikte feminizmde, varoluşumuza dair en temel varsayımlardan bazılarının, örneğin cinsiyetin güç ilişkilerinde bir etken olması gerekliliğinin sorgulanması Siyah insanların çoğunluğu açısından çok endişe vericidir. 1970’lerin başlarında yazılan Siyah ulusalcı bir broşürde erkek ve kadın rolleri şu şekilde tanımlanmıştı:
Evin reisinin şimdi de geleneksel olarak da erkek olduğunun bilincindeyiz. Erkek evin/ulusun lideridir çünkü erkeğin dünya bilgisi daha geniştir, farkındalığı daha fazladır, anlayışı daha derindir ve bu bilgileri uygulama biçimi daha akıllıcadır… Evini koruyup kollayarak devamlılığını sağlayabileceği için erkeğin evin reisi olması mantıklı tek seçenektir. Kadınlar erkeklerle aynı şeyleri yapamazlar–doğaları gereği farklı işlevleri vardır. Erkekler ve kadınların eşitliği soyut bir dünyada dahi gerçek olamayacak bir şeydir. Erkekler diğer erkeklerle yetenekleri, deneyimleri ve hatta anlayışları açısından eşit değildir . Erkeklerin ve kadınların değeri altın ve gümüşün değeri gibi düşünülebilir–eşit değildir ama ikisi de çok değerlidir. Kadın ve erkeğin birbirinin tamamlayıcısı olduğunu anlamalıyız çünkü erkek ve karısı olmadan ev/aile olmaz. Her ikisi de herhangi bir yaşam biçiminin gelişimi için gereklidir. [3]
Maddi koşulları, çok az Siyah kadını yaşamlarına az da olsa istikrar getirdiği varsayılan ekonomik ve cinsel düzenlemelere karşı çıkmaya yönlendirir. Çok sayıda Siyah kadın hem cinsiyetçilik hem de ırkçılık konusunda iyi bir kavrayışa sahiptir, ancak hayatlarının olağan kısıtları nedeniyle, her ikisiyle birden mücadele etme riskini alamazlar.
Bilindiği gibi, Siyah erkeklerin feminizme tepkisi oldukça olumsuz olmuştur. Siyah feministlerin kendi ihtiyaçları etrafında örgütlenme ihtimali elbette, Siyah erkeklerin Siyah kadınlardan daha fazla tehdit altında hissetmelerine yol açmıştır. Yalnızca kendi mücadelelerinde yer almış önemli ve çalışkan müttefiklerini kaybetmekle kalmayıp, aynı zamanda Siyah kadınlarla etkileşime girerken ve onları tahakküm altına alırken kullandıkları alışılmış cinsiyetçi yöntemleri değiştirmek zorunda kalabileceklerinin de farkındalar. Siyah feminizmin Siyah mücadelesini böldüğüne dair suçlamalar, özerk bir Siyah kadın hareketinin büyümesine karşı güçlü birer caydırıcı etmendir.
Yine de üç yıllık süreçte, yüzlerce kadın farklı zamanlarda topluluğumuzda faal olarak yer aldı. Ve aramıza katılan her Siyah kadın, hayatlarında daha önce mevcut olmayan bir olasılığa duydukları güçlü bir arzu ile gelişti.
NBFO3’nun ilk bölgesel doğu konferansının ardından 1974’ün başlarında bir araya gelmeye başladığımızda, bir örgütlenme stratejimiz, hatta bir odak noktamız bile yoktu. Sadece elimizdekileri görmek istedik. Aylarca görüşmediğimiz bir dönemin ardından, yılın sonlarında tekrar buluşmaya başladık ve yoğun bir şekilde bilinç-yükseltme yapmaya başladık. Sahip olduğumuz en baskın duygu, yıllar, yıllar sonra nihayet birbirimizi bulmuş olmaktı.Topluluk olarak politik çalışmalar yapmaya başlamasak da üyelerimiz Lezbiyen politikasına, kısırlaştırmanın kötüye kullanımı ve kürtaj hakkı çalışmalarına, Üçüncü Dünya Kadınlarının Uluslararası Kadınlar Günü faaliyetlerine ve Dr. Kenneth Edelin, Joan Little ve Inéz García hakkında açılan davalara yönelik destek eylemlerine katılmayı sürdürdü. Üye sayımızın önemli ölçüde düştüğü ilk yaz döneminde, geri kalanlarımız Siyah topluluk içinde şiddet görmüş kadınlar için bir sığınak açma olasılığına yönelik ciddi tartışmalara yoğunlaştı. (O zamanlar Boston’da sığınak bulunmuyordu.) NBFO’nun burjuva-feminist duruşuyla ve net bir politik odaktan yoksunluğuyla ciddi anlaşmazlıklarımız mevcut olduğu için bağımsız bir kolektif olmaya da o dönemde karar verdik.
O dönem aynı zamanda kürtaj hakkı faaliyetlerinde birlikte çalıştığımız ve bizi Yellow Springs’deki Ulusal Sosyalist Feminist Konferansı’na katılmaya teşvik eden sosyalist feministlerle iletişim halindeydik. Bir üyemiz Konferans’a katıldı ve bu konferans, öne çıkan ideolojinin darlığına rağmen, ekonomik koşullarımızı anlamamızı ve kendi ekonomik tahlillerimizi yapma ihtiyacını daha fazla hissetmemizi sağladı.
Sonbaharda bazı üyelerimiz geri döndüğünde, birkaç ay süren göreceli bir durgunluk dönemi yaşadık ve başlangıçta Lezbiyen-heteroseksüel ayrılığı olarak kavramsallaştırılan ama aynı zamanda sınıfsal ve politik farklılıkların sonucu olan bazı iç anlaşmazlıklarımız oldu. Yaz boyunca bir araya gelmeyi sürdürenler, bilinç-yükseltme ve salt duygusal destek topluluğu olarak faaliyet yürütmenin ötesine geçerek politik çalışma yapma konusunda kararlıydılar. 1976’nın başında, politik çalışma yapmak istemeyen ve görüş ayrılıklarını da dile getiren kadınların bir kısmı kendi istekleriyle aramızdan ayrılınca yeni bir odak arayışına girdik. Yeni üyelerin katılımıyla bir çalışma grubu haline gelme kararı aldık. Okumalarımızı birbirimizle her zaman paylaşıyorduk ve bu kararın alınmasından aylar önce bazılarımız topluluk tartışmaları için Siyah feminizm hakkında bazı yazılar kaleme almıştı. Bir çalışma grubu olarak çalışmaya ve yolumuza Siyah feminist bir yayınla devam etmenin imkanlarını tartışmaya başladık. İlkbaharın sonlarında hem politik tartışmaları hem de kişilerarası meselelerimizi çözmek için kendimize biraz zaman tanıdık. Şu anda Siyah feminist yazıları bir arada toplayacağımız bir derleme planlıyoruz. Politikamızın gerçekliğini diğer Siyah kadınlara göstermenin çok önemli olduğunu düşünüyoruz ve bunu çalışmalarımızı kaleme alıp yayararak yapabileceğimize inanıyoruz. Ülkenin her yerinde Siyah feministlerin birbirlerinden soyutlanmış halde yaşaması ve sayımızın azlığına rağmen yazma, basım ve yayıncılık konusunda bazı becerilerimizin olması, bu tür projeleri bir örgütlenme aracı olarak gerçekleştirme isteği duymamıza neden oldu. Siyah feministler olarak diğer gruplarla koalisyon halinde siyasi çalışmalar yapmaya da devam ediyoruz.
4. Siyah Feminist Meseleler ve Planlar
Birlikte geçirdiğimiz süre boyunca, Siyah kadınları özellikle ilgilendiren birçok meseleyi tespit ederek üzerinde çalıştık. Politikamızın kapsayıcılığı bizi kadınların, Üçüncü Dünya’nın ve emekçilerin yaşamlarını etkileyen tüm konularla ilgili hale getiriyor. Elbette bilhassa tahakkümde eşzamanlı unsurlar olan ırk, cinsiyet ve sınıf mücadeleleri üzerinde çalışmaya odaklamış durumdayız. Örneğin, Üçüncü Dünya kadınlarını istihdam eden bir fabrikada işyeri örgütlenmesine katılabilir ya da bir Üçüncü Dünya topluluğuna zaten yetersiz şekilde sağlanan sağlık hizmetini vermeyi kesen bir hastaneye karşı grev örgütleyebiliriz veya bir Siyah mahallesinde tecavüz kriz merkezi kurabiliriz. Sosyal yardım ve kreş için örgütlenmek de çalışmalarımızın odak noktası olabilir. Yapılması gereken çalışmaların çokluğu ve bunlara neden olan sayısız mesele, içinde bulunduğumuz tahakkümümün yaygınlığını bir nebze de olsa gösteriyor.
Kolektif üyelerinin hali hazırda üzerinde çalıştığı konular ve projeler; kısırlaştırmanın kötüye kullanılması, kürtaj hakları, şiddet gören kadınlar, tecavüz ve sağlık hizmetleridir. Bunların yanı sıra, üniversite kampüslerinde, kadın konferanslarında ve son süreçte liseli kadınlara yönelik olarak Siyah feminizm konusunda çok sayıda atölye ve eğitim gerçekleştirdik.
Bizim için büyük bir endişe kaynağı olan ve kamuoyunda ele almaya başladığımız konulardan biri de, beyaz kadın hareketinin içindeki ırkçılık. Siyah feministler olarak, beyaz kadınların ırkçılıklarını anlamak ve bununla mücadele etmek için ne kadar az çaba harcadıklarını üzüntüyle görüyoruz; bu durum başka bir çok hususun yanı sıra ırk, renk ve Siyah tarihi ve kültürü hakkında yüzeysel bile denemeyecek bir kavrayışa sahip olmalarından kaynaklanıyor. Beyaz kadın hareketinde ırkçılığı ortadan kaldırmak, tanımı gereği beyaz kadınların yapması gereken bir iş, ancak bu konuda konuşmaya ve sorumluluk alınmasını talep etmeye devam edeceğiz.
Politikamızın uygulaması, amacın araçları her zaman haklı çıkardığına dair bir inanca dayanmıyor. “Doğru” politik amaçlara ulaşma gayesi adına çok sayıda yıkıcı ve gerici eylem gerçekleştirildi. Feministler olarak insanlara politika namına zarar vermek istemiyoruz. Kendi topluluğumuz içinde ve devrimci toplum vizyonumuzda, kolektif işleyişe ve gücün hiyerarşik olmayan bir şekilde bölüşümüne inanıyoruz. Uygulamamızın temel yönü olan eleştiri ve özeleştiri yoluyla gelişecek politikamızı sürekli olarak sorgulamaya kararlıyız. Kızkardeşlik Güçlüdür’ün girişinde Robin Morgan şöyle yazar:
Beyaz heteroseksüel erkeklerin devrimci rolü nasıl üstlenebilecekleri konusunda en ufak bir fikrim yok, çünkü onlar gerici-yerleşik-çıkar-gücünün tam olarak somutlaşmış hali.
Siyah feministler ve Lezbiyenler olarak oldukça belirgin bir devrimci görevimiz olduğunu biliyoruz ve bizi bekleyen yaşam boyu sürecek çalışma ve mücadeleye hazırız.
[1]Bu ifade Nisan 1977 tarihlidir.
[2] Wallace, Michele. “A Black Feminist’s Search for Sisterhood,” The Village Voice, 28 July 1975, s. 6-7.
[3] Mumininas of Committee for Unified Newark, Mwanamke Mwananchi (The Nationalist Woman), Newark, N.J., ©1971, s. 4-5.
Çevirenlerin Notları:
1 Kolektif ismini, ABD’de kölelik karşıtı mücadelenin önemli safhalarından biri olan Amerikan İç Savaşı sırasında eski bir kadın köle olan Harriet Tubman önderliğinde gerçekleştirilen ve Güney Carolina’da 750 kölenin özgürleştirilmesini sağlayan Combahee Nehri Baskınından almıştır. Bildiride siyah feminist hareketin öncüleri arasında sayılan Tubman aynı zamanda iç savaş öncesinde “Yeraltı Demiryolu” olarak adlandırılan, güneydeki köleleri kuzeye kaçırarak özgürleştiren hareketin önde gelen bir üyesidir. (Ç.N.)
2 Metnin aslında tarih kelimesi “history” yerine “herstory” olarak kullanılmıştır. Eril dilde değişim çabasının bir örneği olan bu anlatım farkı, cümleye parantez içindeki “feminist bir bakış açısıyla aktarılan” ifadesi eklenerek çeviriye aktarılmaya çalışılmıştır.( Ç.N.)
3 NBFO, National Black Feminist Organization (Ulusal Siyag Feminist Örgüt)’ün kısaltmasıdır. (Ç. N.)