‘Eğer komünizm olmadan kadınların kurtuluşu düşünülemez ise, o halde kadınların kurtuluşu olmadan komünizm de düşünülemez.’ — Inessa Armand [1]
30 Haziran akşamı, ellerinde pankartlarıyla
kırmızı başörtüsü giymiş kadın işçiler uzun kortejler halinde Moskova’nın uzak
mahallerinden ve varoşlarından Bolşoy Tiyatrosu’na doğru yol alıyor.
Pankartlarda şu tür sloganlar yazıyor: “Proletarya diktatörlüğü boyunca bütün
ülkelerde kadınların topyekûn kurtuluşu”
“Enternasyonal
söyleyen kadın korosunun sesi Moskova sokaklarında yankılanıyor. Moskova’nın
proleter kadınları neşe içinde Bolşoy Tiyatrosu’nda düzenlenen Birinci
Uluslararası Komünist Kadınlar Konferansı’nın açılışına doğru yürüyorlar.
Yabancı ziyaretçiler de katılıyorlar.
“Akşam sekiz itibariyle tiyatro tıka basa
doldu. Parter ve oturma sıraları işçi kadınlar tarafından dolduruldu. Sahne Almanya, Fransa, İngiltere, Amerika, Meksika,
Avusturya, Danimarka, İsveç, Macaristan, Finlandiya, Norveç, Letonya,
Bulgaristan, Hindistan, Gürcistan, Kafkasya ve Türkistan delegeleriyle
doluydu.” [2]
Devrimci kadınlar Haziran 1920’de Moskova’da
düzenledikleri birinci konferanslarını böyle anlatıyorlardı. 19 ülkeyi temsilen
21 kadın, Komünist Enternasyonal’in (veya Komintern’in) İkinci Kongresi
çerçevesinde kadın sorunlarını/konularını tartışmak üzere o ay toplanmışlardı.
Komintern, Lenin’in inisiyatifiyle Birinci Dünya Savaşı sırasında izlediği
militarist ve ulusalcı politikalarla itibarsızlaşmış (İkinci) Sosyalist
Enternasyonal’in yerine kurulmak üzere bir yıl öncesinden toplanmıştı.
Kadınların kurtuluşu uzun süredir sosyalist gündemin
önemli konularından biriydi. Komintern’in programı yasalarda ve pratikte
kadınların ve erkeklerin haklarında topyekûn bir eşitliği, kadınların siyasi
yaşama entegrasyonunu, kadınlar için ücretsiz eğitim ve sağlık hakkını, ev
işleri ve çocuk bakım yükünü hafifletecek önlemleri, kadınlar ve erkekler için
çifte standartlı bir cinselliğin kaldırılmasını içeriyordu.
Komünizm
ve Feminizm: Ortak mı, rakip mi veya birlik mi?
Komintern’in toplumsal cinsiyet politikaları
üzerine çalışmalar hala oldukça sınırlı olsa da Batı akademilerindeki birçok
yetkin ses, kadınlara yönelik komünist ve özellikle de Sovyet politikalarının
büyük oranda göstermelik olduğunu kanıtlama eğiliminde olmuştur. Uluslararası Komünist
Kadın Hareketi’ne karşı aynı önemsemez tutum sosyalist/komünist kadın hareketi
üzerine yapılan akademik çalışmalara da hâkim durumdadır. [3] Tıpkı bazı yakın
dönemdeki yorumcular gibi Soğuk Savaş döneminin liberal feministleri İkinci
Dünya Savaşı’ndan sonra sosyalist ülkelerdeki kadın hareketlerinin ve
uluslararası müttefik kadın örgütlerinin (Uluslararası Demokratik Kadın
Federasyonu ve onun Amerika şubesi olan Amerika Kadınları Kongresi gibi) partiyi
kadınların yararına mobilize etmek yerine öncelikli olarak üyelerini parti için
mobilize ettiklerini vurguladılar. Diğer taraftan aynı düşünürler, Batılı
sosyalist olmayan örgütlerin sözüm ona özerk faaliyetlerinin ve politik
tarafsızlıklarının altını çizdiler. [4]
Sosyalist
feministler ise klasik Marksist teorinin toplumsal cinsiyet ile ilgili
kısıtlılıkları üzerinde durdular: Temel olarak her alanda cinsiyete dayalı iş bölümünün
merkezi rolünü görmeyişi ve cinsellik ve yeniden üretim konularına yönelik
ilgisizlik. Ayrıca, klasik
Marksist teorinin sosyalist feminist eleştirisi ile hareketlerin tarihini
kaynaştırmaya yönelik girişimlerin ve bunu hayata geçirmeye çalışan politik
yapıların yetersiz kaldığı tartışıldı. [5]
Son dönemde yeni ve giderek artan sayıda
çalışma (1989’dan sonra) soğuk savaş paradigmasını pekiştiren bu yorumları daha
incelikli hale getirdi ve değiştirdi. Bu yeni katkılar, liberal feministlerin
kadınların kurtuluşu programının komünist/sosyalist kadınların, kadınların
özerkliğini sağlayacak en iyi yol olarak gördükleri hızlı modernleşme için
komünist programın temel bir bileşeni olduğunu görmezden geldiğini vurguladılar.[6]
Devletin kadın örgütlerinde ve enternasyonal sosyalist
örgütlerde çalışan komünist kadınların stratejik olarak programlarını burjuva
feminist denilen yöntemlerden daha etkili olduğunu düşündükleri daha geniş
Komünist Parti hedefleriyle uyumlu hale
getirdikleri iddia edildi. Bu
uyumlulaştırma, özellikle benzer ekonomik gelişmişlik aşamasında olan benzer
sosyalist ve sosyalist olmayan ülkelerle kıyaslandığında kadınlar için yasal
eşitlik ve aile hukuku, eğitim, işgücüne katılım açısından önemli kazanımlarla
sonuçlanmıştır. Son olarak, bu çalışmalar “İkinci Dalga Feminizmin” kökenlerinin
hâkim anlatının aksine daha çeşitli ve karmaşık olduğunu göstererek, yeniden
düşünmeye teşvik etti. [7]
Bu makale, erken Komünist Kadın Hareketi (KKH) konusunda bu
son perspektifi benimsiyor. Burada özellikle üç konuya değinilecek: KKH’nin
kadınların kurtuluşu konusundaki (ev işleri ve cinsiyete dayalı iş bölümü,
yeniden üretim ve çocuk bakımı konularını da içeren) düşünceleri, komünist
olmayan kadın hareketiyle ilişkiler ve erkek yoldaşlarla problematik ilişkiler.
Komünist
Kadınların İlk Konferansı: Kadınların Kurtuluşu için Bir Program
Kadınlar!
Okumayı öğrenin! / “Ah Anne! Keşke okuyabilseydin, bana yardım edebilirdin”
Yelizaveta Kruglikova tarafından hazırlanan afiş, 1923.
Örgütsel olarak Komintern’den bağımsız Komünist
Gençlik Enternasyonal’in aksine komünist kadınlar için var olan yapılar
komünist partilere entegreydi. Bununla birlikte, Birinci Komünist Kadın
Konferansı’nda partiler dâhilinde kadınlar için (erkeklerin de üye olabileceği)
şube düzeyinde yerel kadın komitelerinin çalışmasını koordine edecek özel
ajitasyon birimleri oluşturulmasına karar verildi. 1922’ye kadar neredeyse her
Avrupa ülkesi gerçekten de kadınlar arasında çalışmak için parti yapıları
kurdu.
Komintern içinde, ilk merkez teşkilatı
Berlin’de ve daha sonra Moskova’da olan, Yürütme Komitesi’ne bağlı Enternasyonal
Kadın Sekreteryası (IWS) kuruldu. IWS’in bir üyesi aynı zamanda Komintern’in
Yürütme üyesiydi. Kadın Sekretaryası baştan ulus ötesi karakterini vurguladı ve
farklı ülkeler arasındaki bilgi ve deneyim paylaşımını teşvik etti. Bu,
komünist kadınların yıllık toplantıları ve 1926’ya kadar yayımlanan
enternasyonal aylık dergi Kommunistische Fraueninternationale (Komünist Kadın
Enternasyonal) yoluyla sağlanacaktı.
Ancak uygulamada, enternasyonal bağlar, bilgi
ve deneyim paylaşımı yavaş gelişti. Komünist Kadınların 1921’deki ikinci
konferansında, Alman komünist kadınların göze çarpan lideri Clara Zetkin,
Avrupa’daki demiryollarının düzensizliği, kişisel ilişkileri ve muhalif politik
iklimi sürdürmenin zorluğu nedeniyle sekretaryanın enternasyonal bağlarının
zayıflamasına işaret etti.
Birinci Komünist Kadın Konferansı, taslağını
Clara Zetkin’in hazırladığı “Komünist Kadın Hareketi İçin Tezler”in yazılması
için bir komisyon kurdu. “Tezler”, “erkeklerle gerçekte ve gerçekten ve
yalnızca hukuk kitaplarının âtıl sayfalarında kalmayan tam bir toplumsal
eşitliğe, özel mülkiyetin ortadan kaldırılması ve kadınların faaliyetinin
“sömürü ve esaretten arınmış yeni bir toplumsal üretim düzenine” entegre
edilmesiyle ulaşılabileceğinin altını çizdi.
“Tezler” ayrıca çalışmanın nerede yapılacağına
-sosyalist, kapitalist, ya da kapitalizm öncesi ülkeler- bağlı olarak Komünist
Kadın Hareketi’nin daha spesifik görevlerini tanımlar. Önemli noktalardan biri,
ev idaresinin –eski lonca el sanatlarının en geri kalmış, bozulmuş ve
boğucusunun- toplumsal bir endüstriye dönüşmesidir. Alexandra Kollontai -önde
gelen Rus kadın hakları savaşçısı- 1920’de bu bağlamda şunu yazar: “Bireysel
hane ölmekte. Toplumumuzda yerini kolektif ev idaresine bırakıyor.” Komünist
toplum, çalışan kadının kendi dairesini temizlemesi yerine işi sabahları
dolaşıp evleri temizlemek olan erkekler ve kadınlar için düzenleme yapabilir.
Bu fikir tümüyle yeni değildi. Ancak, ev idaresi sorunu ve iş bölümünün
kadınların özgürleşmesine dair sosyalist bir programda önemli bir nokta olarak
yer alması bir ilkti. Yeni oluşmaya başlayan Sovyet devletinde ev işi kadının
boyunduruk altına alınmasının başlıca aracı olarak kabul ediliyordu ve farklı
hizmetler sunan (çocukların günlük bakımı, halka açık mutfaklar, kantinler,
ortak çamaşırhane ve temizlik imkanları, elbise tamiri merkezleri vs.) halka
açık tesisler yaratma fikri ciddiye alınmış görünüyordu. “Tezler” kapitalist ve
kapitalizm öncesi ülkelerdeki kadınlar için bu tür kurumların kurulması için
mücadele edilmesini öneriyordu. Böylece komünist program kadın sorununu
sosyalist projenin tam merkezine yerleştirdi; kadınların kurtuluşu yalnızca
sonuç değil sosyalist dönüşümün asli hedefiydi.
Komünist
Kadınlar ve Burjuva Feministler
Komünist kadınlar oldukça net terimlerle sınıf
kimliklerinin altını çizdiler: 1920’lerdeki konferans “Tezler”inin belirttiği
gibi, “kapitalist düzeni yalnızca varlıklı sınıfların eşlerine ve kız
çocuklarına fayda sağlayacak şekilde yeniden düzenlemeyi uman burjuva kadın
hareketi taleplerinin kadınların tümü için hakları ve insanlığı tam anlamıyla sağlamakta
yetersiz olduğu kanıtlandı.” Yine de bu, komünist kadınların proleter olmayan
kadın hareketleriyle işbirliğine tamamen karşı olduğu anlamına gelmiyordu.
Genel oy hakkı, burjuva feministlerin
taleplerinden biriydi ve komünistlerce, en azından belli bir zaman aralığında
tartışmalı görülmüştü. Başlangıçta bazıları burjuva feministlerin genel oy
hakkı taleplerine şüpheyle yaklaştı. İkinci Enternasyonal’deki devrimci
Marksistler, 1889’dan beri genel oy hakkını savunmalarına rağmen, oy hakkının
mülkiyet gerekliliğiyle ilişkilendirilmesiyle alt toplumsal sınıftan hem kadın
hem de erkeklerin bu haktan mahrum bırakılacaklarını göz önünde bulundurarak oy
verme hakkını ayrıcalıklı kadınlara mahsus olmak üzere genişleten reformlara
karşı çıktılar. Ayrıca, oy hakkını kadınların kurtuluşunu tamamlayacak bir
iyileşme olarak görmediler. Bu nedenle Alexandra Kollontai 1908’de şunu
belirtir: “Feministler için çağdaş kapitalist dünya yapısında erkeklerle eşit
haklara ulaşmak somut bir ‘kendi içinde son’dur; proleter kadınlar için eşit
haklar yalnızca işçi sınıfın ekonomik köleliğine karşı süren mücadelede
kullanılacak bir araçtır”. 1917’ye kadar oy hakkına destek önünde sonunda
birleştiriciliğini kanıtladı, özellikle de Rusya bağlamında. Sonrasında
Kollontai daha dolambaçsız terimlerle kadınlara eşit oy hakkı sağlamayı bu
durumun devrimi tamamlayabileceği vurgusuyla savundu.
Komünist kadınlar burjuva feministlerle başka
alanlarda da işbirliği yapmaya hazırdı. Birçok feministin taleplerinin ve
başarılarının önemini açıkça fark ettiler. “Tezler” “bu [burjuva] talepleri
yerine getirmenin elbette kökten –ve azımsanamayacak- bir değişim
gerektirmekte” olduğunu kabul eder; “yani burjuva toplumu ve devleti kadın
cinsiyetinin ikincilliğine dair eski önyargıları terk edecek ve kadınların
toplumsal eşitliğini eşit hak olarak tanıyacaktı.” 1920’lerin başında komünist
olmayan feministler bizatihi “kadın sorunu” üzerine komünist fikirlere ilgi
gösterir ve onları desteklemeye hazırdır. Bu durum Hollanda Devrimci Kadın Birliği’nde
ve Fransa’daki birkaç feminist gazetede de söz konusuydu. Bu fikir Kanada’da
1924’te kurulan, komünist kadınların komünist olmayan aktivistlerle aktif
biçimde işbirliği yaptığı Kanada Kadın Emek Birlikleri Federasyonu’nda cisimleşti.
Kanada’da Komünist Kadınlar ayrıca Ukrayna İşçi-Çiftçi Tapınak Birliği gibi
etnik ve dilsel topluluklara dayanan birçok örgütün kadın seksiyonunda aktifti.
Bu tür örgütlerin üyelikleri çeşitli sol görüşlere sahipti ve Komünist Parti
liderliğince her zaman önemli nitelendirilmeyen kadın gündemlerini artırdı.
Dahası, 1920’ler boyunca “reformist” tabiatlı bazı emek, kadın ve çiftçi
örgütleriyle işbirliği içinde birleşik cephe politikasını izlediler. Almanya’da
1925 sonlarında kadın işçi sınıfı seçmenlerini genişletmek için Kızıl Kadınlar
ve Genç Kızlar Birliği kuruldu. Birlik, Almanya Komünist Partisi’ne katılma
konusunda çekimser olan kadınları işçi sınıfı kadınların gündelik yaşamda
karşılaştıkları günlük ücret, refah ve yeniden üretim hakları gibi sorunları
politikleştirerek üye yapmakta başarılı oldu. Yeniden üretim meselesi Komünist
Kadın Hareketi gündeminin önemli bir noktasıydı.
Paylaşılan Bir
Sorumluluk Olarak Annelik
Birinci Konferans’ın “Tezleri”, doğum yapmayı
ve çocuklara bakmayı kadınların “gerçek doğal vazifesi” olarak görenin ve
dolayısıyla onlara daha ikincil bir rol atfedenin sadece “eski küçük burjuva
gerici ideolojisi” olduğunun altını çizdi. [20] Komünist kadınlar kadınların
üreme ve çocukların yetiştirilmesindeki rolüne dair bu geleneksel vizyondan
kendilerini açıkça ayrı tutsalar da söz konusu “Tezler” üreme hakları sorunu ve
kürtaj meselesinin üzerinde durmuyordu. Fakat bu durum komünist kadınların bu
meselelere önem vermemiş olduğu anlamına gelmiyor. 1920 yılında Sovyet hükümeti
kürtajı yasallaştırdı. Ardından Enternasyonal Kadın Sekreteryası, Rusya dışında
komünist kadın seksiyonları içinde kürtaj ile ilgili literatürü dolaşıma soktu.
[21]
Komünistlerin üreme ve annelik ile ilgili
fikirlerinin kuramsal çerçevesi ilk olarak August Bebel tarafından tanımlandı.
Daha sonra 1916 yılında 600 sayfalık Toplum ve Annelik çalışmasını yayınlayan
Alexandra Kollontai tarafından geliştirildi. Kollontai çocukların
yetiştirilmesini aile ve toplum arasında paylaşılan toplumsal bir sorumluluk
olarak görüyordu. [22] Yalnızca annenin (ya da ailenin) değil, aynı zamanda toplumsallaşmış
kurumların, bebeklikten itibaren çocukların fiziksel ve psikolojik sağlığı ile
meşgul olması gerektiği fikrindeydi. 1918 hükümleriyle anneliğin yasal olarak
korunduğu ve toplumsallaşmış çocuk bakımının tesis edildiği Sovyet örneğinin
ardından [23] komünist kadınlar, bu fikri Birinci Konferans’ın “Tezleri” ile
bütünleştirdiler: Devlet, anneliği, çocukları ve gençleri koruyacak refah
kurumlarını inşa ederek annelik ve istihdamın uyumlu bir biçimde birleşmesini
sağlayacaktı. [24]
Birinci Dünya Savaşı sonrası dönemin demografik
bağlamı ve o dönemde nüfusun denetlenmesi ve soy ıslahının aracı olarak doğum
kontrolünün pek çok kişi tarafından savunulduğu gerçeği göz önüne alındığında,
komünist kadınlar, kadınların çok fazla ya da çok az çocuk yapmakla
etiketlenmesi teşebbüslerine direndiler. Toplum herkesin refah içinde ve mutlu
bir çocukluk geçirmesi için gereken maddi araçları garanti altına alamadığı
takdirde kürtajı gerekli gördüler. [25] Bu onları kürtaj karşıtı yasaları
protesto etmekten alıkoymadı; Fransa’da ve (hatta) 1920’lerin başında İtalya’da
yaptıkları gibi. Almanya’da komünist kadınlar, zamanın ilerisinde bir sloganla
kürtaj karşıtı kanunlara karşı bir kampanya başlattılar: “Senin bedenin sana
ait.” Danimarka’da kadınların doğum kontrolü ile ilgili bilgiye erişebileceği
Çalışan Kadınlar Bilgi Bürosu’nu kurdular. O dönem kürtajın yasadışı olduğu
Kanada’da Komünist olmayan kadınlarla bir araya geldiler; üreme kontrolünün suç
olmaktan çıkarılmasını ve gebelik kontrolü ile ilgili bilgi ve ücretsiz gebelik
kontrol araçları sağlanacak olan “Anne Kliniklerinin” kurulmasını talep
ettiler. Bu girişimler çoğunlukla tabandan örgütleniyordu ve Enternasyonal
Kadın Sekreteryası’ndan bağımsız olarak ortaya çıktı. [26]
Komintern ve Komünist Partilerde Kadınlar ve
Erkekler
Komintern’deki kadınlar üzerine araştırmalar –
her ne kadar az sayıda olsa da – 1920’lerin ortalarından sonlarına kadar Komünist
Kadın Hareketi’nin radikallikten uzaklaştığını ortaya koymaktaydı. 20’lerin
sonlarında hareketin amacının artık kadınların ilerlemesi olmadığı,
Komintern’in ilerlemesi için kadınların harekete geçmesi olduğu iddia edildi.
[27] Gerçekten de Enternasyonal Kadın Sekreteryası otonom bir yapıdan
Komintern’in Yürütme Komitesi’ne bağlı bir kısım haline getirilirken hareket de
zayıfladı. Zayıflama ve gittikçe radikallikten uzaklaşma, SSCB’de Stalinist
sistemin yükselişine, Sovyet Komünist Partisi’nin uluslararası komünist hareket
içindeki hakimiyetine ve ayrıca Komintern aygıtının gittikçe merkezileşmesine
bağlandı. [28]
Bu yorumlar, şüphesiz, Komünist Kadın Hareketi’nin
tarihi ile ilgili önemli gerçekleri ortaya koyuyor. 1930’ların ortaları
itibariyle gerçekten de Sovyetler Birliği Komünist Partisi, Komintern içinde
(kadir-i mutlak olmasa da) başlıca karar sahibi haline gelecekti. Sovyetler
Birliği içinde de eş zamanlı olarak, eski muhafazakârlık dirilecek ve
kadınların hakları ile ilgili çok ciddi geri adımlar atılacaktı; bunlardan en
önemlisi – geri döndürülemez olmasa da – kürtajın yeniden suç kapsamına
alınması kararıydı. (1936) Sovyetlerdeki geriye gidiş her yerde eş zamanlı
olmasa da ve şüphesiz “1930’lardaki alışılmamış ve geleneksel olmayan cinsiyet
şekillenmelerinin ortaya çıkışını” [29] engellemediyse de dünya çapında
komünist hareketi etkiledi – farklı ülkelerde farklı seviyelerde etkilemiş olsa
da. Ne var ki bu yorumlar, Komünist Kadın Hareketi’nin inişe geçmesinde rol
oynayan bir başka önemli faktörü göz ardı etmiş görünüyor; Erkek şovenizmi ve
komünist erkeklerin – hem liderlerin hem de üyelerin – Komünist Parti içindeki
kadın aktivizmine direnişi.
Erkek yoldaşlar tarafındaki bu tutum, komünist
kadınların Moskova’daki ilk konferanslarında tartıştıkları sorunlardan biriydi.
Fransız delegasyonuna göre, savaş öncesi sosyalist hareket içinde erkek
işçilerin “kadın işçilerin örgütlerine yönelik sadece kayıtsızlık değil
düşmanlık da ortaya koydukları” görülmüştü. Danimarka delegasyonu o dönemde
“erkek işçilerin kadın yoldaşlarını toplumsal ve politik hayata dâhil etmeye
hevesli olmadıklarını, eşlerini kalplerinin ve evlerinin bekçisi olarak görmeyi
tercih ettiklerini” öne sürmüştü. [30] Benzer tutumlar – özel hayatta şovenizm
– komünist hareket içinde ender rastlanır cinsten değildi.
O dönemde Clara Zetkin bu tür eğilimlerin son
derece farkındaydı. 1921 yılında “liderlerin Komünist Kadın Hareketi’nin
önemini gerektiğinden fazla hafife aldığının, çünkü bunu sadece ‘kadınların
meselesi’ olarak gördüklerinin” altını çizdi.” [31] Zetkin, “çoğu ülkede
hareketin kazanımlarının Komünist Parti’nin desteği olmadan, aslında kimi zaman
partinin açık ya da gizli muhalefetine karşın gerçekleştirildiğini” vurguladı.
Bununla birlikte Zetkin, tam tersine “komünist kadınları partide bir araya
getirme çabalarının her ülkede sürdürülebilmesi için manevi, siyasi ve mali
kaynakları sağlayan” Komintern Yürütmesi’nden ziyade şovenist tutumların
çoğunlukla ulusal partilerin erkek üyelerinin karakteristiği olduğu sonucuna
vardı. [32]
Elbette durum her yerde aynı değildi. Komünist
kadınların farklı ülkelerdeki kazanımları değişkendi. 1920’lerde Kuzey ve Doğu
Avrupa’daki komünist partiler kadın üyelerinin sayısını önemli ölçüde artırmış
görünürken, Fransa, İspanya ve İtalya’da kadınlar üyelerin yüzde 10’undan azını
temsil etmeye devam ediyordu. [33] Fakat o dönemde kadınların burjuva
siyasetine nüfuz etme oranıyla ya da bazılarında hiç kadın bulunmayan 1919
öncesi Komintern partilerindeki kadın varlığıyla kıyaslandığında bu rakamlar
bile yüksekti.
Sonuç
Komintern’in eşitlik söylemine karşın, proje Sovyetler Birliği’nde kadınların kurtuluşu açısından gerilemenin sonuçlarından kaçamadı ve kadınları devrimci hareketten dışlamaya çalışan şovenist baskıların üstesinden gelemedi.
Özetle, KKH bazı eksikliklere rağmen özellikle
kadınların özgürleşmesi ve devrim etkileşimi açısından tarihi bir ilerleme
kaydetti.
Kadınların özgürleşmesini kati biçimde işçi
sınıfının kurtuluşuna bağlasa da KKH, her toplumsal katmandan kadınların
radikalleştiğinin farkındaydı. O nedenle devrimci kadınlar, evrensel oy hakkı
ve üreme hakları gibi konularda komünist olmayan akımlarla da işbirliğini
desteklediler.
Komünist kadın liderler önemli siyasi aktörler
haline geldiler ve bu sıfatla erkeklerle birlikte devrimci mücadeleye önemli
katkılar sağladılar. Ayrıca, Komünist kadınların uluslararası ağı sadece
kadınları ilgilendiren bir dizi özel konuda da mücadele etmiştir. Bu tür
kazanımlar sadece toplumun sosyalist dönüşümün bir sonucu olmaktan ziyade, ona
yönelik adımlar olarak görüldü.
Çeviri:
Nurcan Turan, Ceren Ataer, Sanem Öztürk
Notlar
[1]
Barbara Evans Clements, Bolshevik Feminist: The Life of Aleksandra Kollontai
içinde Inessa Armand alıntısı (Bloomington: University of Indiana Press, 1979).
[2]
Alexandra Kollontai ve Polina Vinogradskaia (eds), “Komünist Kadınların Birinci
Uluslararası Konferansı Raporu.”
[3] Anna
Krylova, “Bolshevik Feminism and Gender Agendas of Communism”, Silvio Pons,
Stephen A. Smith (eds.), The Cambridge History of Communism, Vol. 1: World
Revolution and Socialism in One Country içinde.
[4]
Örneğin bkz. Barbara Wolfe Jancar, Women under Communism, Baltimore: John
Hopkins University Press, 1978; Funk, Nanette and Magda Mueller (1993), Gender
Politics and Post-Communism: Reflections from Eastern Europe and the Former
Soviet Union, New York: Routledge; Brunnbauer, Ulf (2009); “‘The Most Natural
Function of Women.’ Ambiguous Party Policies and Female Experiences in
Socialist Bulgaria,” in Gender Politics and Everyday Life in State Socialist
Eastern and Central Europe, New York: Palgrave Macmillan; Einhorn, Barbara (2010),
“Mass Dictatorship and Gender Politics: Is the Outcome Predictable?” in J. Lim
et al. (eds.) Gender Politics and Mass Dictatorship, Palgrave MacMillan, pp.
34-62; Partridge, Damani (2012), Hypersexuality and Headscarves: Race, Sex and
Citizenship in the New Germany, Bloomington: Indiana University Press.
[5]
Sonia Kruks, Rayna Rapp, and Marilyn Young (eds). Promissory Notes: Women in
the Transition to Socialism. New York: Monthly Review Press, 1989,
Introduction, 8. Feminist Marksist eleştiriler için bkz. Lise Vogel, Marxism
and the Oppression of Women: toward a Unitary Theory, Leiden: Brill, 2013;
Sharon Smith, Women and Socialism: Essays on Women’s Liberation, Chicago:
Haymarket, 2012.
[6]
Kristen Ghodsee, “State-Socialist Women’s Organization in Cold War Perspective.
Revisiting the work of Maxine Molyneux.” Aspasia, (10, 2016): 111-121, 115.
[7] Haan
Francisca de (2010), “Continuing Cold War Paradigms in the Western
Historiography of Transnational Women’s Organisations: The Case of the Women’s
International Democratic Federation (WIDF),” Women’s History Review, Vol. 19,
No. 4, 547-573, 564-565.
[8]
Komünist Kadın Hareketi resmi bir terim değildir ve nadiren Komüntern’in
belgelerinde geçer. Fakat kadın yoldaşların kullandığı ortak bir deyimdir bu.
Ayrıca bkz. John Riddell. ed. Toward the United Front: Proceedings of the
Fourth Congress of the Communist International, 1922, Leiden: Brill, 2012, 838.
[9] “Komünist
Kadınların İkinci Uluslararası Konferansı” 9 Haziran Oturumu, Moskova, 1921.
[10]
John Riddell. ed. Workers of the World and Oppressed Peoples, Unite!:
Proceedings and Documents of the Second Congress, 1920, New York: Pathfinder,
1991, vol 2, 977-978.
[11]
Kollontai, Alexandra. “Communism and the Family” (1920) in Selected Writings of
Alexandra Kollontai, edited by Alix Holt. London: Allison & Busy, 1977.
[12]
Elizabeth Waters, “In the Shadow of the Comintern: the Communist Women’s
Movement, 1920-1943” in Sonia Kruks; Rayna R Reiter; Marilyn Blatt Young, eds.
Promissory Notes : Women in the Transition to Socialism, New York, Monthly
Review Press: 1989, 32-33.
[13]
Riddell, Workers of the World, p. 978.
[14]
Bkz. Kollontai, Introduction to The Social Basis of the Women’s Question. https://www.marxists.org/archive/kollonta/1908/social-basis.htm
[15] Goldberg
Ruthchild, Rochelle. “Misbehaving women and the Russian Revolutions of 1917”,
ASEEES blog: International Women’s day, March 17, 2017.
[16] Riddell,
Workers of the World, s. 978.
[17] “Komünist
Kadınların İkinci Uluslararası Konferansı” 9 Haziran Oturumu, Moskova, 1921.
[18]
Bkz. Margarett Hobbs and Joanne Sangster (eds.), The Woman Worker, 1926-1929,
St. John’s, Nfld.: Canadian Committee on Labour History, 1999.
[19] Bkz.
“Komünist Kadınların İkinci Uluslararası Konferansı” 12 Haziran Oturumu,
Moskova, 1921.
[20]
Riddell, Workers of the World, 983.
[21] “Komünist
Kadınların İkinci Uluslararası Konferansı” 9 Haziran Oturumu, Moskova, 1921.
[22] A.
Kollontai, Anna Krylova, “Bolshevik Feminism and Gender Agendas of Communism,”
in The Cambridge History of Communism, vol. 1: World Revolution and Socialism
in One Country, 1917-1941, içinde. edt. Silvio Pons, Stephen A. Smith, 424-448,
Cambridge University Press, 2017, 431.
[23]
1918 İş Kanunu bebek emzirmek için üç saatte bir en az 30 dakikalık ücretli
izin öngörüyordu. Analık Sigortası Programı, çalışan anneler için 8 haftalık
doğum izni, emzirme araları ve fabrikada dinlenme olanaklar, doğum öncesi ve
sonrası ücretsiz bakım ve ödenek sağlıyordu. Aynı zamanda 1918 tarihli Aile
Yasası, devletin tek bir aileden daha iyi bir bakım sağlayacağı gerekçesiyle
evlatlık edinmeyi yasaklamıştı.
[24]
Riddell, Workers of the World, p. 989.
[25]
Waters, 41; John Riddell. “The Communist Women’s Movement (1921-1926),” June
12, 2011.
[26]
Margarett Hobbs and Joanne Sangster, eds. The Woman Worker, 217-222; Waters,
41-42.
[27]
Waters, 51.
[28]
Örneğin bkz. Waters, Studer and Bernhard H. Bayerlein.
[29]
Krylova, Soviet women in Combat: A History of Violence on the Eastern Front.
Cambridge: Cambridge University Press, 2010, 23
[30]
Kollontai ve Vinogradskaia (eds.). Otchet, 61.
[31]
Kommunistische Fraueninternationale, vol. 1, no. 2–3 (1921), p. 55 quoted in
Riddell, John. “The Communist Women’s Movement (1921-1926).”
[32]
Bkz. Sewell, Sara Ann. “Bolshevizing Communist Women: the Red Women and Girls’
League in Weimar Germany,” Central European History, 45:2 (2012).
[33]
1921 ve 29 döneminde SSCB’de Komünist Parti’nin sadece yüzde 14’ü kadındı. Bu
oran Almanya’da yüzde 16,5, Çekoslovakya’da yüzde 24, Fransa’da yüzde 3-4,
İtalya’da yüzde 1-2 idi.