Bugünlerde Türkiye’de Afgan göçmenlerle ilgili bir panik havası yaşanıyor. Amerika’nın çekilmesiyle Taliban’a kalan Afganistan’dan insanlar akın akın göç halinde. Her gün İran sınırından kitlesel bir biçimde geçen Afgan göçmenlerin fotoğrafları yayınlandığında bir kesim “bu insanlar hakikaten Taliban’dan kaçıyorlarsa kadınlar ve çocuklar nerede” diye soruyor. Malumun ilamı gibi gelse de birkaç noktayla bunu açıklamaya çalışacağım.
Önce Giriş
Yasal yollarla sınırları geçemeyen insanlar yasal olmayan yolları kullanır ve buna düzensiz göç denir. Anlamı bu göç için herhangi bir yasal düzenlemenin olmadığı, formunun, başvurulan yolların değişkenlik gösterdiğidir.
Yasal düzenlemenin olmaması bu insanların mülteci olmadığı anlamına gelmez. Mültecilik devletlerin tanımladığı bir olgu değildir. Devletler ancak mültecilere sınırları dahilinde ikamet etme, çalışma gibi sosyal haklardan yararlanma hakkını verebilir ya da onları bu haktan mahrum edebilir. Mültecilik 1951 Birleşmiş Milletler Cenevre Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşme’de belirtildiği gibi ‘zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan […] söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen’ insandır.
Afgan Göçmenler Neden Hep Erkek?
Buradaki genellemeye takılmayıp şunu söyleyelim. Bu yeni bir olgu değil. Bütün düzensiz göç hareketlerinde zorlu yolları önce geçebilen geçer. Bu hem fiziksel güce, hem bağlantılara hem maddi imkanlara bağlıdır.
İlk noktada değindiğimize dönecek olursak düzensiz göçün birçok yolu vardır. Çaresiz insanlar kendi çarelerini üretir. 3000 km yolu yürümek bir göç yoluyken; sahte kimlik, sahte pasaport, sahte vizeyle can güvenliği daha yüksek yollar seçilebilir; farklı seçenekler sunan insan kaçakçılarından alım gücüne göre daha az fiziksel güce dayanan yollar tercih edilebilir. Bunların hiçbirisi de insanların kaçma hakkının meşruiyetine halel getirmez.
Hem yolların zorluğundan bahsedip hem de kadınlar ve çocuklar nerede diye sormak mantıklı değildir. Önce kaçabilen kaçar, ardından sevdiklerini, ailelerini getirmenin yollarını arar insanlar. Bunu şartlar aynı olmasa da Almanya’ya gidip ailesini ‘yanına aldıran’ tanıdıklarımızdan da biliriz. Meriç’ten geçerek Avrupa’ya ulaşan ve ardından aile birleşimiyle sevdiklerini Avrupa’ya getiren Türkiyeli mültecilerden de biliriz. Kaçan erkek göçmen bir ülkede statü alıp ailesini yasal yollarla getirmeyi de düşünebilir.
Göç hareketlerini incelerken itme ve çekme faktörlerine bakılır. İtme: bu insanlar neden kaçıyor. Çekme: Gittikleri ülkede neler bulmayı umuyorlar.
Geleneksel toplumsal cinsiyet rolleri nedeniyle erkekler Afganistan gibi Taliban’ın yönetimi altında olan bir ülkede daha çok göz önündeler. Toplumsal hayatta, iş hayatında varolanlar erkekler. Görünür olanlar erkekler. Kendilerinden savaşması beklenenler erkekler. Dolayısıyla genç erkeklerin kaçmak için daha çok sebepleri var. Ayrıca çekim faktörlerine bakıldığında yurt dışında iş bulma potansiyeli daha fazla olanlar da genç erkekler. Birçok ülkede ailenin topladığı para hala bir geleceğinin olduğu düşünülen aile ferdlerinin kaçması için kullanılır. Bunun da genç erkeklerin yararına sonuçlandığını görmek mümkün.
Ayrıca düzensiz göç kaçabilenin kaçtığı göçtür. Dolayısıyla daha fazla imkana sahip olan kaçacaktır. Üstte bahsettiğim toplumsal cinsiyet rolleri gereği kadınlar kaçmalarına olanak sağlayacak kaynaklara erişimde zorlanır. Burada yapılması gereken kaçabilen erkeklere neden kaçıyorsun diye sormak yerine Afganistan halkının hayatını güvence altına alacak uluslararası önlemleri almak için siyasetçilere baskı uygulamak, aynı zamanda arkada kalan kadın ve çocukların nasıl güvenilir ülkelere geçebileceğinin yollarını aramak, düzenlemeler yaratmaktır. Ancak o zaman ‘önce kadınlar ve çocuklar’ en iyi yorumla bir temenni olmanın ötesine geçebilir.
Fotoğraf: EPA/Sedat Suna