Kronştadt isyanının ve isyanın bastırılışının 100. yılı dolayısıyla İmdat Freni olarak bir dizi yazı yayımlayacağımızı duyurmuştuk. İlk yazımız Victor Serge’in Bir Devrimcinin Hatıraları başlıklı otobiyografisinde bu tarihsel kesite dair hem günün koşullarını hem de kendi değerlendirmesini aktardığı sayfalardan müteşekkildi. Aşağıda bulunan metin ise Fransa’da önce IV. Enternasyonal Fransa seksiyonu olan Devrimci Komünist Birlik’in (LCR) ardından da Yeni Antikapitalist Parti’nin (NPA) sözcülüğünü yapan Olivier Besancenot ile İmdat Freni’nde yazılarını sıklıkla yayımlamaya gayret ettiğimiz Michael Löwy’nin “Devrimci Yakınlıklar. Kızıl ve Kara Yıldızlarımız” başlığını ve “Marksistler ile Liberterler Arasında Bir Dayanışma için” altbaşlığını taşıyan kitabın Kronştadt ile ilgili bölümünün tercümesidir. Aynı kitabın daha genel olarak Ekim devriminde anarşistler ile Marksistler arasındaki çatışmalı ilişkilere odaklanan kısmı yeniyol1.org’da yayımlanmıştı.
İmdat Freni
Çatışmanın İki Versiyonu
1921’de meydana gelen Kronştadt ayaklanması ve Sovyet devleti tarafından bastırılışı liberterlerle Marksistler, özellikle de anarşistler ile Troçkistler arasında, neredeyse yüzyıldan beri önemli tartışma konularından birini teşkil ediyor. Bu trajik çarpışmaya yeni bir bakış açısıyla yeniden bakmaya çalışacağız.
Kısaca olguları hatırlatalım. 1921 yılının başında SSCB’deki iç savaş beyazların yenilgisiyle sonuçlanıyor fakat ülke tükenmiş durumda, açlık ve “savaş komünizmi”nin sert uygulamaları protestolara sebep oluyor. Şubat ayında Petrograd’da gerçekleşen grevler ve işçi eylemleri Kronştadt bahriyelileri tarafından sempatiyle karşılanıyor. Baltık donanmasının merkezi ve stratejik bir kale olan Kronştadt, Petrograd açığındaki bir adada yer alıyor. Hem bu askeri üs hem de tüm ada ve nüfusu 1917 ve 1918’de Devrimin burçlarından biri olmuştur. 1 Mart günü Kronstadt’ın Çapa meydanında bir genel meclis toplanır: 16 bin bahriyeli, asker ve işçi katılır. Sovyet devletinin şefi Kalinin ve Baltık donanmasının komiseri Kuzmin de davetlidir ve askeri törenle, bandoyla, bayraklarla karşılanırlar.
Petropavlosk kruvazörünün bahriyelileri tüm meclis tarafından oylanacak bir karar metni hazırlamıştır: Metin iki oy haricinde oy birliğiyle kabul edilir. Bunlar Sovyet iktidarının iki temsilcisinin, Kalinin ve Kuzmin’in oylarıdır. Bu belgedeki taleplerinin bir kısmı şöyle: işçiler, köylüler, anarşistler, sol-sosyalist partiler için ifade ve basın özgürlüğü; sendikalar ve köylü örgütleri için toplanma özgürlüğü; sosyalist siyasi tutsakların serbest bırakılması; köylüler için kendi topraklarını serbestçe işleme ve sürü hayvanı besleme hakkı (yanlarında kimseyi çalıştırmayıp yalnızca kendilerinin çalışması koşuluyla); ücretli işçi çalıştırmayan serbest zanaatkar üretimine izin verilmesi. Olaylar sırasında yeni bir Kurucu Meclisin seçilmesi için veya “Bolşeviksiz sovyetler” öneren sesler de yükselecektir. Kronştadt Izvestia’sında bulunan merkezi slogan ise şudur: “Tüm iktidar sovyetlere, partilere değil”.
2 Mart günü bahriyeli Petriçenko’nun başkanlık yaptığı 300 delegelik bir konferans toplanır ve bir geçici komite seçer. Kuzmin ile Kronştadt sovyetinin komünist başkanı Vassiliyev tutuklanır. Moskova Radyosu isyanın eski rejimin bir generali olan Kozlovskiy tarafından yürütüldüğünü ve Fransız karşı-casusluk faaliyetleriyle ilişkili olduğunu açıklar. Kozlovskiy gerçekten de kalede mevcut bulunur fakat hareketin liderliğinin dışındadır. Sovyet yöneticileri -Lenin ve Troçki- 5 Mart’ta isyancılara bir ültimatom gönderir ve Petrograd’da sıkıyönetim ilan eder.
Moskova’da bulunan ve Sovyet iktidarının müttefiki olan Amerikalı anarşistler Emma Goldman, Alexandre Berkman, Perkus ve Petrovskiy Petrograd’daki başlıca Bolşevik yönetici olan Zinoviev’den çatışmanın barışçıl bir biçimde çözülmesi için Kronştadt’la müzakere yürütmesini rica eden bir mesaj gönderir. Bu mesajın metni bu trajik hikayenin en mühim parçalarından biridir:
“Soğuk ve açlık memnuniyetsizliği doğurdu […]. Beyaz Muhafız örgütleri bu memnuniyetsizliği kendi gruplarının çıkarları için kullanmayı deneyeceklerdir muhtemelen. Kendilerini işçilerin ve bahriyelilerin arkasına saklayarak Kurucu Meclis, serbest ticaret ve başka benzer taleplerle ilgili sloganlar atıyorlar. Biz anarşistler […] Bolşeviklerle el ele vererek, her türden karşı-devrimci teşebbüse karşı elde silah mücadele edeceğiz. Bugünkü çatışmaya gelince […] bunun silahların gücüyle değil devrimci kardeşliği ve yoldaşlığı yansıtan bir anlaşma yoluyla çözülebileceğini düşünüyoruz […]. Bolşevik yoldaşlar çok geç olmadan düşünün bunu!”
Amerikalı anarşistler içinde iki anarşistin bulunacağı beş kişilik bir komisyon göndermeyi öneriyor. Zinoviev bu öneriye kabul etmiyor. 7 Mart’ta Kronştadt ile Petrograd arasındaki ilk top atışları meydana geliyor.
8 Mart’ta Komünist Partinin 10. Kongresi açılırken Kronştadt Izvestia’sı Rusya’da “sosyalist yaratım için yeni bir yol” açmaya muktedir bir “üçüncü devrim” çağrısında bulunuyor. 8 ile 15 Mart arasında Kızıl Ordu tarafından gerçekleştirilen birkaç hücum dalgası asilerden tarafından püskürtülüyor. 15 Mart’ta Partinin 10. Kongresi sona eriyor. Burada Yeni Ekonomi Politikası’na (NEP) geçiş yönündeki ilk kararlar alınmıştır: Köylülere ve zanatkarlara daha fazla ekonomik özgürlük verilmesi. 16 Mart’ta kaleye hava kuvvetleri ve topçu taburu tarafından genel bir bombardıman düzenleniyor. 17 ve 18 Mart’ta, her iki taraftan büyük kayıplar verilmesi pahasına Kızıl Ordu Kronştadt’ı ele geçirmeyi başarıyor. 2000 asi tutuklanıyor, kimileri hemen orada kurşuna dizilecektir, diğerleri (Victor Serge’e göre yüzlercesi) takip eden aylarda Çeka’nın hapishanelerinde idam edilecektir[1].
Bu olaylar üzerinden konuya dair iki versiyon, daha doğrusu birbiriyle taban tabana zıt iki büyük karşıt anlatı oluşacaktır. Bolşevikler için, başta Lenin ve Troçki olmak üzere Kronştadt son tahlilde karşı-devrimci bir harekettir. 10. Kongrede, 8 Mart günü sunduğu raporda Lenin bunun “sosyalist-devrimcilerin [SR’ler] ve yabancı ülkelerdeki beyaz muhafızların eseri” olduğunu, “öte yandan hareketin bir küçük burjuva karşı-devrimine, bir küçük burjuva anarşist harekete” yol açtığını açıklayacaktır. Bu “her daim proletarya diktatörlüğüne karşı tutum alan küçük burjuva anarşist unsurların ticaret serbestisini savunduğu” bir harekettir[2]. Kongrede yaptığı bir başka açıklamada Lenin meseleyi gerçekliğe daha yakın bir formülle özetler: “Kronştadt’ta ne beyaz muhafızları ne de iktidarımızı istiyorlar ama başka bir seçenek yok”.
Troçki ise Fransız gazetesi Le Matin’de şubat ortasında yayımlanan bir makaleye birçok kez göndermede bulunur. Söz konusu makalede yer alan ve Kronştadt’ta bir ayaklanmanın baş gösterdiğine dair bilgiyi “karşı-devrimci komplo merkezlerinin yurtdışında” bulunduğunun kanıtı olarak gösterir.[3] Çok daha sonraları, hasımları veya aralarında Victor Serge’in de bulunduğu dostları tarafından bu dönem hakkında kendini görüşlerini açıklamaya çağrıldığında sosyolojik bir açıklama önerecektir: İsyancıların “derin biçimde gerici özellikte olan” düşünceleri “geri kalmış köylülüğün işçilere karşı düşmanlığını […], küçük burjuvanın devrimci disipline duyduğu nefreti yansıtıyorlardı. Hareket tüm bunlardan dolayı karşı-devrimci bir karaktere sahipti”[4]. Ancak 1939’da, Stalin hakkındaki biyografisinde Troçki daha nüanslı bir analiz geliştirecektir:
“Sovyet hükümetinin Kronstadt’da isteksizce yaptığı şeyin trajik bir zorunluluk olduğunu söylemek yeterlidir; açıktır ki, devrimci hükümet sırf bir kısım kuşkucu anarşist ve sosyalist-devrimci bir avuç ayaklanmış gerici köylü ve askerin desteğini sağladı diye Petrograd’ı koruyan kaleyi isyancı denizcilere ‘hediye edemezdi’. Belki iyi niyetler taşıyan ancak kesin olarak kötü hareket eden Makhno ve fiiliyatta devrimci diğer unsurların durumu konusunda da aynı türden akıl yürütmelere rastlanmıştır”[5].
Troçkist hareket tarafından, örneğin Kronştadt konusunda hazırladığı derlemeye yazdığı “Giriş”te Pierre Frank tarafından sahiplenilen bu “trajik zorunluluk” argümanı olmuştur.
Anarşist anlatı, elbette, bambaşka. Daha en başta, asilerin açıklamalarında “komünistlerin boyunduğuna” karşı “üçüncü Rus devrimi” teması mevcut. 1922 tarihli bir yazısında Alexandre Berkman şöyle diyor: Kronştadt, üçüncü devrime doğru bu ilk adım, “Bolşevik rejimin mutlak tiranlık ve gericilikten başka bir şey olmadığını ve bizzat komünist devletin en güçlü ve en tehlikeli karşı-devrimi cisme kavuşturduğunu kanıtlamıştır”[6].
Bu analizi çok daha uzun uzadıya geliştirilmiş haliyle Ida Mett’in[7] ve Alexandre Skirda’nın kitaplarında buluruz. Bu sonuncusu çok daha sert biçimde “Bolşevik karşı-devrimin” ta… Ekim 1917’de başladığını ileri sürer. Alternative Libertaire’in broşürü çok daha ilginç. “1921. Kızıl Kronstadt’ın İsyanı” başlıklı bir belge derlemesi bu, Patrice Spadoni’nin de “Kronştadt yahut Lenin ve Troçki’nin Trajik Hatası” adını taşıyan bir giriş metni mevcut. Spadoni, Lenin ve Troçki’nin “samimi devrimciler” olduğu görüşünde fakat “iktidarın bir tek parti tarafından gaspından” sorumlu olduklarını düşünüyor. Aynı broşürde, tarihsiz ve “Liberter Komünist Hareket” imzalı bir makale ise bambaşka bir telden çalıyor: Troçki “Kronştadt Komününün Gallifet’si” olarak niteleniyor (!). Bu metin anti-bolşevik bakış açısından pek farklılaşmıyor: “Kronştadt’ı mağlup eden karşı-devrim, beyazların açıkça ilan ettiği karşı-devrim değil, Bolşevik bürokrasinin gizlenmiş karşı-devrimidir”[8].
Bu iki tek yönlü anlatıyı da tatmin edici bulmuyoruz… Bize göre Kronştadt ile Bolşevik iktidar arasındaki mücadele “devrim ile karşı-devrim” arasında bir çatışma değil. Aslında bu bakış, iki anlatının da ortak noktasını oluşturuyor; yalnızca hangi cephenin kimin tarafından temsil edildiği konusunda yerler değişiyor. Burada söz konusu olan iki devrimci akım arasındaki trajik ve kardeş katlini içeren bir çarpışma. Bu trajedinin sorumluluğu her iki kesim tarafından paylaşılıyor ama temel olarak iktidara sahip olanlarınki ağır basıyor.
Aykırı Bir Bakış Açısı: Victor Serge
Bir Fransız-Rus yazar ve anarşist militan olan Serge, 1917’den sonra Bolşevizme katılır, Lenin ve Troçki ile dost olur, sol muhalefete desteğinden dolayı Stalin tarafından Sibirya’ya gönderilir, önce Fransa’da sonra da Meksika’da sürgün hayatı yaşar. Victor Serge (1890-1948) komünizme ve Troçkizme gönül vermiş olmasına rağmen anarşist fikirlere belirli bir yakınlık duymaya devam eden bir çeşit “liberter Marksisttir”. Dostu Lev Davidoviç ile arasının bozulmasına sebep olan Kronştadt hakkındaki görüşleri hayli ilginçtir ve özetlemiş olduğumuz iki yorumdan daha az tek yönlüdür.
Olaylar sırasında Serge anarşistlerin arabuluculuk girişimine destek verir fakat son aşamada Bolşeviklerin yanında durur. Troçki’nin Wendelin Thomas’a mektubuna (1937 Temmuz’unda yayınlanır) cevap olarak bu trajik Kronştadt meselesine tekrar dönmeye karar verir.
Öncelikle Troçki’nin “isyanın ek tayın alma arzusu tarafından yönetildiği” argümanına karşı çıkar. Kronştadt’lı denizcilerin ayrıcalık talep ettiği doğru değildir, ona göre: Halkın köylerden yiyecek sağlamasını engelleyen milis barikatlarının kaldırılmasını talep ediyorlardı. Buna karşılık “o an için siyasal bakımdan aşırı derecede tehlikeli ama samimi biçimde devrimci, genel ve dolayısıyla çıkar gözetmeyen bir talepleri vardı: ‘serbestçe seçilmiş sovyetler’”. “Kronştadt’ın şikayetlerini dinleyerek, onlarla tartışarak hatta bahriyelileri tatmin ederek” isyandan kaçınmak kolay olurdu diyor Serge. Özellikle de iktisadi talepleri alanında bir tatmin sağlamak mümkün olurdu çünkü bunlar büyük oranda NEP içinde yer alacaktı. “Çatışma başladıktan sonra bile en beterinden sakınmak” kolaydı: “Asilerle güvenli bir bağlantısı olan anarşistler [Emma Goldman ve Alexandre Berkman] tarafından önerilen arabuluculuğu kabul etmek yeterli olurdu. Bunu bir prestij meselesi haline getirerek, otoriterlikte ifrata kaçarak Merkez Komite bunu reddeder. Tüm bunlarda Petrograd sovyeti başkanı Zinoviev’in sorumluluğu büyüktü. O Zinoviev ki beyaz General Kozlovskiy’in ihanetle Kronştadt’ı ele geçirdiğini ilan ederek tüm halkı yanıltmıştı. Askeri galibiyetin ardından […] katliama başvurmamak kolay, insani, daha siyasi ve daha sosyalistçe olurdu… Sonradan gerçekleştirilen katliam feciydi!”[9]
Bununla birlikte, son tahlilde Serge Bolşevik iktidarını seçer. Argümanı şu: Kronştadt’ın asileri “arındırıcı bir fırtınanın kopmasını sağlamak istiyorlardı, gerçekte ise önce köylülüğün yürüteceği ardından da beyazların ve yabancı müdahalenin hızla faydalanacağı bir karşı-devrimin kapılarını açabilirlerdi ancak […]. Asi Kronştadt karşı-devrimci değildi, fakat galibiyeti -kaçınılmaz biçimde- karşı-devrimi getirirdi. Hatalarına ve aşırılıklarına rağmen Bolşevik Parti o anda […], her şeye rağmen, güvenilmesi gereken büyük örgütlü güçtü[10].
Birkaç sene sonra, o harika otobiyografisi Bir Devrimcinin Hatıraları’nda (1943) Victor Serge yeniden bu bahse döner. Bir yandan “Kronştadt’ın haklı olduğunu” kabul eder: “Kronştadt yeni bir özgürleştirici devrime, halk demokrasisi devrimine başlıyordu”. Fakat öte yandan “Eğer Bolşevik diktatörlük düşerse, bu kısa vadede kaos, kaos aracılığıyla da köylü ayaklanması, komünist katliamı, göçmenlerin dönüşü ve nihayetinde de olayların zoruyla bir başka diktatörlük, proleter-karşıtı diktatörlük demek olurdu”.[11]
Victor Serge’inkine çok yakın bir bakış açısı, paradoksal biçimde, liberterlere yakın bir tarihçi ve Kronştadt hakkında derinlikli bir akademik araştırmanın yazarı olan Paul Avrich tarafından öneriliyor. Sıklıkla Serge’e göndermede bulunan Avrich kitabının perspektifini şöyle özetliyor: “Kronstadt’ın verili koşullarında, tarihçi, isyancılara sempati duyabileceği gibi, Bolşeviklerin onları bastırmasının haklılığını da kabul edebilir. Bunu anlamak, gerçekten de, Kronstadt trajedisini bütünüyle kavramaktır.”[12]
Serge ve Avrich Bolşeviklerin yenilgisinin karşı-devrime yol açacağı konusunda ısrar etmekte haklılardı. Peki bu argüman Sovyet iktidarının asilere karşı çatışmalardan önce, çatışma sırasında ve sonrasındaki tutumlarını haklı gösterir mi? Burada kendi bilançomuzu çıkarmaya çalışacağız.
Bir Hata ve Bir Yanlış
Kronştadt’lı bahriyelilerin ezilmesi bir “trajik zorunluluk” değil bir hata ve bir yanlıştı. Burada tarihi yeniden yapmak veya mirasımızın üstlenilmesi mümkün olmayan bir kısmından sıyrılmaya çalışmak -ki bunda utanılacak bir şey de yoktur- değil söz konusu olan. Daha çok bu olaydan geleceği tasavvur etmeye dönük sonuçlar çıkarmaya çalışıyoruz.
Kronştadt isyanının caniyane biçimde Bolşevikler tarafından ezilmesi affedilemez bir hataya dayanan ani bir karardı. Kronştadt sovyeti karşı-devrimin yuvası değildi. Karşı-devrimin Kronştadt’a sızmaya, onu manipüle etmeye, mücadelesini araçsallaştırmaya teşebbüs etmiş olması muhtemeldir. Bununla birlikte her şey bir komplodan ibaret değil. Bu sovyetin doğası, tarihi, işleyişi, canlılığı ve talepleri Kronştadt’ın eski rejimin değil 1917 devriminin safında olduğunu açıkça gösteriyor. Bu Kronştadt’lı denizcilerin her tür eleştiriden muaf tutulması gerektiği anlamına gelmiyor. Taleplerinin bir kısmı tartışılabilir; beyazlara ve dünyanın önemli bir kısmına karşı yürütülmüş, yıllar süren bir iç savaş tarafından harap edilmiş bir ülkedeki iktisadi ve siyasi aciliyet göz önünde tutulduğunda bunlar fazla hayali gelebilir. Öte yandan alınan kararlardan hiçbiri kendi başına mahkûm edilecek nitelikte değil. Komünist Parti hakkındaki ifadeler baştan savma gelebilir ama öne çıkarılan mesele Bolşevik Parti’nin devrimci topluma el koyması meselesidir. Söz konusu madde Sovyet iktidarının değil tek parti iktidarının sona ermesini talep ediyor. Aksine, partiyi Sovyet iktidarını donuklaştırdığı için eleştiriyor. Dolayısıyla, eğer bir sorun varsa, onu başka yerde aramak gerekiyor.
Muhtevasının ötesinde bu maddenin merkezi iktidara karşı bir meydan okuma tutumu içerdiği doğrudur. Bu tutumun olası sonuçlarını iyi ölçebilmek gerekir. Bahriyeliler o anda devrimci cephede meydana gelecek bir bölünmenin getireceği tüm sonuçların gerçekten bilincinde miydiler? Bu sorumluluğun altına girmek karşı-devrim lehine bir gedik açma yönündeki nesnel tehlikeyi kabul etmek demektir. Bu da kendini böylesi bir karşı-devrim ihtimaline set çekebilecek konumda hissetmek anlamına gelir. Siyasi ana dair bir değerlendirme meselesi söz konusu burada.
Fakat her halükarda, her ne kadar tartışmalı da olsa bu tutum, bu kardeş katli dramında Bolşeviklerin ağır sorumluluğuyla mukayese edilebilir değildir. Zinoviev’in sesiyle, Bolşevikler Emma Goldman gibi enternasyonalist anarşistlerin arabuluculuk önerisini reddeder. Bu noktadan itibaren kopuş telafi edilebilecek durumda değildir. Troçki de geri kalmaz: kanlı bastırma harekatlarına bizzat katılmadıysa da, Moskova’daki 10. Kongre çalışmalarını terk edip radyoya giderek, Savaş Komiseri sıfatıyla Kronştadt halkına dönük ültimatomu okuyacak zaman bulmuştur. Ayrıca ve esasen, bu bastırma harekâtını sahiplenmiş, desteklemiş, ona kefil olmuştur. Troçkizmin mirasçısı bir örgütten gelen bizler için daha üzücü ve acıklı olanı ise, 1937’de Stalinist bürokrasiyle selamlanası bir mücadelenin ortasında, tekrar Kronştadt bahsine geri döndüğünde bu facia konusunda ancak “gönülsüzce” yerine getirilmiş “trajik bir zorunluluk” ifadeleriyle hayıflanır.
Böylece, bürokratikleşme konusundaki keskin analizi ve teorik tefekkürüne rağmen, bu olayların bu süreci beslediğini anlamayı ve kabul etmeyi bilemedi veya istemedi. Bunlar devrimci iktidarın güçlenmesinin değil canlılığını yitirmesinin işaretleri. Bolşevik Parti Kronştadt’ın taleplerine getirilecek tek yanıtın askeri seçenek olduğunu düşünme tercihinde bulundu. Oysa, en başından itibaren, yaşadığı toplumsal değişim her ne olursa olsun Kronştadt Rus devrimci sürecine katılmıştı. Açıkça ifade etmek gerekirse Kronştadt’ın bastırılışı sovyetler cephesinde, Devrimin izlediği seyir konusunda serbest bir tartışmaya bundan böyle yer kalmadığı anlamına gelmiştir. İç Savaşın sınırlı imkân sunan karmaşık ve feci koşullarının ötesinde bu isyanın ezilmesi, askeri ve siyasi şiddetiyle, Rusya’daki özyönetim seçeneğini biraz daha saf dışı bırakmıştır. Eğer halkın bilincinde sovyetlerin Partinin emirlerini uygulamaktan başka bir işe yaramadığı fikri yerleşiyorsa bunları güçlendirmeye çalışmanın ne anlamı olabilir?
Troçki’nin kendisi de Stalinist karşı-devrimin Kronştadt ayaklanması sırasında işlemeye başladığını görmeyi sağlayan anti-bürokratik siyasal araçlar bırakmıştır. Partinin Stalin’in eline geçmesi yalnızca bir yıl sonra, Nisan 1922’de 11. Kongre’de meydana gelecektir. Kronştadt ayaklanması sırasında Kremlin’ndeki aparaçikler henüz partiyi tümüyle ele geçirmiş, Devrimi sovyetlerden çalmış değillerdi fakat adım adım bu yolda ilerliyorlardı. Bu bağlamda Kronştadt’lı bahriyelilerin ezilmesi onların iktidara gelişine set çekmiyor, aksine buna hizmet ediyordu. Bu artık kimsenin karşı çıkamayacağı bir iktidar halini alacaktı. Kronştadt isyanında, giderek artan bir bürokratizme karşı mücadele için müsait olan, devrimin temellerine sadık güçlerin potansiyel olarak mevcut olduğunun kanıtını görmek gerekmez mi? Yüz yıl sonra bu soruyu sormak kolay elbette.
Amacın araçları haklı çıkardığı ifadesi zaten tartışmalıdır; fakat devrimcilerin karşı karşıya geldiği bir çatışma söz konusu olduğunda bu daha da geçerli. Kızıllarla karalar arasındaki bu yara kapanmış olmaktan uzak. Fakat yakınlaşmalar sağlamak Rus Devriminin bu bölümü üzerine dönmeyi de gerektiriyor.
Çeviri: Uraz Aydın
Kapak Fotoğrafı: Kronştadt 1921, Kızıl Ordu askerleri isyanı bastırmaya çalışırken, kaynak.
[1] Bu kısa hatırlatma için Alternative Libertaire’in 2008’de yayımladığı bir broşürdeki kronolojiyi kullandık (“1921. Kızıl Kronştadt’ın İsyanı”). Esasa dair herhangi bir yargıda bulunmaktan kaçınarak yalnızca olayları özetlemeye çalıştık.
[2] Lenin, “Kronstadt’tan Çıkarılan Dersler”, Pierre Frank tarafından derlenen ve konuya ilişkin Lenin ve Troçki’nin konuşmalarının ve metinlerinin yer aldığı broşürde bulunur: Lénine, Trotsky, Sur Kronstadt, Paris, édtions de la Taupe rouge, 1976, s.29. Türkçesi için bkz. Lenin-Troçki, Kronstadt, der. Pierre Frank, çev. E. Oğuz, O. Akınhay, M. Güneşdoğdu, Ataol Yayınları, İstanbul, 1992.
[3] Lev Troçki, “Kronstadt Olayları Hakkında Yabancı Basına Yapılan Yorumlar, Lenin-Troçki, Konstadt, s. 65.
[4] L. Troçki, “Wendelin Thomas’ın Soruları”, a.g.e., s.77.
[5] Troçki, “Trajik Bir Zorunluluk”, a.g.e., s.99.
[6] Alexandre Berkman, La Rébellion de Kronstadt, 1921 (1922). Ediions La Digitale. 2007, s.50-51.
[7] Ida Mett, Kronstadt 1921, çev. Ümit Altuğ, Sokak yayınları, 1985.
[8] “1921. L’Insurrection de Kronstadt la rouge”. Alternative Libertaire, 2008, s.8, 13, 16-17. Gaston de Gallifet Paris Komünü’ne karşı kanlı bir bastırma harekâtı yürütmüş olan subay. Ç-N.
[9] Victor Serge, “Kronstadt”, 10 Eylül 1937, in Victor Serge ve Léon Trotsky, La Lutte contre le stalinisme, Teşxtes 1936-1939, sunan Michel Dreyfus, Paris, Maspero, 1977, s. 178-179.
[10] İbid., s. 180-181
[11] Victor Serge, Bir Devrimcinin Hatıraları 1905-1945, Çev. Bülent Tanatar, Yazın yayıncılık, İstanbul, 2018, s. 145-146.
[12] Paul Avrich, Kronstadt 1921, çeviri: Gün Zileli, Versus yayınları, 2006, s.6.