İmdat Freni

Yaşam İçin Greve Çıkmak – Cinzia Arruzza & Felice Mometti

29 Mart Pazartesi günü, General Electric (GE) fabrikası işçileri, şirket yönetimi tarafından açıklanan binlerce işten çıkarmaya karşı bir protesto düzenleyerek üretimin yeniden düzenlenmesini talep etti ve basit bir soru sordular: GE, milyonlarca insanın hayatının tehlikede olduğu yerde çeşitli hava taşıtları için motor üretmemiz, bakımını yapmamız ve test etmemiz için bize güveniyor da neden solunum cihazı üretmemiz için bize güvenmiyor?”

Bu, çeşitli sektörlerden işçilerin dünya çapında sahnelemiş olduğu farklı meşruiyet dayanaklarına sahip birçok grevden biriydi. Mart ayındaki bir grev dalgası, İtalyan hükümetini zorunlu olmayan üretimi durdurmaya zorladı, ancak bu mücadele bütünüyle kazanılmış olmaktan hala çok uzak. Zorunlu olmayan üretimdeki işçiler iş bırakır, hastalanır ya da tamamen şirketlerin kârını artırmak uğruna ölüm riskini almayı reddederkenAmazon ve diğer lojistik çalışanları, sağlıksız koşulları ve kişisel koruyucu ekipman eksikliğini protesto etmek için Fransa, İtalya, Amerika Birleşik Devletleri ve diğer ülkelerde protestolar ve grevler düzenledi. Staten Island Amazon protestosunun organizatörlerinden biri olduğu için daha sonra şirket tarafından işten atılan Chris Smalls, Jeff Bezos’a hitaben yazdığı açık mektupta şöyle diyordu: “Bize, COVID-19 nedeniyle Amazon işçilerinin ‘Yeni Kızıl Haç’ olduğu söyleniyor. Fakat işçiler kahraman olmak istemiyor. Biz sıradan insanlarız. Benim tıp diplomam yok. İlk müdahale için eğitim görmedim. Bir işe sahip olmak için hayatımızı riske atmamız istenmemeli. Ama öyle oluyor. Ve birinin bundan sorumlu olması gerekir, ki o da sizsiniz.” Sağlık, gıda, sanitasyon, perakende ve toplu taşıma sektörlerindeki işçiler katledilmeye gönderilmelerine karşı giderek daha fazla direniyor ve yeni işçi sınıfı kahramanları övgülerinin yeterli olmadığını dünyanın geri kalanına hatırlatmak için çeşitli protestolar düzenliyorlar: onlar kutsanacak şehitler değiller, koruyucu ekipmanlar ile daha iyi bir ücret ve çalışma koşulları istiyorlar.

Bu salgın dönemlerinde, işyerleri mücadelenin sahnelendiği tek yer değil. Birçoğu gelirini ve işini kaybeden ve çeşitli karantina bölgelerinde yaşayan kiracılar, kira ödemelerini durdurmak ve tahliyelere direnmek için örgütleniyorlar. Mahkumlar, hapishanelerin virüs nedeniyle hızla ölüm kamplarına dönüşmesinden korktuğu için, İran’dan İtalya’ya ve ABD’ye kadar isyan edip protesto ediyor. Müşterek yardımlaşma girişimleri ve organizasyonları, çabaları koordine etmek ve acil ihtiyacı olan insanların ihtiyaçlarını karşılamak için sosyal medyayı yoğun bir şekilde kullanıyor. Bu mücadelelerden ve grevlerden bazıları önceden var olan siyasi ve toplumsal örgütler aracılığıyla sahneye çıkıyor veya koordine ediliyorken, birçoğu eski örgütsel altyapılarını aşıyor ve bunun yerine kendiliğinden reddetme, direniş ve dayanışma davranışlarına ve eşi görülmemiş bir krize tepki olarak aşağıdan yukarı öz-örgütlenmenin ortaya çıkışına dayanıyor.

İçinde bulunduğumuz kötü vaziyeti karakterize eden gerçeküstü, muallak atmosferde, dikkatimizi sadece gözlerimizin önünde ortaya çıkan felakete, boşaltılmış şehirlerimizin sessizliğini bozan sirenlerin acımasız çığlıklarına, ölümler ve bulaşmaların sayımına ve yaklaşmakta olan ekonomik bunalıma çevirmek kolay olurdu. Ancak yaşadığımız bu garip, endişeli zamanlar, aynı zamanda mücadeleler, dayanışma eylemleri ile sınıf oluşumu ve öz-örgütlenme süreçleriyle dolu.

Bütün bu mücadelelerin ortak noktası, kapitalizm için kendinin ya da başkalarının ölümüne izin vermeyi reddetme, Marksist Feminist Kolektif’in pandemi hakkında yaptığı açıklamada tanımladığı gibi kapitalizmin merkezindeki kâr üretimi ile yaşamın kendisinin üretimi ya da toplumsal yeniden üretim arasındaki çelişkileri açıkça ortaya koyan bir reddetmedir.

Bu mücadeleler, kârı yaşamın üstüne koymayı reddederek, en az iki ana çatışma cephesi açıyor. Birincisi pandeminin ve onun sınıf, ırk ve toplumsal cinsiyet boyutlarının acil yönetimini içeriyor; ikincisi uzun vadeli toplumsal dönüşümlerle açılıyor. Bazı ülkelerin, ekonomik çöküş ve toplumsal huzursuzluktan kaçınmak için yeni Keynesyen tedbirlerin bir versiyonunu devreye soktukları bir anda, karşı karşıya olduğumuz acil ele alınması gereken mesele, bu tedbirlerin neoliberal dönemin ve kemer sıkma döneminin nihai sonunu işaret edip etmeyeceğidir ve netice, büyük ölçüde siyasi ve toplumsal mücadelelere bağlı olacaktır.

Pandemi yönetişimi üzerine

Pandemi, çeşitli mücadele biçimlerinin ortaya çıktığı ve hızla çoğaldığı küresel bir konjonktür yaratıyor. Aynı zamanda, pandeminin yönetimi ulusal bağlamlarda homojen olmaktan çok uzak: ulusal siyasi dinamiklerin kendine özgü özellikleri var ve hepimizi birbirine bağlayan küresel bir konjonktür zeminine rağmen, mücadele ve özneleştirme süreçleri için önemli ölçüde farklı bağlamlar oluşturuyorlar.

Bu açıdan bakıldığında, karantinalar nedeniyle özgürlüklerin askıya alınmasıyla ilişkili otoriter siyasi dönüşlerin tehlikelerine odaklanan “istisna hâli” söyleminin başlıca sınırlarından biri, mevcut durumun muazzam karmaşıklığını bütün ineklerin gri göründüğü bir geceye dönüştürmesidir. Bu ayrıca bugün birçok ülkede gerçek mücadele alanını yanlış tanımlıyor.

Öncelikle, hükümetler sert olağanüstü hâl tedbirleri almak ve özgürlüklerin askıya alınması için acele etmedi. Tam tersi daha doğru: birçok durumda hükümetler tereddüt etti ve hatta başlangıçta kapitalist normallik olarak addedilen şeyleri askıya almayı reddetti. Bu gecikmenin, diğer örneklerin yanı sıra İtalya, İspanya, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve İsveç’te ciddi sonuçları oluyor. Yöneticiler nihayetinde tecridi başlatmaya karar verdiklerinde, bunu sağlık uzmanlarının baskısı, sağlık sistemlerinin (büyük ölçüde yıllarca kemer sıkma kesintileri ve özelleştirmelerle sağlık sektörünün tükenmesi nedeniyle) çökmesi riskine dair duydukları korku ve özellikle işe gitmeyi reddeden işçilerle aşağıdan gelen protestolar nedeniyle yaptılar. Aslında, kapitalist devletlerin insanları evde tutmak yönünde ağır basan bir çıkarı olacağı düşüncesi oldukça tuhaf ve insanların işe (ve tüketmeye) dönmelerine olanak sağlayacak bir tür “normalliğe” hızlı bir şekilde geri dönüşü tasavvur etme çabalarıyla olgusal olarak çelişiyor.

Bu bağlamda, pandemi, İsrail, Macaristan veya Hindistan gibi ülkelerde olduğu gibi, bazı otoriter eğilimli hükümetlerin yürütme yetkilerini daha da yoğunlaştırmaları için bir fırsat oldu. Ancak bu bile, otoriter bir aşırı sağ tarafından yönetilen tüm ülkeler için geçerli olan doğrusal ve otomatik bir süreç değil. Brezilya’da Bolsonaro, sonuç olarak giderek siyaseten izole edilmiş olsa ve olağanüstü hâl yetkilerinin bölgesel olarak tahsis edilmesini teşvik etse bile, inkârcı bir tutuma saplanıp kalmış durumda. Amerika Birleşik Devletleri’nde, Trump federal bir karantina kararı ilan etmeyi reddetti ve hangi tedbirlerin benimseneceğine karar vermede valilik özerkliği ve esnekliği tanınması konusunda ısrar ediyor. Pandemi yönetimi, zaten mevcut olan otoriter bir iktidar aygıtının seferberliğine dayandığı için, Çin apayrı bir durum.

Karmaşık bir gerçekliğe soyut formüller dayatmak yerine, pandeminin yönetiminde, hem yeni hem de çok eski olan çeşitli yönetişim biçimleriyle yapılan denemelere kulak vermek daha yararlı. Örneğin, İtalya ya da Almanya’da şu an kuvvetlerin yürütme organında yadsınamaz biçimde birleşmiş olması, bölge yöneticileri ve eyaletler ile gerilime neden oluyor ve her iki ülke de Avrupalı ulus-ötesi kurumlarla gergin bir ilişki içinde. Amerika Birleşik Devletleri’nde, federal kurumlar arasındaki yetki dağılımında önemli bir dönüşüm olmadığı gibi, eyalet yönetimlerinin politikaları birbirinden farklı ve zaman zaman Federal yönetimin tutarsız yaklaşımlarıyla gerginlik içinde. Bunun en önemli örneklerinden biri, Trump ile New York Eyalet Valisi olan ve Demokratların başkan adayı olmamasına rağmen Trump’ın muadili statüsüne yükselen Andrew Cuomo arasında yaşanan ihtilaftır. Birçok Avrupa devleti ve ABD, karar alma süreçlerinde belirli paydaşları, ulusal bilim camiası, büyük şirketler, finansal kurumlar ve ulusal çalışma konseylerini içeren yönetişim biçimlerini benimsiyor. Ayrıca pandemi, ABD ve Çin’e jeopolitik stratejilerini izleme ve yeniden tanımlama fırsatı sundu. Trump Yönetimi’nin Venezüella’da rejim değişikliği için baskı yapması ve İran’da halihazırda gerçekleşen berbat yaptırımları artırması için bir fırsat haline geldi. Bu arada Çin, onlarca ülkeye çokça ihtiyaç duyulan tıbbi malzeme ve uzmanları göndermeyi amaçlayan bir yumuşak güç stratejisi benimsiyor, ABD’nin şimdi taklit etme hevesinde olduğu bir girişimde de, Amerika Birleşik Devletleri ön saflardaki sağlık çalışanları için basit yüz maskeleri bulmakta zorlanırken, Trump İtalya’ya 100 milyon dolarlık tıbbi malzeme gönderecek olmasıyla övündü.

Ancak, yönetişim alanındaki bu denemeler bile sorunsuz gitmiyor, normallik ve istisna arasındaki kesintisiz çelişkiyle zorlanıyorlar: yani bir toplumsal üretim biçiminin işleyişinin normalliği ile pandeminin yaşamın toplumsal yeniden üretimi ya da kamusal alanlarda dolaşımın normalliğinekarşı dayattığı istisna -ki bu tamamen ortadan kaldırılamaz- ve özel alanlardaki hareketsizliğin istisnası arasındaki çelişki. Bu yönetişim denemeleri sürekli değişiyor, başta sağlık sistemi olmak üzere mevcut refah sistemlerinin sınırlarıyla yüzleşmek, yerel, ulusal ve ulusötesi güçler arasındaki eklemlenmenin yönünü belirlemek zorunda kalıyor. Bunun bir örneği, ABD eyalet valilerinin özerkliğinin, solunum cihazları için fiyat artırarak birbiriyle kapışmalarına yol açması. Kaynaklar için sergilenen rekabet, İtalya’daki bölge valileri arasında da gerçekleşiyor. Bu tecrübelerin nereye evrileceğini şimdiden tahmin etmek imkânsız, çünkü farklı devlet kurumları arasındaki çatışmalardan, aşağıdan toplumsal çatışmaların yoğunluk ve erişim seviyesine kadar sayısız değişken var.

İşsizlikteki sarsıcı artış, küresel değer zincirlerinin bozulup kopması ve toplumsal yeniden üretimi tekrar düzenleme gerekliliği, ABD ve Avrupa Birliği’ni zorladı. Kurumlar sadece ekonomik çöküşten kaçınmak için değil, aynı zamanda yaklaşmakta olan ekonomik krize tepki olarak patlayacak toplumsal huzursuzluk için büyük ekonomik tedbirler alacak. Bu tedbirlerin ortak özellikleri, bir tür geçici ve kısmi Keynesçilik veya “son kullanım tarihi olan bir Keynesçilik” olarak tanımlanabilir. Bue Rübner Hansen’in yazdığı gibi: “Bu politikalar geçici olup, kararları (krino) hasta sağlığının dönüm noktasına (krisis) göre değişen Hipokrat tıbbı doktorunun yaptığı gibi kısa vadeli tedbirler olarak tasarlandılar. Ancak, Covid-19 büyük olasılıkla geçici bir eksojen [dışsal] şok değil.”

Sözgelimi Trump, 3 Nisan Cuma günü verdiği günlük brifingde, yönetimin, sigorta teminatı olmayan COVID-19 hastalarının hastaneye yatış masraflarını ödemek için sigorta kapsamını genişletmek veya Obamacare pazarını yeni taleplere açmak yerine teşvik paketinden para kullanmayı planladığını açıkladı. Öte yandan, önde gelen aday Joe Biden de dahil olmak üzere Demokrat çevrelerin büyük çoğunluğu, salgın karşısında bile Herkes için Sağlık hareketini bir tarafa bırakmaya devam etti. ABD’nin 2 trilyon dolarlık teşvik paketi ve Avrupa Birliği’nin işçilerin gelirlerini tamamlamak için daha sonra 100 milyar dolar ilave ederek ayırdığı 750 milyar avro, şaşırtıcı büyüklüklerine rağmen neoliberal çerçeveyi zorlamayan tedbirlerdir. Buna ek olarak, ne karantinanın güvenlikle eş anlamlı olmadığı aile içi istismar mağdurları için önemli bir hüküm bulunuyor ne de kadınlar için ev içi emeğin artan yükü ele alınıyor. Dahası, bu müdahaleler genellikle göçmen karşıtı ve kapalı sınır siyasetlerine dayanıyor ve sağlık hizmetlerine erişimin sıfıra yakın olduğu ve virüsün binlerce can alabileceği göçmen gözaltı merkezlerinde ve mülteci kamplarındaki tutsakları serbest bırakmak hiçbir şey yapılmıyor.

Bu tedbirlerin bariz amacı, kapitalist toplumsal ilişkilerin yeniden üretimi için koşulların yeniden oluşturulmasıdır ve kesinlikle bu ilişkilerin radikal dönüşümü değildir. Avrupa Merkez Bankası’nın eski Başkanı Mario Draghi’nin Financial Times’ta yazdıkları, ABD ve Avrupa Birliği’nin hibe ettiği bu muazzam paranın altında yatan mantığı ortaya koyuyor. Draghi’ye göre, mevcut kriz döngüsel değil, eksojen [dışsal] faktörlerden kaynaklanıyor. Bu nedenle, onun önerdiği reçete, büyük özel şirketlerin acil durumları atlatıp sonra her zamanki gibi işlerine geri dönmelerini sağlamak için kamu borcunu arttırmaktır. Ve aslında, işleri korumak ve işten çıkarmaları önlemek için herhangi bir ciddi politika olmadan, hem şirketlerin parayı aldıklarında işten çıkarmalardan kaçınacaklarına hem de acil durum bittiğinde kaybedilmiş istihdamı hemen yeniden oluşturacaklarına dair yanlış bir varsayım uğruna, fonların çoğu özel şirketlere gidecek. Avro Bölgesi İstikrar Paktı’nın geçici olarak askıya alınmasının mantığı da budur. Almanya hükümeti, Avro bölgesi ekonomi politikalarının neoliberal kemer sıkma önlemlerini terk etmesine yönelik yapısal bir dönüşüm için diğerleri arasında emsal teşkil etmek istememiştir. Sermayenin yeniden üretim koşullarını tekrar oluşturma amacının gerçekleştirilip gerçekleştirilmeyeceği, siyasi dinamikler ve toplumsal güç ilişkileri de dahil olmak üzere bir dizi faktöre bağlı olacak.

Çivisi çıkmış bir dünyada özneleşme ve öz-örgütlenme

Mevcut konjonktür gerginlikler ve çelişkilerle dolu. Dünyanın çivisi çıkmış durumda, hem fazlasıyla olaylı hem de muallak. Çelişkiler ve kararsızlıklar, sosyal izolasyonu bir dizi sosyal medya aracı vasıtasıyla bağlanırlık ve iletişim fazlası ile birleştiren sosyallik biçimlerini de karakterize ediyor. Pandeminin bir sonucu olarak toplumsal yaşamın nasıl dönüştürüleceğini şimdiden tahmin edemeyiz, ancak Foucault’nun, özneleşme ve iletişimin “benlik teknolojileri” olarak tanımladığı biçimlerin, “gerçek” ve “sanal” karşılaşmaların ve dillerin daha fazla yakınlaşması doğrultusunda, son zamanlardan daha melez hâle gelmesi tamamıyla mümkün.

Yukarıda tarif edilen makro dinamikler bağlamındaki bu sosyallik biçimlerinin, potansiyel yeni bir sınıfsal uzlaşma üzerinde de etkileri olabilir. Göze çarpan sadece birkaç faktör: artan kitlesel işsizlik; işyerinde bulaşma korkusu ve kendiliğinden reddetme davranışları; düşük ücretli, ırk ve toplumsal cinsiyet ayrımcılığına maruz kalan hizmet çalışanlarının artan görünürlüğü ve sosyal tanınırlığı; sosyal izolasyon; evden çalışanlar ve artan ev içi yük, sıkışık yaşam alanları ve ücretli işin süre ve kısıtlamaları arasında sıkışmak zorunda kalanlar için üretim ve yeniden üretim arasındaki çizgilerin bulanıklaşmasıdır.

Bu bağlamda, muhtelif mücadele ve siyasi radikalleşme süreçleri gerçekleşmeye başlıyor. Ancak, yeni konjonktürün açtığı bu potansiyellerden nasıl faydalanılacağı konusunda önerilmiş kolay bir reçete yok. Tecrit tedbirleri, örgütsel süreçlere yeni zorluklar getiriyor ve örgütlenme, protesto etme ve etkili olma yollarını yeniden keşfetme becerisine ihtiyaç duyuyor: Toplumsal protestoyu geleneksel yolların (kitlesel yürüyüşlerin, mitinglerin vs.) söz konusu olmadığı bir anda nasıl görünür hâle getirebiliriz? Yeni yasal ve yasadışı grev dalgası ile kira grevleri, karşılıklı yardımlaşma örgütleri ve alternatif toplumsal yeniden üretim biçimleri gibi diğer direniş ve çatışma biçimleri arasında nasıl bağ kurabiliriz? Bu toplumsal mücadeleler, mevcut meydan okumayla aynı seviyeye çıkarak nasıl daha da siyasallaşabilir? (Ki bu da devletin ve uluslar ötesi kurumların iktidarıyla karşı karşıya gelmek anlamına gelir.)

Yeni potansiyel özneleştirme ve mücadele süreçlerine başvurmak, bu acil sorulara cevap vermeye çalışmak ve tarihsel süreksizlikleri ve değişkenleri hesaba katmayan eski örgütsel modellerin ve siyasi stratejilerin mekanik bir biçimde yeniden önerilmesinden kaçınmak için atılacak ilk adım olacaktır. Buradaki inceleme, sadece sosyolojik bir araştırma olarak değil, kendini tanıma, kendini örgütleme, siyasallaşma ve kim olduğumuza, neden ve nasıl mücadele ettiğimize dair yeni bir ortak anlayış oluşturma süreci olarak da anlaşılmalıdır.

Bu, yukarıda belirtilen mücadelelerin her iki cephesini, yani pandeminin acil yönetimi ve üretimin toplumsal ilişkilerinin uzun vadeli dönüşümünü ele alabilmemiz için acil bir görevdir. Rob Wallace ve diğerlerinin ileri sürdüğü gibi, virüsün modellemeleri ve ImperialCollege’nin(ABDve Birleşik Krallık için referans noktası haline gelen) raporu gibi baskılama önlemlerinin süresine ilişkin tahminler, neoliberal çerçeveye meydan okunamayacağı varsayımına dayanıyor. Yazdıkları gibi: “Imperial’ınçalışması gibi modeller, analiz kapsamını hâkim toplumsal düzen içinde çerçevelenen, bu darlığa uygun hale getirilmiş sorularla açık bir biçimde sınırlıyor. Tasarımları gereği, salgınları tetikleyen daha geniş piyasa güçlerini ve müdahalelerin altında yatan siyasi kararları yakalayamıyorlar.Ortaya çıkan projeksiyonlar, kasten ya da kasıtsız olarak, bir ülkenin hastalık kontrolü ve ekonomiyi birbirine eklemlemesi halinde öldürülecek çok savunmasız binlerce insan dahil olmak üzere herkes için sağlığı güvence altına almayı ikinci plana attı.” Ancak, üstesinden gelinmesi gereken tam da bu çerçevedir, iki hedefle: virüs tarafından alınacak yaşam sayısını mümkün olduğunca sınırlamak ve “Son kullanma tarihli Keynesçilik” stratejisine karşı çıkarak onun yerine neoliberal kemer sıkmayı sona erdirmek için mücadele etmek ve insanların yaşamlarını kâr birikimine tabi kılan üretim ve toplumsal yeniden üretim arasındaki kapitalist ilişkiyi büsbütün dönüştürmek.

Uzun süren tecrit haftaları boyunca, İtalya’da sosyal medyada dolaşan internet paylaşımlarından biri şöyleydi: “İyi olacağız”. Bu anlaşılabilir bir istek olsa da kesinlikle bir istekten ibaret. Dahası, dolaylı olarak, pandemiden önceki mevcut durumu, geri dönmeyi amaçlamamız gereken bir normallik hâli olarak kabul ediyor. Dürüst olalım: Her şeyin iyi olacağına dair bir kesinlik yok ve pandemiden önceki yaşama şeklimiz ne iyi ne de “normal”di, mevcut kriz toplumsal örgütlenme ve yaşam biçimi olarak kapitalizmin bir sonucudur.

Yine de sonumuz iyi olabilir. Ama bu bize, işlerin her zamanki hâline dönmesini engelleme becerimize bağlı olacaktır. Eğer görev göz korkutucu geliyorsa, ki öyle, kendimize tümüyle güçsüz olmadığımızı hatırlatabiliriz. ChrisSmalls’un mutlak bir açıklıkla söylediği gibi: “Ve Bay Bezos’a [Amazon’un CEO’su] mesajım basit. Gücün umurumda değil. Kendini güçlü mü sanıyorsun? Güce sahip olan biziz. Biz çalışmazsak ne olacak? Paran olmayacak. Güç bizde. Sana para kazandıran biziz. Bunu asla unutma.”

Cinzia Arruzza, Viewpoint Magazine’de editör kolektifinin bir üyesi ve New York’taki Yeni Sosyal Araştırmalar Okulu’nda Felsefe Profesörü; feminist ve sosyalist bir eylemci. Ayrıca Dangerous Liaisons: TheMarriages and Divorces of Marxism and Feminism kitabının yazarıdır.

FeliceMometti, bağımsız bir araştırmacı.

Çeviri: Gamze Boztepe

Kaynak: https://sendika63.org/2020/04/pandemi-zamanlarinda-yonetisim-ve-toplumsal-catisma-585531/