İmdat Freni

COVID-19: Sağlık Krizinden Gıda Krizine – Eyüp Özer

4 Mayıs günü Türkiye İstatistik Kurumu, Nisan ayı enflasyon verilerini açıkladı buna göre Nisan ayı enflasyonu yüzde 0,8 olarak gerçekleşti. Markete giden herkesin gıda fiyatlarındaki artışın bundan kat be kat fazla olduğunu biliyor olması lazım. Türkiye’de enflasyon hesabının diğer tüm arızalarını bir kenara bırakıp sadece gıda fiyatlarında gerçekleşen fiyat artışına bakarsak daha gerçekçi bir fikre sahip olabiliriz.

Soldaki tablo yine TÜİK’in enflasyon hesabında kullandığı kendi madde fiyatları veritabanı esas alarak hazırlanmıştır.[1] Yani sırf TÜİK’in kendi açıkladığı gıda fiyatları verilerine baksak bile, Mart ve Nisan aylarında, temel gıda ürünlerinin fiyatlarının açıklanan enflasyon oranından kimi zaman 90 kat fazla arttığını söyleyebiliriz, yüzde 70,84 artan patates fiyatında olduğu gibi. Patatesi, yüzde 69 ile sarımsak, yüzde 53,22 fiyat artışı ile kuru soğan izliyor. Limon 46,77%, Portakal 41,71%, Kivi 38,89%, Elma 25,35%, Havuç 21,70%, Sivri Biber 15,65% şeklinde devam ediyor liste. Gıdaya erişimin gitgide zorlaşması Türkiye’ye özgü bir sorun da değil.

Kapitalizmin virüs salgını olsun olmasın Dünya halklarını doyuramadığı bilinen bir gerçek. Birleşmiş Milletlerin bir raporuna göre 2019 yılında Dünya genelinde açlık içinde yaşayan insan sayısı 820 milyondu yani her 9 kişiden 1’i gününü açlık içinde bitiriyor. Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı direktörü, BM Güvenlik Konseyinde yaptığı bir sunumda, bu kişilerin yanı sıra bir 135 milyon kişinin daha ise zaten açlık sınırında yaşadığını, ancak şimdi ise bu salgın nedeniyle başka bir 130 milyon kişinin daha bu rakama eklenmesi gerektiğini açıkladı.[2] Yani toplamda 265 milyon kişi daha. Koronavirüs salgını ise bu durumu daha da kötüleştirdi ve daha derinleştirecek de. Hem ekinde yaşanan sorunlar hem de çiftçilerin ürünlerini satamadığı için tarım ürünlerini toplayamayarak tarlada çürümeye bırakmak zorunda kalması gibi hasatta yaşanan sorunlar, kısa ve orta vadede Dünya genelinde ciddi bir kıtlıkla karşı karşıya kalma riskini önümüze getiriyor. Benzer şekilde her ne kadar balıkçılar, balık avlayabilseler bile pazarların ve hallerin kapalı olması nedeniyle ürünlerini satmakta sıkıntı yaşadıkları için daha az denize açılıyor.  Ancak Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), esas ciddi sorunun ise gıdaya erişim olacağını söylüyor.

ABD’de normalde haftada 200-400 ailenin gıda desteği almaya geleceği bir gıda bankasında şu anda bir günde 10 000 aile başvuruyormuş[3], Kenya Nairobi’de ise gıda desteklerinin dağıtıldığı devlet dairesinin önünde toplanan binlerce kişiye polis biber gazı ve copla saldırarak çok sayıda kişinin yaralanmasına neden oldu.[4] Polis saldırısında yaralananlardan bir kişi, Bloomberg haber sitesine, “açlıktan ölmek üzere olduğumuz için buraya gıda için geliyoruz” diyor.

Bugün bir AVM’ye gittiğinizde göreceğiniz Dünya’nın tüm büyük konfeksiyon markalarının üretim merkezi olan Bangladeş Dhaka’da, söz konusu konfeksiyon markaları siparişlerini iptal ettiği için hiçbir geliri olmayan binlerce konfeksiyon işçisi “açlıktan ölüyoruz, eğer midemizde herhangi bir yiyecek yoksa, karantina önlemlerinin ne manası var ki” diyerek yolları bloke etti.[5]

Şimdilik gıda fiyatlarındaki artışın sadece virüsün neden olduğu tedarik zinciri sorunlarına bağlı olduğu varsayılsa bile, Türkiye gibi önemli miktarda gıda ürününü yurtdışından ithal eden bir ülke için, kurlardaki hızlı yükselişin ve fiyat artışlarının temel gıdalara erişimi toplumun önemli bir kesimi için imkânsız hale getireceği de ortada. Uluslararası Çiftçi Hareketi olan Via Campesina, bugün Dünya’da birçok ülkenin gıda güvenliğinin büyük endüstriyel gıda üreticilerine bağlı olduğunu belirterek, Singapur’un gıda ihtiyacının yüzde 90’ını ithal ettiğini, Irak’ın ise yüzde 80’ini ithal etmek zorunda kaldığını vurguluyor. [6] Türkiye ise Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu Dijital Veri Paneline göre, sadece 2019’un ilk 11 ayında 11,51 milyar dolarlık gıda ürünü ithalatı yaptı.[7] Sadece son iki ayda Türk Lirasının, ABD Doları karşısında yüzde 15 değer kaybettiği düşünüldüğünde bir de buna zaten Dünya genelinde gıda fiyatlarının artışı da eklenirse, kentlerde yaşayan emekçiler için yeterli besine ulaşmak neredeyse imkânsız hale gelecektir.

Nisan ayı başında Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Sağlık Örgütü ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü yaptıkları bir ortak açıklama ile Dünya’nın bir gıda krizi ile baş başa kalabileceğini açıkladılar.[8] Ancak açıklamalarında, bu soruna çözüm diye önerileri olan gıda ve tarım ürünlerinde serbest ticaretin korunması tam da bu sorunun nedenini oluşturuyor. Dünya genelinde, gıda sektörü tamamıyla birkaç çokuluslu tekelin elinde kalmış durumda ve küçük üreticilerin ise çok düşük fiyatlara bu çokuluslu şirketlere satmak dışında fazla bir çareleri yok. Bu çokuluslu gıda devlerinin kurduğu küresel gıda dağıtım zinciri ise birbirine aşırı bağımlı yapısı nedeniyle çok kırılgan.  Tam da bu endüstriyel gıda zinciri nedeniyle, yüz milyonlarca insan gece yatağa aç karnına girerken bugün tarımsal üreticiler ise ürünlerini tarladan çürümeye bırakmak veya süt ürünlerini dökmek zorunda kalıyorlar. Bu endüstriyel tarım politikası şimdi örneğini gördüğümüz gibi sadece kentlerde yaşayan emekçilerin gıdaya erişimini zorlaştırmıyor, aynı zamanda aşırı kimyasal kullanımıyla gıdaların besleyiciliğini ortadan kaldırırken bir yandan da tam da bu COVID-19 gibi hayvandan insana atlayan virüslerin de artmasına neden oluyor.

Gıda isyanları belki de tarihte en eski işçi hareketlerindendir. E.P. Thompson, 18. Yüzyıl İngiltere’sindeki gıda ayaklanmalarını sıradan insanların Fransız Devriminden önce nadiren tarih sahnesine kendi faillikleri ile çıktıkları görüşünün yanlışlığını kanıtlamak için kullanır.[9] Günümüzün yoksullarını sadece çeşitli uluslararası kurumların gıda yardımlarının birer ‘müşterisi’ ve burada sayılan sorunların da büyük bir uluslararası yardım kampanyası ile aşılabilecek sorunlar olduğu görüşünü ise, Dünya emekçileri kendi eylemleri ile çürütüyorlar. Yukarıda örnekleri verilen, Dhaka ve Nairobi’deki eylemlerin yanı sıra, Honduras ve Güney Afrika’da gıda protestolarının haberleri basında yer aldı, aynı zamanda İtalya’da ülkenin Güneyine ve Sicilya’ya yoksul halk tarafından süpermarketlerin yağmalanması ihtimaline karşı asker birliklerinin gönderildiği haberleri çıktı. [10] ABD’de ise bazı gıda bankalarında, ellerindeki gıda miktarı başvuranlara yetmeyince güvenlik için görevliler Ulusal Muhafızları çağırdılar.[11] Dolayısıyla gıdaya erişmekte zorluk yaşayan emekçiler, kendi sorunlarını kendileri ele almaya hazırlar.

Ancak yaşanan bu gıda krizinin nedenlerini sadece teşhir etmekle yetinmeyen ama bir yandan acil gıdaya erişim sorunlarına çözüm üretirken, bir yandan da başka türlü bir tarım, başka türlü bir gıda politikasını da ortaya koyacak bir program ihtiyacı ise ortada duruyor. Burada ekososyalist çözüm, GDO, kimyasallar, çeşitli böcek ilaçları kullanan ve küresel gıda devlerine dayanan endüstriyel tarımın yerine, ekolojik tarım yöntemlerini kullanan ve aile üretim birimlerine, kooperatiflere veya daha büyük ölçekli kolektif çiftliklere dayanan bir tarım politikasıdır.[12] Gıda bir insan hakkıdır ve gıdanın ticari bir meta olmaktan çıkarılması gerekmektedir. Dünya emekçilerinin yüzde 71’i tarımla uğraşmıyor, dünya nüfusunun yüzde 55’i ise şehirlerde yaşıyor. Bu durumu ancak ekososyalist bir toplumsal dönüşümle baştan aşağı değiştirebilir. Ne var ki aynı zamanda şu anda acil olarak da bu şehirlerde yaşayan emekçilerin, gıdaya erişim hakkını garanti altına alacak bir dizi talebe ihtiyaç vardır. Yani sadece gıda üretimi alanında değil tüm üretimin topyekûn yeniden düzenlenmesini öngören bir ekososyalist politikayla eş zamanlı olarak, şu anda şehirlerde yaşayan milyonlarca emekçinin gıdaya erişimini acil olarak güvenceye alacak, tarımda aracılığın ortadan kaldırılması, gıda ürünlerinde fiyat kontrolü uygulanması gibi gündelik talepleri de içeren bir antikapitalist, ekososyalist program ancak açlığımıza çare olabilir, hepimizin karnını doyurabilir.


[1] TÜİK’in Tüketici Fiyat Endeksi hesaplamasında kullandığı sepetteki madde verileri kullanılarak tarafımızdan hesaplanmıştır.

[2] https://www.wfp.org/news/wfp-chief-warns-hunger-pandemic-covid-19-spreads-statement-un-security-council

[3] https://www.thenation.com/article/society/coronavirus-global-food-crisis/

[4] https://www.bloomberg.com/news/articles/2020-04-10/stampede-in-kenya-as-slum-residents-surge-for-food-aid

[5] https://www.arabnews.com/node/1658186/world

[6] https://viacampesina.org/en/the-solution-to-food-insecurity-is-food-sovereignty/

[7] https://www.aa.com.tr/tr/sirkethaberleri/vakif-dernek/gida-ve-tarim-sektorunun-ihracati-2019un-11-ayinda-yuzde-1-04-artti/655193

[8] https://www.aljazeera.com/news/2020/04/world-risks-food-crisis-wake-coronavirus-officials-warn-200401113703012.html

[9]  https://www.jstor.org/stable/650244?seq=1, The Moral Economy of the English Crowd in the Eighteenth Century, E. P. Thompson, Past & Present, No. 50 (Feb., 1971), pp. 76-136

[10] https://www.bloomberg.com/news/articles/2020-03-30/italy-risks-losing-grip-in-south-with-fears-of-looting-and-riots

[11] https://www.nytimes.com/2020/04/08/business/economy/coronavirus-food-banks.html

[12] Why Ecosocialism: For a Red-Green Future, Michael Löwy, https://greattransition.org/publication/why-ecosocialism-red-green-future