Koronavirüs salgını, liberal kahinlerin “elveda” diyerek uğurladığı proletaryanın ortadan kalkmadığını, aksine dünyanın hiç olmadığı kadar sınıfsal ayrımlarla bölündüğünü göstermiştir. Dünyanın kaynaklarını elinde tutan yüzde 1 azınlık kendini güvenceye alırken, yüzde 99 ölüme terk edilmiş, özellikle Türkiye’de emekçiler her gün ölüme gönderilmiştir. Patronların partisi AKP, bu süreçte sadece burjuvaziye kol kanat gerer, sadece onun keyfini dert edinirken, halka maske dağıtmayı bile becerememiş, izne çıkartılan işçileri asgari ücretin altında bir ücretle açlığa mahkum etmiştir. Kapitalizmin vahşi yüzünü gizlemek için giydiği bütün maskeler dökülmüştür. İnsanlığın geleceği eşitlik ve özgürlük mücadelesine yani sosyalizme bağlıdır.
Koronavirüs, kapitalist düzenin ekolojik sistemin katledilmesinde birincil fail olduğunu kanıtlamıştır. Küresel ısınma, ormanların yok olması, su kaynaklarının azalması gibi genel tehditlerin yanında koronavirüs tehdidi küçük bir ön gösterimdir. Doğayı katleden ve bunun sonuçları karşısında öncelikle kendilerini korumayı dert edinen sermayedarlar, ekolojinin yok oluşa doğru gidişini önleyemez, anca hızlandırabilirler. İlerideki nesillerin nefes alabileceği bir dünya ancak kapitalizmin yıkılmasıyla mümkündür. Çünkü dünyanın sonunu hazırlayan “büyü ya da öl” diyen kapitalist mantık ve onun plansız, azgın üretim anlayışıdır. Bugün proletaryanın önünde yalnızca eşitlikçi bir dünya kurma görevi değil, dünyayı insanlık için elverişli kılma görevi de bulunmaktadır. Yüzde 1’in yıktığını, yüzde 99 onaracaktır.
Kapitalizmin bugünkü egemen formu yarı-faşist, sağ popülist ve otoriter yönetimlerdir. 2008 kriziyle birlikte sol ve antikapitalist muhalefetinin yükselmesinin ve yenilgiye uğramasının ardından, krizin devam ettiği koşullarda faşizan siyasetçilere yol açılmıştır. Emekçi, Göçmen, Kadın, LGBT+ düşmanı politikaların ortaya çıkarttığı, bütün dünyada daha fazla şiddet tehdidi, daha fazla faşist terördür. Ülkemizde de LGBT+’ların ve feministlerin devletin üst kademelerinin ağzından hedef gösterilmesi, iktidar eliyle yükseltilen ırkçı, homofobik, seksist faşist histeri, bu faşizan yönetimlerin kapitalizmin salahiyeti için her şeyi göze aldığını göstermektedir. Ancak bunların karşısında yer alan enternasyonalizm sadece işçi sınıfının sahip olabileceği bir değerdir. Bu 1 Mayıs’ta da, dünyanın pek çok ülkesinden emekçinin, internet yardımıyla, hep bir ağızdan Enternasyonal ve Çav Bella söylediğini, işçi sınıfının tarihsel simgelerinin bütün ülkelerden insanlar tarafından paylaşıldığını gördük. Bu bizim sermaye sınıfının yaydığı nefrete karşı bağışıklığımızdır. Emin olun, biz onlardan daha kalabalığız. Başka bir dünyayı yaratacak güce sahibiz.
Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın Sosyalizm!
Yaşasın İşçilerin Uluslararası Birliği ve Dayanışması!
Sosyalist Demokrasi için Yeniyol