ABD ordusunun Irak’tan çekilmesinden on yıl sonra, ABD emperyalizmi bu kez de Afganistan’da gerçek bir bozguna uğramış durumda. Bunun, tıpkı 20 yıl önce bu iki ülkenin cani bir askeri güçle işgal edilmesinde olduğu gibi, dünyanın önde gelen gücü olarak ABD’nin küresel jeopolitiği yönetme iddialarını ne ölçüde etkileyeceğini önümüzdeki dönemde göreceğiz
Yeni binyılda Afganistan, bu tür askeri saldırılara maruz kalacak bir dizi ülkenin ilki oldu. ABD dış politikası daha önce Çin, İran ve Rusya’yı takip altında tutulması gereken ülkeler olarak belirlemişti. Dolayısıyla Afganistan’ın Pakistan gibi İran, Çin ve Rusya yanlısı Orta Asya cumhuriyetleriyle komşu olduğunun gayet farkındaydılar. Bu Orta Asya cumhuriyetleri de nispeten az deşilmiş önemli petrol ve doğal gaz kaynaklarına sahipti.
Taliban’ın 15 Ağustos’ta Kabil’i ele geçirmesi, 38 milyon Afgan’ın çoğunluğu için belirsiz bir geleceğe işaret eden bir kan banyosu, adam kaçırma ve nüfus göçü ile damgalandı. Taliban’ın (ABD’nin beklediğinden çok daha hızlı şekilde) yeniden iktidarı ele geçirmesi Amerikan emperyalizminin siyasi güvenilirliğine bir darbedir. Afganistan’daki uşakları darmadağın oldu.
Emperyalizm için kaotik bir altüst oluş
Taliban’ın zaferi birçok yönden ABD emperyalizmi tarafından kolaylaştırıldı. Taliban ile Doha anlaşması iktidarın fethinin yolunu açtı. Katar, Pakistan, Rusya, İran ve Çin’in doğrudan veya dolaylı katılımıyla ABD ve Taliban bir anlaşmaya vardı. ABD’nin Afganistan’da 20 yıldır sürdürdüğü savaş boşa çıktı. ABD güçlerinin Afganistan’dan çekilmesiyle, ülke şimdi daha da cesaret kazanmış Taliban’ın insafına bırakıldı. Afgan halkı hiçbir zaman kendi kaderini belirleme sürecine dahil olmadı. Donald Trump şimdi Başkan Biden’ı suçluyor. Ama aslında ikisi de suç ortağı. Biden, Trump’ın Afganistan veya İsrail’in yanı sıra Küba, Venezuela ve diğer ülkelere yönelik emperyalist politikalarını sürdürüyor.
Trump bu anlaşmayı başlattı ve Biden uyguladı. ABD’nin geri çekilmesi, o ülkede “Ebedi Savaş”a verilen desteğin azalmasının bir kanıtıdır ve emperyalizmin kendisini askeri olarak Afgan bataklığından kurtararak kaynaklarını başka yerlerde yoğunlaştırmasını sağladı. ABD ne olursa olsun Afganistan’dan ayrılmak istiyordu. Sivillerin tahliyesini örgütlemeden, olabilecek en kötü şekilde geri çekildiler.
ABD’nin bu beklenmedik geri çekilmesi müttefiklerini bile şaşkınlığa uğrattı. Amerika’nın geri çekilme planlarına dahil olmamaktan ötürü öfkeli olan Avrupalı politikacılar arasında, ABD ve NATO’dan bağımsız olarak hareket edebilecek bir silahlı kuvvet oluşturulmasından tekrar söz edilmeye başlandı. Yirmi yıl önce Kabil’in emperyalist güçler tarafından ele geçirilmesini coşkuyla kutlarken, yenilgi ve her şeyden önce kukla rejimlerinin hızlı çöküşü, müttefikler arasında ciddi anlaşmazlıklara yol açtı. 2001’de Bush’un coşkulu ortaklarından biri olan Tony Blair, ülkenin “terk edilmesini” “tehlikeli” ve “gereksiz” olarak kınamıştı.
Çin ve Rusya, Taliban rejimine kefil oldu
Taliban’ın dönüşü, Rusya ve Çin gibi ABD’nin rakiplerinin bölgede nüfuzunun daha da güçlenmesi olasılığını ortaya çıkarıyor. 2001’de ABD’nin Kabil’i işgal ettiği günlerin aksine, Çin ve Rusya artık ABD emperyalizminin yanında değiller. İki ülke, “Afganistan’ın nasıl geliştirileceği” ve ABD emperyalizmi tarafından terk edilen planların nasıl tamamlanacağı konusunda Taliban ile ciddi görüşmelerde bulunuyor. Rusya ve Çin utanmadan Taliban diktatörlüğünü tanımaya hazır. Afgan halkının başına gelecekler konusunda kendi halkları önünde hesap vermek zorunda bile değiller. Diktatörlüklerin kendi “avantajları” vardır.
ABD müttefikleri arasındaki bölünmeler ve rakiplerinin artan etkisi, Doha anlaşmasının ABD emperyalizmi için bir uzlaşma olduğunu gösteriyor. Yavaş ve zorlu düşüşünde, yirmi yıl önce sözde “teröre karşı savaş”ı başlattığında hükümetinin amaçladığı gibi olaylara hükmetme yeteneğine sahip olmadığını fark ediyor.
Kabil’in Taliban tarafından ele geçirilmesinin ardından büyük çaplı ve kaotik bir havadan nakil operasyonu gerçekleşti. NATO güçleri Kabil Havaalanından on binlerce insanı tahliye etti. Kargaşa ve bombalamalar düzinelerce ölü bırakırken, binlercesi hala Taliban ölüm mangalarından kurtulmak için mucizevi bir şekilde ülkeden kaçmayı bekliyor. ABD ve NATO yardımı için havaalanında bekleyen binlerce kişiye rağmen, Başkan Joe Biden dramatik tahliye operasyonunu 31 Ağustos’a kadar bitirmeye kararlıydı. Amerika Birleşik Devletleri’nin Afganların kaderine karşı kayıtsızlığı budur.
ABD, kendi merkez bankası tarafından tutulan 9,5 milyar dolarlık Afgan döviz rezervlerini dondururken, IMF, koronavirüs programı kapsamında Afganistan’a yönelik 450 milyon dolarlık rezervi askıya aldı. Bu, dünyanın en fakir yedinci ülkesi olan ve Taliban’ın insafına bırakılan Afganistan’ın yoksulluğa batmaya devam edeceği anlamına geliyor.
Afganistan’da son 20 yılda kalkınma, “demokrasi” ve silahlı kuvvetlerin eğitimi adına harcanan para, yatırım açısından emsalsizdir. Savaşın Maliyeti Projesi’ne göre ABD, Afganistan’a 2.226 milyar dolar akıttı. Bu para, dünya çapında temel eğitim ve sağlık hizmetleri sağlamak için kullanılabilirdi. ABD Savunma Bakanlığı’nın 2020 yılında yayınladığı bir rapora göre, ABD daha sonra savaş masraflarına 815,7 milyar dolar harcadı.
Bu savaşın kurbanlarının sayısına dair, Nisan 2021’e kadar 47.235 sivil, 72 gazeteci ve 444 yardım görevlisinin öldürüldüğü göz önünde bulundurularak bir tahmin yürütmek mümkün olabilir. Ayrıca 66.000 Afgan askeri de bu savaşın kurbanı oldu.
Amerika Birleşik Devletleri 2.442 asker kaybetti ve 20.666 kişi yaralandı. Ayrıca 3.800 özel güvenlik görevlisi öldürüldü. Afgan NATO güçlerine 40 ülkeden asker katıldı. Bunların arasında 1.144 asker öldürüldü. Ülke dışına sığınanların sayısı 2,7 milyon, 4 milyon ise ülke içinde yerinden edildi. ABD emperyalizmi bu savaşı finanse etmek için ağır borç aldı. Sadece faiz olarak yaklaşık 536 milyar dolar ödedi. Ayrıca, ülkeye geri dönen savaş birlikleri için hem tıbbi ihtiyaçlar hem de diğer masraflara 296 milyar dolar harcandı. Savaşmadan teslim olan 300.000 Afgan askerinin eğitimine 88 milyar dolar, barikat, otoyol vb. yeniden inşa projelerine 36 milyar dolar harcandı. Afganların haşhaş yetiştirmemeleri ve eroin satmamaları için tazminat olarak 9 milyar dolar harcandı.
ABD emperyalizmi, Taliban ve El Kaide’nin temsil ettiği tehditten gizli kamplar ve hapishaneler yaratmak, işkence yapmak, insanlığa karşı suçlar işlemek, Guantanamo’da yargılanmadan insanları hapsetmek, CIA’i, NSA’yı güçlendirmek, Vatanseverlik Yasasını kabul etmek için faydalandı.
Şiddetli, beceriksiz ve yozlaşmış bir rejimin çöküşü
Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri, işgallerinin kalkınmayı ve kadınları baskıcı Taliban rejiminden özgür kılacağını taahhüt etmişti. Ama bu olmadı. Başından beri, işgal yolsuzluğa, şiddete dayanıyordu ve gerçek yerel destek yerine baskıcı güç sahipleri ve eski savaş ağalarıyla anlaşmalar yapıyordu. Afgan Kadınları Devrimci Derneği’nin belirttiği gibi, “işgal, kan dökülmesinden, yıkımdan ve kaostan başka bir şeyle sonuçlanmadı. Ülkemizi özellikle kadınlar için en yozlaşmış, en az güvenli, en mafyatik ve en tehlikeli yer haline getirdi.” İşgal, sözde yoksulluğu ortadan kaldırma hedefinde sefil bir şekilde başarısız oldu. Dünya Bankası tahminlerine göre şu anda Afganistan’daki işsizlik oranı %25 ve yoksulluk oranı %47’dir. Eşref Gani ve şürekâsı devasa bir yolsuzluğa karıştı. Sosyal sınıflar arasındaki bölünmeler keskindi.
Afganlar Amerikalılar için savaşmadılar; neden yerel ajanları için savaşsınlar? Afgan halkının ve askerlerinin rejim adına Taliban’a karşı savaşacak hiçbir ideolojik temeli yoktu. Rejim, Taliban’a verilen desteğin ezici olması nedeniyle değil, şiddeti, yetersizliği ve yolsuzluğu nedeniyle çok az insanı kendisi için savaşmaya hazır hale getirdiği için çöktü. Afganistan’dan çıkarılacak tarihi ders, yabancı askeri müdahalenin yarattığı güçlerin ülkeyi savunamayacağı veya çoğunluğun yaşam koşullarını önemli ölçüde iyileştiremeyeceğidir. 20 yıl boyunca ABD ve NATO güçleri Afganistan’da konuşlandı, ancak oluşturdukları Afgan ordusu savaşmadan dağıldı. Benzer şekilde kınadığımız önceki Sovyet işgali de uzun vadeli bir rejim kurmayı başaramadı.
Eşref Gani ve şürekası, kapitalizmin en kötü biçimini temsil ediyor. Taliban, kendi adına, dini ustaca sömürmeyi başardı. Bir din devleti istiyorlar. Eşref Gani ise hangi devleti istediğini hiçbir zaman netleştirmedi. Yakın gelecekte Afganistan’da Taliban’a karşı ciddi bir muhalefetin ortaya çıkacağına dair çok az umut var. Son 20 yılda Washington’un yanında yer alan ve hala Afganistan’da bulunan savaş ağalarının çoğu (genellikle eski mücahitler), Taliban ile sözde “iktidar paylaşımı birlik hükümeti” müzakerelerinde yer alıyor. Yenilgilerini kabul ettiler ve şimdi Taliban’ın onlara bahşettiği kırıntıları kabul etmeye can atıyorlar. Bu tür savaş ağaları öncelikle kullanılıp, daha sonra Taliban tarafından “adalete” teslim edilerek halkın ihtiyaçlarına karşılık verememiş olmalarına bir mazeret olarak gösterilecektir. Şu anda bazı Batılı medya organları tarafından tarafından kutlanan sözde “Taliban karşıtı direniş”, eşit derecede itibarsızlaşmış tacizci savaş ağalarından oluşuyor ve herhangi bir alternatif teşkil etmiyor.
Taliban iktidarını şiddet yoluyla pekiştiriyor
Taliban, iktidarını bir stratejiler karışımı yoluyla pekiştiriyor. Bir yandan Afganistan’ın farklı yerlerinde rakiplerine yönelik hedefli suikastlara girişiyorlar; bir yandan da aşiret liderlerinin ve eski hükümet yetkililerinin desteğini kazanmaya çalışıyorlar. Bu, kapsayıcı bir hükümet görüntüsü vermeyi amaçlıyor. Bu kapsayıcı hareketler birer şakadan başka bir şey değildir. Kabil onların kontrolü altında olduğu için, Taliban, kendi rejiminin tanınması karşılığında bir simgesel güç paylaşımı lüksünü karşılayabilir.
Şimdilik, Taliban Kabil’de hala temkinli çalışıyor, ancak son aylarda, bulundukları her yerde olağan şiddetlerini gösterdiler. Birleşmiş Milletler’in kendisi ve İnsan Hakları İzleme Örgütü, son haftalarda Taliban tarafından işlenen savaş suçlarıyla ilgili açıklamalar yayınladı.
“Taliban”, “barbarlık bizim siyasetimizdir” anlamına gelir. Gerçek stratejileri, insanları korku içinde tutmak ve onları terörle disipline etmektir. Bu nedenle, olabildiğince korku yaratmak için vahşi cezalar (burun veya ellerin kesilmesi, taşlanması, halka açık infazlar, helikopterden atma gibi) uyguluyorlar. Direnci terörle kırıyorlar.
Daha önce sadece Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Pakistan Taliban rejimini tanımıştı. Şimdi Türkiye, Rusya, Çin, Pakistan ve diğer ülkelerin hükümetleri, Taliban ile işbirliği yapma isteklerinin sinyallerini veriyor. Batılı emperyalist ülkelerdeki politikacılar ikiyüzlü bir şekilde Taliban şiddetini kınarken, gelecekte onlarla “bir çeşit işbirliği” olasılığını da açık bırakıyorlar. Tarih, ABD’nin hem Afganistan’daki hem de bölgedeki gerici hareketlere verdiği desteğin örnekleriyle doludur. ABD, Sovyet destekli Afgan hükümetine karşı küresel bir cihatçı ağını desteklemek için Pakistan’daki General Ziya ül-Hak’ın sağcı diktatörlüğü ve gerici Suudi rejimiyle ittifak kurdu. Necibullah hükümetini devirdikten sonra Taliban, kanlı ve uzun süreli bir iç savaşın ardından Afganistan’da iktidarı ele geçirdi. Emperyalist jeopolitik ve rekabet tüm çirkinlikleriyle gözler önüne serildi. Ödenecek bedel Afganların ve dünyanın diğer halklarınınki olacaktı.
İç savaşın yeni bir aşaması
ABD emperyalizminin Afganistan’daki mağlubiyeti, anti-emperyalist güçlerin zaferi anlamına gelmiyor. Emperyalizme demokrasi, insan ve kadın hakları, ekoloji veya halkların toplumsal gelişimi ile ilgisi olmayan gerici bir güç tarafından darbe vurulmuştur. 1996’dan 2001’e kadar süren Taliban rejiminin ilk dönemi, Afganistan’daki azınlıklar, kadınlar ve kamuoyu için bir kabustu. Taliban değişmedi. Sadece daha becerikliler ve geçmişe göre daha sofistike bir şekilde çalışıyorlar. Taliban’ın kapsamlı bir “İslami zafer” programı var. Afganistan’da iktidarda oldukları önceki yıllarda yaptıklarını farklı şekillerde tekrarlayacaklar. Ve bu sefer, Taliban daha uzun süre iktidarda kalabilir.
Bu nedenle Taliban’ın zaferi bir barış işareti değil, aksine yeni bir iç savaş aşaması başlatıyor. Güney Asya’da başka bir fanatik dindar devletin kurulması, sınırları içinde baskı ve bölge genelinde mezhepçiliğin teşvik edilmesi anlamına gelecektir. Barışı kazanmak zor olacak. Taliban’ın zaferi, dünyanın dört bir yanındaki ilericiler için kötü bir haber. ABD ajanlarına yönelik eleştirimiz, Taliban’a herhangi bir destek anlamına gelmiyor.
Herhangi bir halk direnişi, acımasız baskı ve muazzam engellerle karşılaşacaktır. Yine de direniş belirtileri görüyoruz. Afgan halkına silahlarla boyun eğdirmek mümkün değil.
Emperyalizme ve gerici Taliban rejimine muhalefet devam etmeli. Sadece gerçekten demokratik ve sosyalist güçlerin zaferi, Afganistan’da gelecekte dökülecek kana son verebilir. İlerici ve radikal enternasyonalist güçler, devam eden felaketi hafifletmek ve gelecekte bir alternatifin önünü açmak için ellerinden geleni yapmalıdır. Afganistan’daki sosyal örgütlerin ve sürgündeki diasporanın sosyal ve siyasi haklarının desteklenmesi, emperyalizme ve Taliban’a alternatif oluşturmak için elzemdir.
• Hiçbir ülke Taliban rejimini Afganistan’ın temsili hükümeti olarak tanımamalıdır.
• İltica veya sığınma isteyenlere herhangi bir kısıtlama getirilmemeli ve istedikleri yerde kalmaları veya yerleşmeleri için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
• İnsani yardımı engellemek veya Taliban’la bir pazarlık kozu olarak kullanmak yerine, yardım yerel halk örgütleri aracılığıyla iletilmelidir.
• İlerici ve radikal enternasyonalist güçler, ortaya çıktıkları her yerde Afganların ilerici örgütleriyle bağlantılar kurmaya çalışmalı ve özellikle Afgan kadın örgütlerinin çağrılarına destek vermelidir.
• Bu güçler, yeni bir emperyalist müdahale örgütlemeye yönelik her türlü girişime direnmelidir. Emperyalizmin ve müdahalesinin bir ürünü olan Taliban’ı “İslami geri kalmışlığın” ürünü olarak gösteren ırkçı propagandaya karşı çıkmalıdırlar.
• Emperyalizme hayır, Taliban’a hayır!
30 Ağustos 2021
IV. Enternasyonal Yürütme Bürosu
Çeviren: Rıfat Hasret