İmdat Freni

1968’de Ernest Mandel: Berlin – Jan Willem Stutje

Aramızdan ayrılışının 25. Yılında Ernest Mandel’i, yirminci yüzyılın ikinci yarısının en önemli Marksist düşünürlerinden biri olan, IV. Enternasyonal’in bu tarihsel simasını çeşitli yazıları ve hayatından, mücadelelerinden kesitlerle anıyoruz. Jan Willem Stutje, Mandel biyografisinden alınan bu bölümde Ernest’in 1968’de Berlin’de Rudi Dutschke ile deneyimlerini anlatıyor.

9 Ekim 1967’de, dünya Ernesto Che Guevara’nın öldürüldüğü haberini aldı. Gerilla savaşının zafere giden tek yol olduğuna olan inancıyla, Bolivya’daki mücadeleye katılmıştı. Bedeni uzaktaki bir köyde tahrip edilmiş bir şekilde bulundu. Bu bir devrimcinin, modern zaman savaşçı şefinin ölümüydü.  Sol yas tutuyordu, şairler sonu isyan çağrıları ile biten mersiyeler, ağıtlar yazdılar. Les Temps Modernes’in (Modern Zamanlar dergisinin) bir editörü  olan Gerhard Horst (André Gorz’un müstear adı)  ile yapılan bir mülakatta, Mandel, “şiddetli bir şok içindeyim, onu daha çok kişisel bir arkadaş olarak görürdüm” diyor.  La Gauche’da ise, “büyük bir dost, örnek bir yoldaş, kahraman bir militan”  diye anıyordu. Paris’in St-Michel bulvarında ve Berlin’in Kurfürstendamm’ında, Londra’da ve Milano’da, insanlar “Che, Che, Gue-va-ra!” diye bağırıyorlardı. Bölünmüş heceler, kurulu düzene karşı bir savaş narası oluşturuyorlardı. Ne Moskova, ne de Pekin, yalandan bile olsa bir sempati gösterisine dahi girişmediler. Üzüntülerini açıkça göstererek, İtalyan ve Fransız Komünist partileri halen daha az da olsa bir bağımsızlıkları olduğunu kanıtlamış oldular. 

Komünist Öğrenciler Birliğinden kopan ve 1966’da kurulan radikal bir grup olan Fransız Devrimci Komünist Gençlik örgütündeki Mandel’in destekçileri ölümünü kabullenmeyi reddetiler.  Daniel Bensaïd,  “Maoist mistisizme karşı Che bizim en iyi panzehirimizdi” diye anımsıyor.  Paris’in Latin Mahallesinde, Fransa işçi hareketinin mabedi olan Mutualité taşarcasına doluydu. Mandel, Havana’dan yeni dönen Maurice Nadeau ve Janette “Kübalı” Habel ile birlikte konuşuyordu. Che’yi, 1964’te tanımaya başladığı haliyle tasvir ediyordu.  “Sen açlık çeken herkes için düştün” şarkısına geçmeden ve koro yüksek sesle “Zamanı gelecek ve halk kazanacak…” şarkısına başlamadan önce, katılımcıların 1905 Rus Devriminin ağıt marşı olan “Şehitler Marşını” mırıldanmasıyla duygu zirveye doğru yükselmeye başladı. 

Berlin’de de insanlar çok derinden etkilenmişlerdi. SDS (Almanya Sosyalist Öğrenciler Federasyonu) eylemlerin yoğunlaştırılması çağrısı yaptı. Che, Rudi Dutschke’nin ilham kaynağıydı. SDS’den Şilili bir yoldaşı ve arkadaşı olan Gaston Salvatore ile birlikte Dutschke, Che’nin içinde “iki, üç, daha fazla Vietnam” çağrısı yer alan son açıklamasını İspanyolca’dan Almanca’ya çevirmişti. Che gibi Dutschke de, “devrim dışında bir hayat olmadığı” inancıyla yaşıyordu. Yeni doğan oğluna Hosea Che adını vermişti. Latin Amerika, Dutschke’nin peşini bırakmıyordu. 1968’de, Régis Debray, Castro ve K.S. Karol gibi figürlerin makalelerinin derlendiği, “Uzun Yürüyüş: Latin Amerika’da Devrimin Yolu” kitabına önsöz yazmıştı. Meschkat, Gisela’nın (ç.n. Mandel’in eşi) 1967 yazında Havana’dan kendisine gönderdiği mektupları kitapta basılı görünce şaşırmıştı. Onun bildiği kadarıyla Dutschke, bunları sadece okumak için izin istemişti.

Berlin 1968: Rudi Dutschke ile birlikte

1967 yazında, Mandel ve Dutschke yakınlaşırlar. Dutschke günlüğünde: “Gisela ve Ernest, Krahl (Adorno’nun öğrencisi Hans-Jürgen) vs ile örgütsel sorunlara dair tartışma ve Berlin’deki bir konferans için teorik ön-tartışmalar” diye not düşmüştü. Kısa süre öncesinde, Dutschke ve Krahl, Frankfurt üniversitesinin yemekhanesinde bir SDS konferansına örgütsel rapor başlığıyla bir rapor sunmuşlardı. Dutschke Berlin için neyse, Krahl da Frankfurt için oydu – tartışılmaz şef, teorisyen. SDS hızla büyüyordu, 2000 üye ve onun rahatlıkla birkaç katı kadar da sempatizan vardı, sadece üniversite öğrencileri değil ama aynı zamanda lise öğrencileri ve genç işçiler de katılıyorlardı. Üniversitelerin reformunu destekliyor ve Vietnam Savaşına karşı çıkıyorlardı, Yunanistan’daki diktatörlüğe ve “işkence imparatoru” İran’daki Şah Rıza Pehlevi’ye karşıydılar. Onların eylemlerine katılmak, 26 yaşındaki öğrenci Benno Ohnesorg’un hayatına malolmuştu. 2 Haziran 1967’de, Berlin’de polis tarafından vurularak öldürülmesi bir ay süren bir isyan başlatmıştı.

Bir zamanlar öğrencilerin sloganı “Pratik olmadan, teori olmaz” iken, şimdi sorun,  SDS’in hangi stratejiyi izleyeceği ve nasıl bir örgütün buna uygun olduğuydu. Mandel 1967 yazında bunu Dutschke, Krahl, Meschkat, Altvater, Semler, Rabehl ve diğer öğrenci liderleri ile tartıştı. Önlerindeki görev, “en iyi yoldaşları seçerek SDS içinde bir örgüt oluşturmaktı …. kadro oluşturmak … ve sosyal demokratik federasyon içinden öncüyü inşa etmekti.”

Dutschke, esnekliği sayesinde konumunu koruyabildi.  Meschkat’ın da, Mandel’e itiraf ettiği gibi “bu süreklilik için çok büyük bir tehlike ama aynı zamanda tartışmalar yoluyla adım adım bir anlaşmaya varabilmek için ise iyi bir fırsat” sağlıyordu. Mandel, Dutschke’yi Fransız JCR örneğini takip ederek, SDS’in Marksist kanadını bir devrimci sosyalist gençlik örgütüne dönüştürmesine ikna etmeyi amaçlıyordu.  JCR, Guevaristlerin, Troçkistlerin ve anti-Stalinistlerin, isyancı gençlik üzerinde kayda değer bir etkisi olan hibrid oluşumuydu. Aralarında Catherine Samary, Janette Habel, Henri Weber, Daniel Bensaïd, Pierre Rousset ve Alain Krivine’in de olduğu 200 veya en fazla 300 muhaliften oluşuyordu. Bu kişilerin hepsi, değişim rüzgârını arkalarında hisseden ve Mayıs 1968’de dünyaya kendi işaretlerini bırakacak olan sözcülerdi. Mandel, JCR’ın kuruluşunda bulunmuştu, 1965 kışında Briançon’a yakın Alplerde yapılan bir toplantıydı. Dağ geçitini kullanmak için polisten izin alacak olan son arabanın sürücüleri arasında yolcusu Ernest Mandel ile birlikte Krivine de vardı. Kar taneleri ve sis görüşü engelliyordu. Takım elbisesi ve şık ayakkabılarıyla Mandel, Krivine’e yolu göstermek için diz boyu karda arabanın önünde bir saat yürümek zorunda kaldı. Vardıklarında her ikisi de içlerine kadar sırılsıklam haldeydiler.

Aralık 1967’de, Dutschke ve Mandel’in “genç kadroların en akıllı ve en devrimcilerinden birisi” diye tarif ettiği Krivine arasında bir toplantı olmuştu. Bundan birkaç gün önce Dutschke, Mandel’in deyişiyle “ gizlice konuştuğumuz belirli konularla ilgili…bazı uzmanlarla”  buluşmuştu. Kastettiği, silah ve birliklerin sevkiyatını bloke ederek ve muhtemelen Alman limanlarından Vietnam’a askeri malzeme taşıyan gemileri havaya uçurarak Vietnam Savaşını sabote etme kararıydı. Milan’daki yayıncı Giangiacomo Feltrinelli, patlayıcıları sağlamıştı. Dutschke’nin on yıl sonra açıkladığına göre, bunu yürüten grubun Kızıl Ordu Fraksiyonuyla ( Bader-Meinhof Grubu) hiçbir ortak noktası yoktu.  Onların planladıkları eylem, “eşyalara karşı şiddetti, insanlara karşı değil” ve riskin çok yüksek olduğuna karar verdiklerinde dinamitleri sessizce denize attılar.

Almanya’daki olaylardan, Mandel’in beklentisi çok yüksekti. Kasım’da Mandel, Berlin’de 1500 öğrenciye Küba ve Latin Amerika ile ilgili bir konuşma yaptı. İki gün sonra hepsi ellerinde Ekim Devriminin 50. Yılı anısına kırmızı bayraklar taşıyan 4000 kişiye konuştu. Tepe noktası ise, 17 ve 18 Şubat 1968 tarihlerinde Berlin Teknik Üniversitesi merkez oditoryumunda yapılan Vietnam Kongresiydi, burada Mandel, Dutschke’nin yanı sıra en önemli konuşmacılardan biriydi. Bu iki gün boyunca Batı Berlin, uluslararası Sol Muhalefetin merkezi olmuştu, Almanya ve komşu ülkelerden 5000 katılımcı buraya gelmişlerdi.

Hatta daha önce Ekim 1966’da, Liege’de savaş karşıtları bir eylem düzenlemişlerdi, bu eylem resmi olarak Sosyalist Gençlik Öncüleri (Socialist Young Guard) tarafından düzenlenmişti ama aslında örgütleyen 4. Enternasyonal’di. Orada da, sokaklarda eylemlere katılan farklı ülkelerden binlerce sempatizan vardı – Maoistsler, troçkistler, genç Komünistler ve provolar. (ç.n.: provolar: Hollanda’da 1960’ların ortasındaki bir karşı-kültür hareketi)  Berlin 1967, entellektüellerin ve kültür dünyasının önde gelen kişilerinin desteği de eklenerek bu eylemlerin peşinden geliyordu.1 Salonda devasa bir bayrak asılıydı, Güney Vietnam Özgürlük Cephesi’nin pankartı ve altında Che’nin sözleri yer alıyordu: “Her devrimcinin görevi, devrimi gerçekleştirmektir.” İki gün sürecek olan hararetli konuşmalara uygun bir arkaplan oluşturmuşlardı.

Lahore doğumlu olan ama 1963’den beri Oxford’da yaşayan Tarık Ali, bir öğrenci lideri ve Troçkistti ve konuşmacılardan birisiydi. Konuşması sürekli olarak alkışlarla ve sloganlarla kesiliyordu. Platformda onun için çeviri yapan Mandel’in yanında oturuyordu. Kendi konuşmasında Mandel, dinleyicileri ABD’nin bir yenilgiyle karşılaşacağına temin ediyordu:  

Karl Marx’ın, sermayenin baştan tırnağa kadar her bir gözenekten kan ve pislik damlatarak dünyaya geldiğine dair açık görüşünü biliyorsunuz. …. Bugün bu kapitalizmin çöküşüne şahitlik ediyoruz … baştan tırnağa her bir gözenekten kan ve pislik akıtarak ….. Sermaye ölüm cezasına mahkumdur. Bizim görevimiz pasif bir şekilde bu durumu izlemek değildir … ama aktif bir şekilde mücadeleye dahil olmaktır.

Yetkililerin şiddetini ve Springer yayın kuruluşu tarafından yayımlanan bir dizi iftirayı lanetlerken, dinleyicileri onun kendilerini desteklediğini biliyorlardı. “Birkaç teknik nokta” dedi Mandel, harareti arttırırken:

Bilmiyorum sizler Zangakuren öğrencilerinin Amerikan uçak gemisi Enterprise’a karşı, kasklar ve beyzbol sopalarıyla donanmış olarak giriştikleri yürüyüşün fotoğraflarını gördünüz mü? … Size sadece geçen hafta onların örneğinin Paris’teki radikal gençlik tarafından da takip edildiğini söyleyebilirim ve Batı Berlin öğrencilerine de aynısını yapmayı öneriyorum. 2

Divan başkanının yanında oturan Dutschke’nin, masanın uzak köşesinde oturan Mandel ile konuşması boyunca göz teması kurup başıyla onaylaması, mutabık kaldıklarının bir göstergesiydi.  

Düzenleyiciler, kongrenin ardından bir eylem ile Berlin-Dahlem’deki Amerikan askeri üssüne bir yürüyüş düzenlemeyi planlamışlardı. Koridor, asker ve polisin olası müdahalesine dair söylentilerle çalkalanıyordu. Dinleyiciler tartışmalarda yer almak ile biber gazı ile nasıl baş edilebileceği ve polis coplarına karşı korunmak için nasıl giyinmeleri gerektiğine dair hararetli tartışmalar arasında gidip geliyorlardı: “Ve kasklarınızı da unutmayın!”  

JCR’ın (Devrimci Komünist Gençlik) kurucusu ve lideri Alain Krivine, Fransız öğrenci hareketini ve Paris’in radikal gençliğinin rolünü anlatmak üzere mikrofonu aldı. Hülyalı bakışları, öğrenci gözlüğü ve kravatıyla – anarşist alaycılığın bir nesnesi- Krivine’de romantik bir hava var gibiydi. Aslında, siyasete kesin bir yeteneği olan bir “hiperaktif pragmatist” idi.  

Krivine kongre gecelerini Dutschke’nin evinde geçiriyordu. Kongre başlamadan önceki akşam yaklaşık 300 Fransız katılımcıyla bir tartışma yürütmüşlerdi. Orada Fransız delegeleri Dutschke’yi tanıma imkânı bulmuşlardı, ‘Berlin’, “Burjuvazinin Korkusu”, kısa boylu, deri ceketli atletik bir yapıya sahip, düz ve cansız saçları gözlerinin önüne düşüyordu. O kadar hızlı konuşuyordu ki, çevirmen yakalamakta güçlük çekti. Dutschke eylemin rotasını karatahtaya çizmişti, tehlikeli bölgeleri,  güvenlik önlemlerini ve taktikleri açıklıyordu. Deneyimlerinden dolayı, JCR’ın uzmanlarına eylemcilerin güvenliğini sağlama görevi verildi.        

18 Şubat Pazar öğleden sonrası, çoğunluğu gençlerden oluşan yaklaşık 15 bin kişilik bir eylemci kitlesi, şehrin içinde son derece militan bir yürüyüş için bir araya geldiler. Kızıl bayraklar denizinin üzerinde, Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht, Che Guevara ve Ho Chi Minh’in devasa portreleri dalgalanıyordu. Zaman zaman bir kortej durup, uyum içinde yüksek sesle sloganlarını bağırarak tekrar hızlanıyorlardı. 1930’lardan bu yana Berlin böylesi bir gösteriye tanıklık etmemişti.

11 Nisan 1968 akşamı saat 5:23’de, Berlin’deki Alman Basın Ajansı tarafından aşağıdaki haber dağıtıma sunuldu: “Perşembe öğleden sonra, SDS teorisyeni kimliği belirsiz bir kişi tarafından vuruldu.”  Dutschke, yüzünden ölümcül olabilecek bir yara almıştı. Tetikçi, Josef Erwin Bauchmann, Münih’den vasıfsız bir ev boyacısıydı. Kurfürstendamm’daki SDS genel merkezinin yaklaşık 50 metre ilerisinde kurbanının gelmesini beklemişti. Tetiği çekerken öfkeyle, “Seni pis Komünist domuz” diye öfkeyle bağırmıştı.

Bir süredir, sağ çevreler şiddet dolu fantaziler kuruyorlardı. Springer yayıncılık tarafından cesaretlendirilen sağcı düşmanlık kişisel bir hal de alıyordu. Yirmi sekiz yaşındaki Dutschke, “1 Numaralı Halk Düşmanı” ilan edilmişti. Kendisinden hızlıca kurtulunmalıydı: “Dutschke’yi Gazlayın!” “Bu çeteye son!” “Siyasi düşman toplama kampına!” Aynı gün kendisine yönelik herhangi bir saldırıdan korkup korkmadığı sorulmuştu. Dutschke cevap verdi: “Korku değil. Böyle bir şey olabilir ama arkadaşlar erketede. Genellikle yalnız yolculuk yapmam. Tabii ki, bir nevrotik kişi veya bir meczup bir tür panik tepkisi içinde saldırabilir.” Birkaç saat sonra silah sesleri duyuldu. 

Dutschke ameliyat masasında yedi saat yattı. Cadı-avcısı Springer gazetelerinin dağıtılmasını engellemek için öğrenciler sokaklara çıktılar. Paris’ten Mandel, Tarık Ali’yi aradı. Ertesi gün, 2 bin kişi, Londra’daki Alman büyükelçiliğinin ve Springer İngiltere ofisinin önünde eylemdeydi. Brüksel’de gençler dayanışmalarını sloganlarla dillendirdiler “İki, Üç, daha fazla Berlin!” Pariste de benzer bir görüntü vardı, üçyüz, dört yüz kadar JCR üyesi Alman büyükelçiliğini kuşattılar. St-Michel Bulvarında polisle çatışma vardı. Paskalya Cumartesine gelindiğinde, Dutschke artık tehlike altında değildi, ama kafasındaki mermiler onda ciddi bir konuşma engeli oluşturmuştu. İyileşmesi yavaş ilerliyordu ve periyodik epilepsi ataklarıyla yaşamayı öğrenmesi gerekiyordu.

Saldırıdan önceki Dutschke’nin son günlük notu ise: “Paris… hakkında çok mutluyum. Yoldaşlar …. başardılar: Fransız sol eğilimlerini bir masa etrafında toplayabildiler. 1 Mayıs’ta orada bir konuşma yapacağım…” Mayıs 1968 tarihe Fransa’daki gelmiş geçmiş en büyük grev ve protesto eylemi olarak geçti ama mücadele Dutschke olmadan başladı.

Almanya’dan ayrılmak ve felaketin yaşandığı yerden uzaklaşmak istedi. Önce kısa bir süre İsviçre’de kaldı, burada psikolog Thomas Ehleiter ile tedavisi üzerinde çalıştı. Daha sonra İtalya’ya, Roma’nın Güneyine Marino’ya, besteci Hans-Werner Henze’nin daveti üzerine gitti. Siyaset onun umduğundan daha kısa bir süre içinde tekrar onu çağırdı. Berlin’den kötü havadisler vardı: “Christian [Semler] aradı, Rusların pis numaralarından bahsetti – Çekoslavakya işgal edilmişti. Prag’da, bunun mümkün olmadığını düşünürdüm ama öğrenciler çok daha gerçekçiydiler.” “Ne biçim köpekler, ne biçim barbarlar, ne biçim hainler.”

Dutschke’nin Henze’nin villasında kalışı basından gizlenememişti – ve bir kere öğrendiler mi, ondan sonra hiç huzuru kalmamıştı. Ağustos’ta, eşi Gretchhen ona bir vize ayarlayabilmek için ABD’ye gitti. Bu sırada Dutschke kimseye görünmeden Brüksel’e seyahat etti, burada Mandel’in Rue Jose Impens’deki evinde kaldı.  Gisela ve Ernest, Eylül’den Kasım’a kadar Kanada ve ABD’ye seyahat edecekleri için burası sadece ona kalan bir dinlendirici güvenli sığınaktı. Ernest yaklaşık yirmi beş üniversitede ders veriyordu. Gisela ise SWP’nin daveti üzerine, Avrupa öğrenci hareketleri üzerine konuşuyordu. Ernest annesinden Dutschke’nin bir kriz geçirdiğini öğrendi. Berlin’deki arkadaşları ona Kanada’nın vize vermeyi reddettiğini söylemişlerdi. Yetkililerin dinliyor olabilmesi ihtimalini görmezden gelerek, Dutschke Rue Josse Impens’deki evden, ABD’deki Gretchen’a ulaşmaya çalıştı. Ertesi gün, polis bir sınır dışı kararıyla beraber kapıya geldi. Anın stresi içinde Dutschke bir epilepsi krizi geçirdi. Arkadaşları testler için onu Berlin’e göndermeye karar verdiler. Mandel’e annesi: “Onu doktora arkadaşlarının götürdüğünü eşine söylemememiz konusunda beni ikna etmeye çalıştı; onun yerine oraya kadar kendisinin arabayı sürdüğünü söylememizi istedi. Lütfen bu hikayeye bağlı kal!!”  dedi. Ernest’e kaygılarını aktarmak için Rosa devam etti;

Yalnızlığını daha kolay hale getirmek için herşeyi yaptım … Ancak hastalanacağından biraz korktum. Dostların yardıına ihtiyacı olduğu bariz! Sevgili Ernest, evdeki ilk yıllarından itibaren bizim her zaman dostlarımıza yardım ettiğimizi görmüşsündür! ‘

Ölümünden sonra yayımlanan anıları,  Aufrecht Gehen: Eine fragmentarische Autobiographie (Yukarı doğru gitmek: Parçalı bir Otobiyografi) kitabında, Dutschke, Mandellerin evinde iki hafta kaldıktan sonra yetkililerin onu persona non grata ilan ettiğini söylüyordu.

 Jan Willem Stutje, Ernest Mandel: A Rebel’s Dream Deferredhttps://www.versobooks.com/blogs/3825-just-short-of-the-conscious-leap-ernest-mandel-in-1968 sitesinde yayımlanan kitap bölümünden çevrilmiştir.

Çeviri: Eyüp Özer