Son yıllarda, dizi sektörünün görünmeyen emekçileri olan ‘set çalışanları’nın çalışma koşulları epeyce konuşulmaya başlandı. Gerek uzun çalışma süreleri, gerek sigortasız çalıştırılmaları, gerekse de ücretlerini zamanında alamamaları birkaç yerde yazıldı çizildi. Hatta yetmedi, ‘ünlü oyuncular’ dahi zaman zaman ‘emekçi kardeşlerimiz’ diyerek bu insanları onore etmeye çalıştı… Sonra zaman geçti. Dünyada bir salgın çıkıverdi. Hayat eve sığar denildi. İyi de işçi sınıfı için hayat eve sığar mı? Sığmaz. Sığamaz. Bu çalışma koşullarında nasıl mümkün olabilir ki? Fabrikadan, atölyeye, bağ bahçeden, setlere kadar her alanda işçiler çalışmaya mahkumdur! Çünkü işçi sınıfının bir günlük zorunlu karantinası bile ülke ekonomilerini zora sokacak kadar büyük bir etkiye sahip. Çünkü hayatı var eden işçilerdir…
* * *
Şimdi de yazının odaklanmaya çalıştığı; ‘set işçilerinin pandemi koşullarındaki çalışma şartları nasıldı?’ sorusuna geri dönelim. Malum, hayatı eve sığdırmaya çalıştığımız ‘şu zor günlerde!’ insan soyunun hızlıca tüketmeye başladığı en önemli araç/araçlar, dijital medya platformlarının içerikleri oldu. Aylık ücret karşılığı içeriklerini tükettiğimiz, tüketmeye zorlandığımız bu platformların içeriklerini çokça önemser hale gelmiş olmamız da başka bir yazının konusu olabilir belki de! Neyse konuyu dağıtmayalım… Tüketilen onlarca, yüzlerce içerikten sonra yeni bir şey üretme arzusu hem yapımcıların, hem kanal yöneticilerinin hem de dijital platformların ket vuramadığı bir duygu oldu. İyi güzel de covid-19 sürecinde insan bağışıklığının ne kadar önemli olduğu artık aşikar! Setler günde sekiz saat mi çalışacak? Bölüm yetişmez! Kanal bekler! İşler planlanandan daha uzun sürer!
Konu hakkında fikirlerine başvurduğum ve bilgi vermekten çekinmeseler de, isim soy isimlerini kullanmaktan imtina ile kaçındığım üç arkadaşımın yaptığımız mülakatta verdikleri cevapları sizlerle paylaşacağım.
A.C. : Sektörde mevcut 3 farklı iş kolu var; reklam, sinema ve dizi. Ve hepsinin koşulları bambaşka. Sadece sinema ve dizi biraz benziyor. Mesela sinemada mesai hariç günde 12 saat çalışılıyor. Reklamda mesaiyle birlikte toplam 16 saat gibi gibi. Diziler en müdahale edilemeyen ve sömürünün en sertini gördüğümüz yerler. Haftada 160 dakika çekiliyor, artık yetişilemediği için iki ekibe çıkmak zorunda kaldılar. Tabii bu saatlere ışık, kamera, set gibi grupların paydos verildikten sonraki toplanma süresi dahil değil. Yani paydos deyince iş bitmiyor bizde ama bu mesaiden sayılmıyor. Mesela sabah kahvaltı ile sete başlanıyor ancak sinemada mesai kahvaltıdan sonra sayılmaya başlanıyor. Farklı düzenlemeler mevcut ama asla yeterli değil. Eskisine göre daha iyi olabilir ama diğer iş kollarının pek çoğunun koşullarına göre çok gerideyiz. Biz hala sendika toplantılarında “eve gitmek istiyoruz, uyumak istiyoruz” gibi çok temel talepler istiyoruz. Günlük çalışma saatlerinin insani şartlara çekilmesi demek, fazladan çekim günü demek. Bu da yapımcıya ekstra maliyet demek o yüzden o mali yükü onlar karşılamıyor. Bizim üzerimize o yükü bindiriyorlar. Bunun sonucu olarak ilk bir kaç sene geçtikten sonra meslek hastalıkları başlıyor tabii herhangi bir iş kazası geçirip hayatımızı kaybetmezsek. Bel ve boyun ağrısı, fıtık vb. birçok kas ve sinir hastalığı oluşuyor. Psikolojik etkileri de cabası. Günlerce uykusuz ve yorgun bir şekilde ambale olarak çalışıyoruz, bu da bir zaman sonra dikkat eksikliğine yol açıyor ve iş kazalarına açık hale geliyoruz.
Görüldüğü gibi pandemi koşulları haricinde de insani olmayan çalışma koşulları söz konusu. Bu şartların pandemide devam etmesi demek, Covid-19 virüsüne yakalanma riskinin daha fazla olması anlamına gelir.
M. A. : Set işçilerinin günlük çalışma saatleri ortalama on iki saat. Fakat şikayet edilmediği sürece bir denetim yok. Bu nedenle bölüm yetiştirelim, stok yapıp ilerleyen zamanlarda rahat edelim gibi bahanelerle set saatleri 15 saate kadar uzayabiliyor. Özellikle pandemi süreci ve işsizlik korkusu da set işçileri üzerinde baskı oluşturuyor. Bu durum sesini çıkarma, ekmeğine bak algısını güçlendiriyor. Elbette haftanın altı günü on iki ve on beş saat arası bir mesai çok ama çok fazla.
Sağlık konusunda ise, pandemi süresince zaten risk altındayız. Bunun üzerine uzayan mesai saatleri de eklenince vücut direncimiz düşüyor. Çünkü sette saatlerce ayakta bekleniyor ve çoğu zamanlar ağır malzemeler taşımak zorundayız. Burada çalışmanın karşılığında beslenmenin de doğru dürüst karşılanamadığı kanısındayım.
M. D. : Günlük ortalama 14-15 saat gibi bir çalışma süremiz var. Bu süre tabii ki fazla, gün geliyor insanın duş almaya fırsatı olmuyor, doğru düzgün temel ihtiyaçlarını bile karşılayamıyor. Sosyal hayatın eksikliğinden bahsetmiyorum bile. Bu kadar yoğun tempoda çalışan kişilerin düzenli uyku, sağlıklı beslenme gibi şansları olmadığı için ister istemez sağlık problemleri de beraberinde geliyor. Ayrıca bu tempoda yoğunluk ve yorgunluktan kaynaklı iş kazalarından kaçmak mümkün olmayacaktır.
Özellikle set çalışanlarının maruz kaldığı iş kazalarının çoğu yorgunluk ve ağır tempoya bağlı vücut direnci ve dikkat azalmasından dolayı oluyor. Olaya bir de salgın koşullarından bakacak olursak, gün içinde mesafe ve hijyen koşullarına dikkat etmeye çalışan bir set işçisinin ilerleyen saatlerde dikkati elbette dağılacak ve belki de bu onun virüse daha açık hale gelmesine sebep olacaktır.
Pandeminin yarattığı ‘olumsuz durumları’ set işçisi dostlarım şu şekilde ifade etti:
M. A. : Pandemi sürecinde setlerde en önemli sorun, salgına karşı yeterli tedbirin alınamıyor oluşudur. Setler birçok insanın bir arada çalışmak zorunda olduğu yerlerdir. Setlerde salgınla alakalı maske zorunluğu dışında kayda değer bir önlem alınmıyor. Dizilere ara verilince set çalışanları işsiz kalıyor ama ara verilmezse de salgın riski altındalar. Setlerde düzenli covid testi yapılmıyor. Ancak şüpheli görünen kişilerin sete gelmemesi isteniyor. Ki bu kişiler eğer Covidse zaten tedavisi uzakta devam ediyor. Salgın süreci karmaşık olduğu için bunun fırsata çevrildiği durumlar doğuyor. Salgın yüzünden işler durmasın diye canhıraş bir çalışma set işçilerine dayatılıyor. Örneğin daha uzun set saatleri ve daha az kişiyle çok iş yapılması gibi.
A.C. : Pandemide en büyük sorunumuz maddiyatla ilgili oldu. Setler durdu, aylarca iş alamadık sonradan başladığında da zaten üç kuruş olan kaşelerimiz bu bahaneyle iyice düştü. Esnek zamanlı-proje başı çalıştığımız için işsizlik maaşı ya da kısa çalışma ödeneği gibi şeylerden faydalanamadık. Bir tek Netflix’in (o da herkese değil) bir yardımı oldu tek seferliğine o kadar. Onun dışında çalışma bakanlığından herhangi bir düzenleme ve yardım görmedik. Keza yapımcılardan da aynı şekilde. Netflix’in düzenlediği gibi bir yardım kampanyasını gayet rahat düzenleyebilirlerdi. Milyonlarcasını kazanıyorlar.
M.D. : Pandemi sürecinde işsiz kalan birçok arkadaşım var. Kiralarını ödeyemedikleri için birçoğu memleketine geri dönmek zorunda kaldı. İşine devam edenlerinse yaşadıkları sıkıntı ayrı trajedi. Setlerde ne yazık ki bir süreden sonra maske – mesafe kurallarına uyulmuyor. Yeterince kalabalık olan set ortamlarında ekstra dikkat edilmeliyken işin yoğunluğundan kaynaklı bu kurallar çoğu zaman göz ardı dahi ediliyor.
Görüldüğü gibi set işçisi dostlarımın ifadeleri bize bir yerlerden tanıdık geliyor. Kapitalist piyasanın üretim alanında yani arka planında var olan sömürü düzeni setlerde de her zaman vardı. Salgında da fütursuzca devam ettiğini söylemek mümkün. O halde çözüm, -yine- çalışanların birlik içinde hareket edip, ekonomik-sosyal haklarını elde edebilmek adına direnmesinde yatıyor.
Özellikle televizyon dizileri için söylenmiş olan şu güzel sloganı da yeniden hatırlamakta fayda var: YERLİ DİZİ YERSİZ UZUN!