Eleştirel düşüncenin temel özelliklerinden biri huzursuzluğu, olağan şeyleri sarsma, yerleşik bilgileri sorgulayıp ataletin verdiği uyuşukluktan kurtulma becerisiydi. O, her daim akıntıya karşı yüzen, isyancı ve başkaldıran düşünce oldu.
Marx, kendisini Hegel’in teorik mirasını baş aşağı çevirmeye adadı. Lenin, devrimin endüstriyel açıdan en gelişmiş ülkelerde galip geleceğini temin eden Marx’a itaatsizlik etmeye kararlıydı. Mao ve Vietnamlılar, uzun süren köylü savaşı nedeniyle kent ayaklanmalarını reddettiler. Sol sahnesine hâkim olan komünist partilere göre Fidel ve Che sapkındı.
Çokça övülen Walter Benjamin ilerleme fikrine karşı acımasızdı ve son zamanlarda çevreciler kalkınmayı sorgularken, feministler de dikey örgütleri ve patriyarkal savaş ağalarını reddediyorlar.
EZLN, kendi payına, geçmiş devrimlerin başarılarını toplayıp hatalarından kaçınıyor, bu nedenle dünyayı dönüştürmeye devam etmek için savaşı bir kenara bırakıp halkın kendi özerkliğini hayata geçirerek yönettiği bölgeleri (ne pahasına olursa olsun) savunuyor.
Eleştirel düşünce bir pandeminin ortasındayken ne durumda? Analizinin merkezi noktaları neler olmalıdır? Bu dönemde onu kim formüle ediyor?
Birkaç satırla yanıt vermeye çalışacağım.
Birincisi, akademik çevreler, partiler ve entelektüel otoriteler tarafından dile getirilen yerleşik düşüncenin, bir düşüşün, devam eden uygarlık krizi ve sistemik krizin dibine gömülmüş bir sürecin ortasında olduğudur. Belki de bu, modern, kentsel, batılı sömürgeci ve ataerkil bir uygarlığın parçası olduğu içindir. Yani kapitalizme teslim olduğu içindir.
Sözde entelektüellerin büyük bir kısmı, seçim solu partilerini eleştirmek yerine, kendilerini sağın tarafını tutmak istemediklerine dair üzücü bir argümanla onların hataları ve dehşetini temize çıkarmaya adıyorlar. Solu eleştirmek bu olsaydı, Marx ve Lenin, en iyi çalışmalarından bazılarını silah arkadaşlarını sorgulamaya adadıkları için sağcı olarak reddedilirlerdi.
İkincisi, eleştirel düşüncenin, içinde bulunduğumuz durumun yapısal ve uzun vadeli nedenlerinin üzerindeki perdeyi kaldırması gerektiğidir. İzleyicileri yanıltıcı argümanlarla eğlendirmek değildir bu. Virüsle mücadeledeki başarısızlıkları ya da başarıları şu ya da bu hükümete atfetmek değil, salgını neoliberal sömürücü modelle, acımasız mali spekülasyonlarla ve halklara karşı 4. dünya savaşıyla ilişkilendirebilmektir. Ben buna analiz etmek değil de eğlendirmek diyorum.
Dahası, eleştirel düşünme teşhislerle yetinmemelidir. Birçoğu çelişkili olan türlü türlü yargıdan bunalmış durumdayız. Yıllar önce, petrol üretiminin zirve noktasından kapitalist uygarlığın sonunun anahtarı olarak bahsediliyordu. Çok daha öncesinde de, sistemin acımasız ekonomik yasaların kurbanı olacağı garanti ediliyordu.
Her gün, sistemin sınırlarını çevreye, kaynakların tükenmesine ve kapitalizmi durdurup yenilgiye uğratmanın tek yolu olarak toplumsal çatışmadan kaçmaktan başka bir şey yapmayan sözde nesnel nedenlerin uzun bir listesine bağlayan teşhisler yapılıyor. Benjamin bunu çoktan söylemişti; sistem nesnel nedenlerle yıkılacak olsaydı, mücadele en ufak bir anlam ifade etmezdi.
Üçüncüsü bana en önemlisi gibi görünüyor. Bugüne kadar, eleştirel düşünceyi ifade etmekten sorumlu olanlar akademik, üst-orta sınıf beyaz erkeklerdi. Elbette, paylaştıkları türden fikirler Avrupa merkezli, patriyarkal ve sömürgeciydi, ancak bu yüzden tamamen yanlış olmadıkları kabul edilmelidir. Onları halkın, kadınların ve çocukların süzgecinden geçirmemiz gerekiyor.
Bugün eleştirel düşünceyi yayanlar artık bireyler değil, halklar, kolektifler, topluluklar, örgütler ve hareketlerdir. Mapuche halkının veya Kolombiya Cauca bölgesinin yerli halklarının teorik temsilcileri kimler? Feminist ve patriyarka karşıtı kadın hareketlerinin fikirlerini kim somutlaştırıyor?
Hâlâ Zapatista düşüncesinin subcomandante Marcos’un ve artık subcomandante Galeano‘nun bir eseri olduğuna inananlar var. Bunların aşağıdan seçilmiş sözcülerin aktardığı, kolektif deneyimlerden doğan düşünceler olduklarını hiçbir zaman kabul etmeyecekler. Şu anki sözcünün subcomandante Moíses olduğunu da hiçbir zaman kabul etmeyecekler.
Güncel eleştirel düşüncenin gerçekliği budur. Hezeyan yukarı, yaratıcılık aşağı. Yaşamın kendisi gibi. Bunda özcü bir şey yok. Yaşayan bilgi, mücadele edenler arasında ortaya çıkar. Sadece dünyayı değiştirenler onu bu meyanda derinlemesine bilebilirler, çünkü yaşamlarını böyle geçirirler, çünkü tepedekilere ilişkin onların yaydığı siyasi rengin ve söylemin ötesinde en ufak bir yanılsamaları yoktur.
Benjamin bunu yalın bir açıklıkla söylemişti: Tarihsel bilginin öznesi, mücadele içindeki ezilen sınıfın kendisidir.
[Schools for Chiapas’taki İngilizcesinden Gamze Boztepe tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Kaynak: https://sendika.org/2020/12/elestirel-dusunce-ve-pandemi-raul-zibechi-603382/#more
Kapak görseli: Victor Brauner, Son Yolculuk, 1937