Fransız Troçkist hareketinin ve Dördüncü Enternasyonal’in önemli simalarından Alain Krivine’i, seksen yaşında kaybettik. Alain, hem Fransız 68 hareketinin öne çıkan birkaç isminden biriydi hem de bu isimler arasında yaşamını yitirdiği güne kadar siyasal angajmanınlarından vazgeçmeyen ve örgütlü kalan tek isimdi.
10 Temmuz 1941’de Paris’te doğar, Alain Krivine. Krivine’ler 19. yüzyılın sonlarında Yahudi karşıtı pogromlardan sonra Fransa’ya göç eden Ukraynalı bir Yahudi ailesidir. Dört erkek kardeşinin de üyesi olduğu Fransız Komünist Partisi’nin (FKP) gençlik örgütü olan Komünist Gençlik’e 17 yaşındayken katılır ancak Cezayir’in bağımsızlığını reddeden bu partinin siyasi çizgisiyle anlaşamazlıklar yaşar, hızla Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi’ne Fransa’daki destek şebekesine katılır. Öte yandan partinin “destalinizasyonu” ve partide eğilim kurma hakkın için mücadele eder. 1966’da FKP’den ihraç edilir. Bu sırada Dördüncü Enternasyonal militanlarıyla ilişki kurmuş olan Krivine, aynı yıl Devrimci Komünist Gençlik’i (JCR) kurar. Troçkist olmakla birlikte dünya gençliğinde yankısı olan Guevaracılık gibi radikal akımlara da açık olan JCR önce Vietnam savaşına karşı seferberlikte önemli bir rol oynar, sonrasında da 1968 hareketinde kilit bir aktör haline gelir, tıpkı Alain’in kendisi gibi. JCR’in kapatılmasının ardından 5 haftalığına hapse giren Krivine, çıkınca Devrimci Birlik’in kuruluşunda yer alır ve 1969 seçimlerinde bu parti adına cumhurbaşkanı adayı olur, %1.1 ile en düşük sonucu alır. Devrimci Birlik de özellikle faşist gruplara yaşadığı meydan savaşlarının ardından 1974’de kapatılır, Alain yine beş haftalığına içeri girer, bu kez çıkınca Devrimci Komünist Birlik’i (LCR) kurar yoldaşlarıyla birlikte. 2006’ya kadar bu partinin siyasi bürosunun üyesi olarak enternasyonalist, sendikal, feminist, ırkçılık karşıtı, evraksızlar ve barınamayanların lehindeki tüm mücadelelerinde yer alır. Peugeot fabrikalarındaki LCR örgütlenmesinden Rusya’daki Dördüncü Enternasyonal grubunun kurulmasına, sahada koşturmaktan vazgeçmeyen Alain, 1999-2004 yılları arasında LCR’in Lutte Ouvriere (İşçi Mücadelesi) grubuyla ittifakı sonucu Avrupa Parlamentosunda görev alır. Yıllarca bu partinin sözcülüğünü yapmış olan ve bir ölçüde kamuoyunun gözünde onunla özdeşleşmiş olan Alain, olabildiğince başarılı bir inisiyatifle bu sözcülüğü 2000’lerin başından itibaren yeni bir militan kuşağın temsilcisi olan, posta çalışanı Olivier Besancenot’ya devreder. Fakat Alain, hem daha geniş kesimleri kapsayan ve 2009’den itibaren LCR’in yerini alan Yeni Antikapitalist Parti’de (NPA) hem de Dördüncü Enternasyonal’de aktif olmayı son yıllara kadar sürdürür.
Aşağıda Masis Kürkçügil’in, dostu ve yoldaşı Alain Krivine’in anısına kaleme aldığı yazıyı yayımlıyoruz.
İmdat Freni
Uzun süreli militantizmin kaçınılmaz yanı içinde bir dizi yeni başlangıçları içermesidir. Alain Krivine 80 yaşında aramızdan ayrılırken bu tür yeni başlangıçların neredeyse müptelası olmuştu. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ülkesinde ve dünyada öne çıkan her olayda hazır ve nazırdı, ister kürsüde ister sokakta, nerede ihtiyaç varsa orada. Başkalarının deneyimine tavsiye vermek için değil anlamak, öğrenmek için yaklaşırdı, yeniyetme bir devrimcinin merakıyla.
Hayat hikayesinin dökümünü çıkaracak veya otobiyografisini okuyacak olanlar, üstadı Ernest Mandel’den öğrendiğini söylediği bir ilkeyi nasıl da hayatının pusulası yaptığını anlayacaklardır. Asla kendi örgütünün çerçevesine ve hele hele ihtiyacına göre siyaset yapmadı. Yapılması gereken daima emekçilerin, ezilenlerin yakıcı sorunlarından hareketle yapılmalıydı. Bu nedenle 100 kişilik veya bin kişilik örgütteyken de, on bin kişilik örgütteyken de daima bir kitle insanıydı. Onların dilinden konuşuyordu, tıpkı militanların ruhlarını kavradığı gibi.
Yoldaşlarını bir kampanyaya davet ederken onları düşündürtüyor, güldürüyor, coşkulandırıyor ve toplantıdan çıkışta herkes laf olsun diye değil keyifle eyleme koyuluyordu. Mutualité salonu böylesi toplantıların mekanıydı. Herhalde onun gibi hatip parmakla gösterilebilir. Siyasetle eğleniyordu da denebilir, Daniel Bensaid bir sohbetimizde öyle demişti. Yani devrimci siyaseti zevkle yapıyor, ondan zanaatkarane bir haz alıyordu, kuru bir görev bilinciyle değil ve elbette uzmanlaşmadan ve getirdiği yabancılaşmadan azade. Sadece bir kürsü insanı da değildi, “tahrik ve teşvik ettiği” insanlarla birlikte her daim eylemin ortasındaydı.
İnsan ilişkileri eskilerden gençlere hep tazeydi. Araya ara girmezdi. Yoldaşlık onun için yalnızca bir görev meselesi değil aynı zamanda insaniydi. Yaz Üniversitelerinde herkesle özel olarak ilgilenirdi.
68’in en yaşlısı olan Alain, erken siyasallaşmasının da bir ürünü olarak Cezayir savaşından bugüne bir köprü işlevi de gördü. 2012’de Cezayir Devriminin 50. Yılı için konuştuğumuzda aniden heyecanlandı ve kürsüdeymiş gibi sürükledi götürdü. Antikolonyalist mücadelenin mütevazı savaşçılarından biriydi ne de olsa (dairesinin kapısında sağcılar bomba patlatmıştı). İlişikteki resimde onu 2019’da Ukrayna’da bir gösteride torunu yaşındaki insanlarla birlikte görüyoruz. Mücadele varsa umut var demekti onun için. Dediği gibi “yalnızca muhafazakarlar hayal kurmaz.”
Ernest Mandel’in ardından Dördüncü Enternasyonal’in sözcüsü olmayı da üstlendi, Alain.
Türkiye’de ilk kez Birleşik Sosyalist Parti’nin 1995 Haziran Kongresine ve sonra da ÖDP’nin çeşitli kongrelerine katıldı. O gençlerden hoşnuttu, gençler de ondan. Yabancı delegasyon (özellikle Yunanistan Komünist Partisi -KKE- temsilcileri) onunla özel olarak ilgilenirdi. Sanıldığı gibi siyasi bir muarız olarak gördükleri için değil gençliklerinde veya sürgünde Fransa’da bulunmak zorunda olanlar Alain’i hep merak ederdi çünkü.
Alain’i kendi topluluğumuz dışında özellikle Avrupa Antikapitalist Partiler toplantılarında Lizbon, Madrid ve Paris’te izleme imkanım oldu. Çok farklı geleneklerden gelen bu partilerin buluşmasında derleyici, toparlayıcı özelliği öne çıkıyordu. Benim talihsizliğim Lizbon’da Alain ile birlikte kameraların karşısına çıkmaktı. Öyle bir hatibin yanında konuşmak güzeldi de ikide bir nasıl gidiyor diye de Alain’e bakma ihtiyacı hissediyordum.
2008’de 1968’in ünlü toplantı salonu Mutualité’de NPA’nın kuruluşunda ben de bulunuyordum. Bir yeni başlangıç daha. Ama eskiyi inkar etmeden. Ne de olsa hiçbir zaman sıfırdan başlamıyoruz (Daniel’in sevdiği bir motto).
Son yıllarda hem Fransa hem dünya halleri pek parlak denemezdi. 2018’de son kez çalışma odasında görüştüğümüzde ona hiç yakıştıramadığımız bir karamsarlık gölgesi vardı. Evet durum parlak değildi ama 68’in 50. yılı vesilesiyle kendisiyle yapılan bir görüşmede belirttiği gibi durumun parlak olmaması “vazgeçmeye yol açmamalıdır. Vazgeçmek söz konusu değil. Umut, belki de beklenenden daha erken dönecektir. Bunun için kendimizi hazırlamalıyız.”
Ama aslolan ne denirse, şimdi dünyayı değiştirmek her zamankinden de acildi ve kimileri bir zamanlar “devrimi çok sevmiştik” dese de devrimi hâlâ sevenler vardı.
Onu unutmak ne mümkün! Ancak bazı hasletlerini, onu yitirdiğimizde anladığımız da bir gerçek. Onu sevgiyle değil yalnızca, özlemle de anacağız.