Kadıköy Belediyesine bağlı olarak çalışan DİSK’li kadın temsilciler geçtiğimiz hafta yaşanan grev sürecine dair ayrıntılı bir açıklama yayınladı.
Sendikanın bir siyasi partinin talimatı doğrultusunda temsil ettiği işçinin iradesini yok saydığının vurgulandığı açıklamada “koltuk kavgası yapanların, işçiye ihanet etmiş bir sendikanın yöneticilerini eleştirmeye cesaret edemeyip temsilcileri istifaya çağırmasına kulak asmayacağız; meydanı, işçi sınıfını arkadan vuranlara bırakmayacağız” denildi.
Açıklamanın tam metnini okurlarımızın ilgisine sunuyoruz.
Biz, DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası Anadolu Yakası 1 No’lu Şube üyesi kadınlarız. Aralık 2019’da yapılacak şube yönetimi seçimi için salt erkeklerden oluşan blok listeler hazırlanmasının cinsiyetçilik olduğunu dile getirdik ve sendikanın ataerkil yapısına dikkat çekmek amacıyla Mor Liste adında, salt kadınlardan oluşan bir blok listeyle seçime girdik. Seçimi kazanamadık ama birkaç ay sonra yapılan temsilci seçimlerinde daha çok kadının aday olup seçilmesini sağladık. Bu metni, o temsilciler olarak kaleme alıyoruz.
Temmuz 2020’de, Kadıköy Belediyesi’nin, daha önce taşeron şirket çalışanı olup 2018’de KHK ile belediye şirketi KASDAŞ’a geçirilen işçiler ve KHK’dan sonra işe girenlerle birlikte toplam 2.300 işçisinin yeni toplu iş sözleşmesi (TİS) süreci başladı. Temsilciler olarak, TİS taslağı üzerinde çok çalıştık. Temsilci kadınlar olarak ise, taslağı toplumsal cinsiyet eşitliği bakımından ele aldık ve yoğun bir çalışma sonucunda bazı talepler belirledik. Eşit temsil talebimiz en başta elense de, 7 ay süren müzakerelerde, talep ettiğimiz hakların pek çoğunu elde ettik. Kadın erkek tüm personelin çocuklarına ücretsiz kreş hakkı, kadın istihdamı açısından elde ettiğimiz en önemli kazanım oldu.
Gelgelelim bu ve benzeri idari maddeler uzun uzun tartışılırken, müzakere masasında Kadıköy Belediyesi’ni temsil eden Sosyal Demokrat Kamu İşverenleri Sendikası SODEMSEN ücret maddeleri ile ilgili ayrıca bir paket hazırladığını ve bize onu sunacağını söyleyerek bizi açıkça oyaladı. Dahası, her maddeyi elden geçirmiş olduğumuz, talep ettiğimiz ücretlerin çok yüksek olduğu ve müzakerelere temsilci katılımının fazla olduğu gerekçeleriyle masadan kalktı ve müzakereler bu yüzden 2 ay kesintiye uğradı.
TİS’ten beklentimiz, haliyle, ücretlerin ve sosyal hakların iyileştirilmesiydi. Çalışanların maaşları arasındaki uçurumun kapanmasını, eşit işe eşit ücret politikasının hayata geçirilmesini istiyorduk. Ayrıca haftalık 40 saat çalışma süresinin tüm işçileri kapsamasını ve Cumartesi’nin de hafta tatili sayılmasını talep ettik. Ücretlerde uçurumun kapanması için bir taban ücret belirlendi. Şube yönetimi, 696 sayılı KHK ile taşerondan belediye şirketi KASDAŞ’a geçerken hak kaybına uğrayan işçilerin yaşadığı kaybı az da olsa telafi edecek bir taban ücret belirledi. Ayrıca birinci yıl %20, ikinci yıl %20 zam talep ettik. Türkiye’de resmî enflasyon oranı %15, gerçek enflasyon oranı ise %35 ila %50’dir.
Tüm uzlaşma çabalarımıza karşın TİS süreci tıkandı ve 5 Şubat itibarıyla grev kararını astık. Greve çıkmak için yasal süre olan 15 Şubat gecesine dek işverenin masaya makul ücret maddeleriyle döneceğine dair umudumuzu yitirmedik. 15 Şubat günü kurulan müzakere masasında bize en düşük ücret olarak sunulan rakam, geçen TİS ile aldığımız net 275 TL’lik seyyanen zammın yedirilmiş olduğu 3.100 TL’ydi. Zam oranı olarak da %7 teklif edildi. İşçinin iradesi doğrultusunda bu rakamları kabul etmediğimiz için SODEMSEN masadan tamamen kalktı ve biz de 16 Şubat 00.01’de resmen greve çıktık.
Bunun üzerine Kadıköy Belediye Başkanı sosyal medya üzerinden kamuoyuna duyuruda bulunarak, işçinin, teklif edilen 4.972 TL ücret ve %38 zammı kabul etmeyerek greve çıktığını duyurdu. Bu duyuru üzerine şube yönetimi ve onlarca temsilci bir araya gelerek hesap kitap yapmaya ve başkanın masada konuşulan rakamlardan bu rakama nasıl ulaştığını bulmaya çalıştık ama kendisinin yaptığı gibi her türlü ek ödemeyi içine katsak da işin içinden çıkamadık.
Bu süreçte başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmak üzere CHP’li ilçe belediyelerin çöp toplama araçları grevi kırmak üzere Kadıköy’e yönlendirildi. Onlara bu grevin yalnızca bizim haklarımız için değil onların hakları için de yapıldığını anlattık. Nitekim, söz konusu belediye yönetimleri Kadıköy’de işçinin kazanımıyla sonuçlanacak bir hak mücadelesinin kendi belediyelerine de sirayet edeceğini gayet iyi biliyordu. Fakat biz, 29 Ocak 2021 tarihinde önce DİSK Genel Merkezi’nde, ardından 14 belediye başkanının da katılımıyla CHP İstanbul İl Başkanlığı’nda yapılan toplantılarda sendika şube yöneticilerimizle tam olarak ne konuşulduğunu elbette bilmiyoruz. Yine de, belediye işçilerini temsil eden bir işçi sendikasının, özellikle de süregelen gergin bir TİS sürecinde, işveren tarafını en üst düzeyde temsil eden aktörlerle bir araya gelmesinden büyük rahatsızlık duyduk. Partinin belirlediği asgari ücret 3.100 TL olduğu için sendikanın bu çizgiyi aşmaması yönünde uyarıldığını tahmin ediyoruz. İşçiyi her-şey-dahil bir asgari ücrete ikna etmek elbette sendikanın göreviydi.
17 Şubat günü sabaha karşı Genel-İş Genel Merkezi’nden Engin Sezgin, Çetin Çalışkan ve Nevzat Karataş geldi. Şube yönetimi ve temsilciler olarak onlarla bir araya geldik. Müzakerenin artık doğrudan belediye başkanı ile kendileri arasında yürüyeceğini fakat işçinin ve temsilcilerin onaylamadığı hiçbir şeyin altına asla imza atmayacaklarını vurguladılar. Grev konusunda içimizin rahat olmasını söylemeleri üzerine sendikanın bize grev fonundan bir ödeme yapıp yapmayacağını sorduğumuzda ise öyle bir fon olmadığını, tüzükte böyle bir şey bulunmadığını (Genel-İş Tüzüğü, 57. Madde Grev Fonu), zaten buna elveren bir bütçeleri de olmadığını belirttiler.
17 Şubat günü, teklif edilen ücret ve zam teklifine ilişkin dezenformasyonu dağıtmak ve işçi tarafı olarak hakikatleri dile getirmek için büyük çaba sarf ettik. Sosyal medya sayesinde sesimizi duyurmayı başardık. İşçiye karşı kışkırtılan Kadıköy halkı başta olmak üzere, öğrenciler, sol partiler ve STK’lar bizimle dayanışma içinde olduklarını açıklamaya başladı. Kadıköy halkı belediye binasına gelerek bizimle dayanışmak için örgütlendi. Greve çıkan fabrika işçisi nasıl üretimi durdurarak üretimden gelen gücünü kullanıyorsa, belediye işçisi de hizmet üretmeyi durdurur ve bu, o belediyenin hizmet götürdüğü halkın yaşam kalitesini kısa sürede düşürür. Kadıköy halkının, üretimden gelen gücünü kullandığı ve yaşam kalitesini düşürdüğü için belediye işçisine tavır alacağı hesaplanmıştı fakat Kadıköy halkı, Kadıköy’ü emeğiyle yaşanır kılan işçiyi emekçiyi sahiplendi, onun yanında yer aldı. İlerleyen günlerde, kendileri de TİS sürecinde olan Ataşehir, Kartal ve Maltepe belediye işçileri ve başka belediyelerin işçilerinin Kadıköy Belediyesi binasının bahçesinde bir araya gelmesi kaçınılmaz görünüyordu. Fakat bu, Türkiye’nin hak mücadelesi tarihine geçecek büyüklükte bir direniş olurdu.
18 Şubat günü sabaha karşı sendika şube yöneticileri biz temsilcileri yine toplantıya çağırdı. Şube yöneticileri, genel merkezin, biz istesek de istemesek de 3.200 TL ve %8 zammı içeren sözleşmenin altına imza atacağını bildirdiğini, belki de çoktan atmış olduğunu iletti. Hepimiz yıkılmıştık. Genel merkezin kendilerini ezip geçtiğini, kendilerinin de artık köprüleri yaktığını ve ertesi gün toplu istifa edeceklerini söylediler. Biz de temsilciler olarak toplu istifa edeceğimizi, temsil yetkimizin gasp edildiği bu durumda en doğrusunun bu olduğunu söyledik. Açıklama yapmak üzere işçi saat 10.00’da belediye binasının bahçesine çağrıldı.
Açıklama sırasında şube yönetimi tarafından işçiye, 5.570 TL ücret teklif edildiği aktarıldı ve bunun fena bir sözleşme olmadığı ama yine de şubenin bunu kabul etmeyeceği, müzakerenin sürdüğü söylendi. Biz temsilciler olarak, daha birkaç saat önce duyduklarımızla ilgisi olmayan bu sözler karşısında şaşkına döndük. Müzakere çoktan bittiği halde işçiye müzakerenin devam ettiği söylendi. Şube yönetimi bize gözyaşları içinde aktardığı yenilgiyi birkaç saat sonra işçiye kazanım olarak yansıttı. Genel merkezin dahlini kısmen açıklayarak kendisinin bu işte hiçbir payı olmadığını vurguladı. Hiçbir şube yöneticisi istifa etmedi.
İşçiye sözleşmenin imzalandığı beyan edildikten sonra tekrar toplandık. Yasal fakat meşruiyeti olmayan bu sürecin ifşa edilip edilmeyeceği kendilerine sorulduğunda, edilmesi gerektiğinde hemfikir olduklarını söylediler fakat gerek müzakere masasında gerekse grev boyunca temsilcilerle yapılan toplantılarda telaffuz edilen 3.200’ün işçiyi iyi bir sözleşme imzalandığına ikna etmek için 5.500’e nasıl çıkarıldığının açıklaması yapılamadı. Net ücret hesaplanırken yol ve yemeğin bu ücrete katılamayacağını net bir şekilde vurgulayan şube yönetimi, işçiyi muhtemelen çoktan imzalanmış olan sözleşmeye ikna etmek için telaffuz ettiği ücrete yol, yemek, ne varsa katmıştı.
19 Şubat sabahı boyunca işçi, imzalanan sözleşme sonucunda ne kadar ücret alacağını hesaplamaya çalıştı fakat işçi de bu şaibeli hesabın içinden çıkamadı. Ancak öğlen saatlerinde elimize ulaşan tutanakta 30 günlük taban ücretin 3.455,70 TL, zam oranının ise %8 olduğunu gördük.
Bu süreç bize her şeyin sınıfsal olduğunu bir kere daha tüm çıplaklığıyla gösterdi. Kamuoyu desteğinin önüne geçmek için karalama kampanyasına maruz bırakıldık. Kadıköy Belediyesi işçisi her gün emek verdiği Kadıköy’ün halkıyla karşı karşıya getirildi. Sendikamız, bir siyasi partinin talimatı doğrultusunda temsil ettiği işçinin iradesini yok saydı. Kadıköy Belediyesi işçilerinin grevi, başta diğer CHP’li belediyelerin işçileri olmak üzere tüm işçiler için emsal teşkil etme potansiyeline sahipti, işçi lehine kazanımla sonuçlanması çok tehlikeliydi. Bu nedenle yukarıdan müdahaleyle önüne geçildi, bastırıldı.
Genel-İş Genel Merkezi ve şube yöneticilerimizin gerek yukarıdan gelen baskı gerekse kendi çıkarları doğrultusunda sonlandırdıkları bu TİS sürecinin greve evrilmesi, işçinin inancını ve güvenini arkasında hisseden temsilcilerin çabasıyla oldu. Öte yandan temsilciler olarak deneyimsizlikten kaynaklandığını düşündüğümüz hatalar da yaptık. Bunları da burada dile getirmenin, ileride hem bizim hem de diğer belediyelerin aynı hataları tekrarlamasının önüne geçeceğini umuyoruz. Birincisi, greve çıktığımız anda daha örgütlü olmalıydık. Görev dağılımı iyi yapılmış bir grev komitesi hazır olmalıydı. Bu komitenin en az iki üyesi, şubenin katıldığı toplantılara katılmalı, bu şekilde şeffaflık sağlanmalıydı. İkincisi, sendika genel merkezinin sürece dahil olmasına en başta itiraz etmeliydik. Üçüncüsü, temsilciler olarak istifa etmeyi düşünmemiz yanlıştı. Deneyim kazanmış temsilciler olarak kalmalı ve bu durumun sorumlusu olan aktörlerden hesap sormalı, yapıyı dönüştürmek için mücadele etmeliyiz. Koltuk kavgası yapanların, işçiye ihanet etmiş bir sendikanın yöneticilerini eleştirmeye cesaret edemeyip temsilcileri istifaya çağırmasına kulak asmayacağız; meydanı, işçi sınıfını arkadan vuranlara bırakmayacağız.
Gelinen nokta, biz işçileri ümitsizliğe, yılgınlığa sevk etmemeli. Sürecin kendisi bize umut verdi. 2.300 işçiden tek bir kişi bile grev kırıcı olmadı, dahası greve etkin bir şekilde katıldı. -3 derece soğukta, karda kışta yüzlerce işçi bir araya gelerek grevine, hak mücadelesine sahip çıktı. Biz, Türkiye tarihi boyunca şiddetle veya şiddetsiz bastırılan işçi direnişlerinin hangi korkuyla bastırıldığını ilk elden gördük. İşçinin karşısında, irili ufaklı çıkarları doğrultusunda saf tutanlar korkmakta haklı. Bilin ki örgütlü emek, karşısında duran hiçbir kişi, kurum ya da örgüte pabuç bırakmayacak. İşçi kadınlar olarak sözümüze güvenebilirsiniz.