İmdat Freni

Kızıl Afiş’teki Troçkist: Arpen Davityan – Masis Kürkçügil

21 Şubat 1944’te, Fransa’da Nazi işgaline karşı direnişte yer alan 22 kişi kurşuna dizildi. Aralarından en tanınmış olanın adıyla “Manuşyan grubu” olarak anılıyorlardı. İmza attıkları sayısız sabotaj ve suikasta gönderme yapan, bu göçmen direnişçilerin Fransız topraklarına ne denli yabancı olduklarını ispat etme derdindeki “Suç Ordusu”[1] başlığını taşıyan ve 15 bin nüshası ülkenin duvarlarına asılan Nazi propaganda aygıtının bu afişi, umulan etkisinin tam tersini yaratarak Kızıl Afiş adıyla direniş için bir moral kaynağı ve sol kültürün bir sembolü haline gelir. Misak Manuşyan’ın ve yoldaşlarının hikayesini anlatan bir diğer yazısında, “Hayatın Kıyısından Tarihe Sıçrayanların Hikayesi”nde Masis Kürkçügil, onları şöyle tarif ediyordu: 

“Anlatılan hikâye Fransa’nın Naziler tarafından işgal edilmesi karşısında göçmen işçilerin yürüttüğü direnişin hikâyesidir. Onlar 1915’in artıkları, Orta Avrupa’dan kaçmış Yahudiler, Romanyalılar, Polonyalılar, Franco’dan kaçmış Pirenelerdeki toplama kamplarında bulunmuş, İspanya İç Savaşı’ndan arta kalmış direnişçiler, Mussolini İtalya’sında faşizme karşı savaşmış olanlar, Nazizme karşı mücadelenin belki de en zor cephelerinden birinde, Paris’te işgal altında, partizanlığı seçtiler.
Herhangi resmi bir tarihte yer almadıkları için bir tür aşağıdan, alternatif tarihin özneleri olarak zamanla silinmediler.”

Burada okuyacağınız yazıda ise Masis Kürkçügil, öldürülüşlerinin yıldönümünde bu direnişçilerinden birine, bir Troçkist olan Arpen Davityan’ın hayatına odaklanıyor.

İmdat Freni

Fransız Direniş hareketinde simgesel bir önemi olan Kızıl Afiş’le ünlenen Manuşyan grubu, infaz edilenlerin ağırlıklı olarak göçmenlerden oluşmasıyla savaş içinde enternasyonalizmin bir pratiği olarak da dikkat çekmektedir. Fransız Komünist Partisine (FKP) bağlı göçmen çalışmasının bir uzantısı olan bu hareket içinde “yabancı” bir unsur bulunmaktadır: Arpen Davityan; namı diğer Manukyan.  Yabancı oluşu Ermeniliğinden değil. 

Ekim 1943’te sırf Troçkist oldukları için İtalyan Komünist Partisinin kurucusu Pietro Tresso (Blasco) dahil, direnişe katılmış dört devrimcinin FKP tarafından katledildiği günlerde Stalin’in kamplarından kaçmış Arpen Davityan 21 Şubat 1944’te kurşuna dizilen 22 kişiden biriydi.

“Unutmayın”

Kızıl Afiş’in infaz edilenler listesinde yer alan, grubun lideri Manuşyan’ın son mektubunda “unutmayın” dediği grubun en yaşlısı Armenak Manukyan (Arpen Davityan) grubun diğer üyelerinden farklı bir geçmişe sahip olup Kızıl Ordu’da subaylık ve siyasi komiserlik yapmış bir insandı. Onu direniş hareketine katan koşullar aslında diğerlerinden çok farklı bir göçmenliğin yörüngesini çizmişti. 

Her şeyden önce bu topluluk siyaseten FKP’nin nüfuzu altında iken Sibirya sürgününden kaçmış tescilli bir Troçkist olarak gruba katılmıştı.

Arpen Davityan hakkında ayrıntılı bilgileri Manuşyan grubunda olup da yakayı kurtaran, imanlı bir Stalinist olan, Komintern’de çalışmış, Mısır’da bulunmuş, İspanya’da Uluslararası Tugay’da çarpışmış Diyarbakır kökenli Dikran Vosgeriçyan anlatıyor. Ona göre Zangezur’da 1895’te doğmuş (sahte evraklarına göre 1889’de Karabağ Şuşa’da) Arpen. Babası duvar ustası, kendisi de Tiflis’te önce makinist sonra da tipograf olarak çalışır. Vosgeriçyan’a göre aynı zamanda eğitimine önem verip yine Tiflis’teki Nersesyan Okuluna girme sınavını kazanır.

1917’de Bolşevik Partisine katılır, bir sonraki yıl Kızıl Ordu’dadır. Ardından Bakü Komününü savunan Kızıl Muhafızlar arasında yer alır ve üç kez yaralanır. Daha sonra kente gelen İngilizlerce tutuklanırsa da Tahran’a kaçmayı başarır, döner Azerbaycan’a ve muhtemelen Mayıs 1920’de Taşnakların bastırdığı Bolşevik ayaklanmasına katıldığı Ermenistan’da mücadele eder. Er olarak girdiği Kızıl Ordu’da subaylığa yükselir ve Bakü’deki Şahumyan Askeri Okulundaki kısa bir stajdan sonra siyasi komiser olur.  Bu işlevle Nisan 1920’de Yerevan’a giren Kızıl Ordu’da görev alır. 

1923’ten itibaren Tiflis’teki Transkafkasya Komünist Üniversitesinde öğrenime başlar ancak 1925’te Sol Muhalefet üyesi, Troçkist olduğu için ihraç edilir. Buradan çeşitli görevlerde bulunacağı Ermenistan’a gönderilir. 1927’de sözcüsü olduğu Sol Muhalefete karşı yapılan temizlik sırasında partiden ihraç edilir ve aynı nedenlerle 1928’de diğer Ermeni militanlarla birlikte tutuklanır. Siyasi polis GPU denetiminde önce Yerevan’a, ardından Tiflis’e, sonra da Kazakistan’a gönderilir. 1931’de buradaki Bolşevik-Leninistlerle birlikte yeniden tutuklanır, Sankt Peterburg’daki ünlü Petropavlosk hapishanesine kapatılır ve üç yıla mahkûm edilince Verkhneuralsk kampına gönderilir. Burada 1933’teki 18 günlük açlık grevine katılır.  Mahkûmiyetten sonra Özbekistan’a sürgüne gönderilir. 1934’te kaçmaya karar verir Andican’dan İran’a geçerken sınırda yakalanır ve Tebriz’de tutulur.

O zamana kadar dış dünya ile ilişkisi kesik olan Davityan Paris’te Rusların yayın faaliyetinde bulunduğu öğrenir. 1935’te Troçki’nin oğlu Lev Sedov ile bağlantıya geçer ve ona 4 Ağustos tarihli “Dünya Proletaryasına Çağrı. SSCB’de Komünist Muhalefet” başlıklı yazısını gönderir.  Bu metin SSCB’deki siyasal tutuklular üzerine ilk metinlerden biridir. Ekim 1935’te ABD’de New Militant bu metni basar. Victor Serge “Bir Devrimin Kaderi” kitabında bu yazıdan alıntılar yapar.

Troçki ve Sedov onun Avrupa’ya geçişi için gereken parayı yardımlaşmayla sağlar. Mayıs 1937’de ilkin Marsilya’ya sonra Paris’e gelir. Komünist Birlik, Armenak Manukyan adına ona bir sahte evrak sağlar ve bu kimlikle çilingir olarak hayatını kazanır. Maisons Alfort’da işçi militanları (Roland ve Yvonne Filitâre) ile birlikte kalır, yazın bir kısmını Troçki’nin yakın dostları olan, Fransa’da devrimci hareketin önemli simalarından Alfred ve Marguerite Rosmer’in Périgny’deki evinde geçirir.

Komintern ajanı olan ve Moskova ile ilişkisini kesip Troçki’ye katılmaya karar verdiğinde İsviçre’de öldürülen Ignace Reiss’ın eşi Elisabeth K., kocasının ölümünün ardından oğlu ile birlikte Paris’e geçer. Bir gün Rosmerlerde, (Arpen Davityan’ın örgüt adı olan) Tarov’a rastladıklarını oğlu babası için hazırladığı biyografide yazar. 

Haziran 1937’de Davityan’ın Moskova Duruşmalarına ilişkin Paris soruşturma komisyonuna verdiği bilgiler Troçkist yayında yankılanır. Lev Sedov’un çevresindeki Rus gruba katılsa da birkaç ay sonra buraya sızan GPU ajanlarının ağırlaştırdığı ortama dayanamayarak ayrılır (Zborowski denen ajan Sedov’un yakını olacak kadar gruba sızmıştır). Zborowski “Rus Thermidorunun Hapishanelerinde” başlığını taşıyan, Davityan’ın Tebriz’de iken yazdığı anılarının basımını engellemek için elinden geleni yapar. Davityan, Sedov’un ölümünden sonra grupla ilişkisini tamamen keser. Troçki’ye yazdığı mektupta “bizim ortamımıza yabancı bir unsur”un katıldığını ifade ederek açıkça Zborowski’ye işaret eder. 

İlkbahar 1939’da musahhihler sendikasından G. Servois’nın yardımıyla “IV. Enternasyonal’in eylem programının eleştirisine katkı” olarak takdim edilen Rusçadan çevrili Fransızca bir broşür yayınlar. Dönemin önde gelen Troçkist simalarından Rodolphe Prager’ye göre geçiş hedefleriyle acil talepler uğruna mücadeleyi reformist olarak niteleyen bu broşür iktidarın doğrudan fethini öneriyordu. Kendini Ortodoks Troçkist olarak niteleyen bu yaklaşım La Révolution Prolétarienne’de yayımlanır. Ardından iki buçuk yıl çalışacağı bir işçi kooperatifinde iş bulur ve Fransızcasını hızla ilerletir.

Otuzlu yılların sonu kırklı yılların başlarında Davityan tecrit olma halinden kurtulmak için Ermeni göçmen ortamıyla, özellikle Ermeni komünistlerle ilişkiye geçer. Bir yıl kadar Almanya’da işçi olarak çalışır. Almanya’ya giderken anılarını emanet ettiği Servois, Kızıl Afiş’ten sonra onları yok edecektir.

Almanya dönüşü Manuşyanla ilişkiye geçer. Meline Manuşyan 1942’de Misak Manuşyan’ın kendisini “bizimle beraber” diye takdim ettiğini belirtir.  Meline kendisinin Stalin karşıtı olduğunu ve SSCB’den kaçtığının bilindiğini ekler.  FKP’nin göçmen emeğine dönük sendikal-siyasal çalışması olan MOI’nin (Göçmen İşgücü) Ermeni grubuna dahil olur ve André müstear ismiyle işgale karşı büyük kentlerde gerilla mücadelesi yürüten Francs-Tireurs et Partisans [Bağımsız Nişancılar ve Partizanlar] birliğine katılır. Gruptaki diğer yoldaşların askeri eğitimi neredeyse yok iken kendisi eski bir Kızıl Ordu mensubu olarak en tecrübelisidir. Siyaseten de benzer bir durum söz konusudur. Ağustos 1943 itibarıyla çeşitli operasyonlara katılır. Bunlardan biri 28 ağustosta FTP’deki Ermeni yoldaşlarınca korunarak Boulogne-Billancourt’daki Renault fabrikasından çıkan Alman askerleriyle dolu bir kamyona el bombası atmasıydı. 5 Ekim’de Saint-Michel’deki bir operasyon sırasında vurulur. Diran Vosgeriçyan onu bir Ermeni hekime götürür.  Sonra Meline Manuşyan’ın kızkardeşi Armenuhi Asaduryan’ın yanında nekahet devresini geçirir. Daha sonra bir başka Ermeninin sayesinde bir otel odasına yerleşir. Altı hafta boyunca Meline Manuşyan ona her gün ilaç ve yiyecek götürür. Bu günlerde Arpen Davityan Meline’ye Troçkist geçmişini anlatır. Vosgeriçyan da Beyrut’ta yayımlanan Ermenice anılarında daha ilk günden onun siyasi görüşlerini bildiklerini belirtir. 

Öte yandan bir iddiaya göre Ağustos 1943’te Manuşyan grubunun Troçkist eğilimde olduğuna ilişkin bir not FKP yönetimine iletilir. Öyleyse Manuşyan ile Manukyan isimlerinin karıştırıldığı kesindir.

Kasım 1943’te Özel Kuvvetler tarafından Belleville sokağındaki evde yakalanır. 

Paris’te, 21 Şubat 1944’te gözlerinin bağlanmasını kabul etmeyerek kurşuna dizilen 22 kişiden oluşan Manuşyan grubunun mezarlığında Ermenistan Sosyalist Cumhuriyetinin bir plakası bulunmaktadır: “Senin kavga arkadaşların seni asla unutmayacaktır”. Ermenistan’da Arpen Davityan’ın, medeni haklarını kaybetmiş olan eşinin ve kızının da itibarı iade edilir.

Polonyalı, İtalyan, Macar, Rumen, İspanyol, Ermeni ve Fransızlardan oluşan Manuşyan grubu kıt imkanlarla Nazilere karşı hangi saiklerle hayatlarını direnişe adadılar diye sorulduğunda Aragon’un şiirindeki gibi “Fransa için” denmesi abestir. Şiirin kendisi tiplerinden, konuşmalarından yabancı oldukları belli olan bu insanların “yurtseverlik”le bir ilgisi olduğu iddia etse de, onların birbirlerine baktıklarında gördüklerini dile getirmek daha doğrudur: Otantik bir enternasyonalizm.

Aragon’un Kızıl Afiş şiirini Leo Ferre yorumluyor

[1] Afişte şu cümleler geçiyor: “Bunlar mı Kurtarıcı? Suç Ordusu’nun [yürüttüğü] Kurtuluş!”. Ortasında Misak Manuşyan’ın bulunduğu afişte grubun on üyesinin resminin altında hangi kökenden geldikleri (Yahudi, Ermeni, “Kızıl”…) ve ne türden suçlar işledikleri anlatılıyor. (e.d.)