İmdat Freni

Batılı Sömürgecilerin Dayattığı LGBTI+ Karşıtı Yasalar – Leslie Feinberg

Kendisini ırkçılık karşıtı bir beyaz, seküler bir Yahudi, işçi sınıfı üyesi, transgender, lezbiyen ve devrimci komünist olarak tanımlayan Leslie Feinberg trans özgürleşmesinin marksist kavranışı konusunda öncü çalışmalara imza atmıştır. Ünlü romanı Stone Butch Blues (1993) Sevici Türküsü–Bir Sevicinin Romanı (Artshop yay., 2007) adıyla türkçeye çevrilmiş olan Feinberg uzun yıllar ABD’deki bir Marksist örgüt olan İşçilerin Dünya Partisi üyesi olmuştur. 2014’te hayatını kaybeden Feinberg’in bu yazısı ilk kez, 2007 yılında, LGBTQ+ ve komünizm üzerine yazıların yayımlandığı ‘Lavanta ve Kızıl’ başlıklı serinin 112. bölümünde yayımlandı.[1] Aşağıda Türkçe çevirisini bulacağınız Leslie Feinberg’in analizi bugün de önemini korumaya devam ediyor.

Sınıflı toplumların anaerkil komünal grupları alaşağı ettiği yerlerde, yeni patriyarkal aile modellerine uymayan cinsellikler, toplumsal cinsiyet ifadeleri ve bedenler yasalar aracılığıyla cezalandırıldı. Kan bağının erkekler yerine kadınlar tarafından aktarıldığı sınıf öncesi toplumlarda önemli rol oynayan kadınlar, patriyarkal egemen sınıfın yükselişiyle birlikte toplumdaki statülerini kaybettiler. Egemen sınıf bu süreçte zenginliğin yasalarla erkek varislere aktarılmasını güvence altına aldı. Bunun sonucu olarak, gen aktarımında annenin belirleyici oldugu görüş yerine, babanın egemen olduğu bir aile birimine bağımlılık zorunlu kılındı.

Egemen sınıflar zamanla güçlerini arttırdı ve komşuları komünal toplumları silah zoruyla devirerek topraklarını genişletti. Aynı egemen sınıflar, orduları aracılığıyla ele geçirdikleri yerlerde yaşayan halklara, kendi yasal kodlarını ve toplumsal düzenlerini dayattı. Avrupalı ​​yönetici sınıflar ise tüm dünyaya eşcinsel ilişki karşıtı yasaları ihraç etti ve bu vesileyle sömürge imparatorluklarını kurdu. Avrupa sömürgeciliği, eşcinsel ilişki ve cinsiyet/toplumsal cinsiyet farklılıklarına karşı yasaları uygularken Engizisyon terörüne başvurdu. Yerli toplumların hukuki düzenlerinin şiddet yoluyla ‘yeniden yapılandırılması’, akrabalık ilişkilerini, aile/topluluk örgütlenmelerini, cinsellikleri, toplumsal cinsiyet ve cinsiyet rollerini etkiledi. Sonuç olarak bu yeniden yapılandırma süreci köleleştirmeye, sömürüye, baskıya ve kâra hizmet etti.

Kuşatma altındaki yerli halklar farklı anlamlarda çeşitlilik arz ediyordu. Gay Amerikan Yerlileri Tarih Projesi’nin ilk çalışması olan 1988 tarihli ‘Ruhu Yaşamak’ adlı kitabında görülebileceği gibi, Kuzey Amerika kıtasında, Avrupa uluslarına kıyasla, çok daha fazla cinsiyet/toplumsal cinsiyet rolüne yer açmış 135 yerli halk vardı.

Yerli yazar Geceyarısı Güneşi (Anishinabe) denemelerinden birinde farklı yerli topluluklardaki cinsiyet/toplumsal cinsiyet sistemlerine dair tarihsel materyalist bir görüş sunar. “Kuzey Amerika Yerlilerinde Cinsiyet/Toplumsal Cinsiyet Sistemleri” başlıklı yazısında Anishinabe şöyle diyor:  “Sosyal ve özellikle cinsel yaşam, toplumun ekonomik örgütlenmesine içkindir ki bu örgütlenme, çeşitli kültürel formları da ortaya çıkarır. Toplumsal cinsiyetin ve cinselliğin kültürel inşası, cinsel işbölümü, geçim kaynakları, toplumsal ilişkiler ve kadın-erkek ilişkileri göz ardı edilmeden ele alınmalıdır. Bu bağlamda ideoloji keyfi ve münferit bir güç olarak görülmemelidir aksine ideolojinin kendisi uygun toplumsal formları, belirli bir üretim tarzına uygun davranışları ve bireyleri yeniden üretmeye ve sürdürmeye hizmet eder.

Leslie Feinberg, Boston Pride, 2006

Ebu Garip’in Kökenleri

Avrupa sömürgeciliği, MS.1500 civarında başlayan Portekiz yayılmacılığı ile, iç sömürgeciliği ve karşı devrimci engizisyonunu tüm dünyaya ihraç etti. Doğrudan sömürge yönetimi, üç yüz yıl sonra, 1857 yılında Britanya`nin Hindistan egemenliğiyle doruk noktasına ulaştı. Queer Miras 1551 yılı için şöyle bir raporda bulunmuş: Portekizli misyoner Papaz Pero Correia, Brezilya`daki yerli kadınlar arasında eşcinsel erotizmin oldukça yaygın olduğunu belirtir ve hatta daha önce görev yaptığı Afrika’daki eşcinsel erotizm kadar yaygın olduğunu iddia eder. Papaz Correia, Brezilyalı yerli kadınların silah taşıdıklarını ve kadınlarla evlendiklerini de aktarıyor. 1646 yılında Portekizli sömürge lordları, hemcinsler arası ilişkilenmeye karşı yasalarını, erkekleri olduğu kadar kadınları da içerecek şekilde genişletti. Verilen ceza, ise, kazıkta diri diri yakma idi.

1978’de Meksika’da kurulan Lambda Homoseksüel Kurtuluş Grubu’nun kurucu üyelerinden biri olan Max Mejía, İspanyol fatihlerin batı yarımküreye gelişiyle birlikte, eşcinselliğin doğaya karşı işlenen bir günah, ‘ruhun yozlaşması’ ve şeytanla ittifak olarak görülmeye başladığı bir söylemin inşa edildiğini yazıyor. Homoseksüellik, sıradan insanlar veya din insanları diye ayrım yapılmaksızın, her koşulda cezalandırılıyordu. Mejía sodomiyi özel bir Hint günahı olarak gören İspanyol fatihlerin, sodomitlerin (sodomiye başvuranların) peşlerine düştüklerini ve onları cezalandırdıklarını da aktarıyor. Mexico City San Lázaro’daki o akıllara kazınan auto-da-fé’de olduğu gibi, sodomitlerin kazıkta yakılması için adeta haçlı seferleri düzenlenmişti.

Vasco Núñez de Balboa, Panama’daki sömürge seferi sırasında kadın gibi giyinmiş erkekler gördüğünü ve onların Balboa sodomitleri olduğunu aktarıyor. Balboa’nun aktarımına göre, kralla birlikte kırk kişi köpeklerin önüne yem olarak atılmış. Bu da, ancak ve ancak, onurlu ve Katolik bir İspanyol fatihe yakışacak ‘güzel’ bir hareket olsa gerek! Küba’ya gelince, adadaki, İspanyol sömürge yetkilileri ‘sodomit’ olarak gördükleri kişileri hadım etti. İspanyollar ise Antilles ve Louisiana’yı işgal ettiğinde, kadın gibi giyinen ve toplumun saygı duyduğu erkeklerle karşılaştılar. Bu erkeklerin hermafrodit veya eşcinsel olduklarını düşünerek onları katlettiler. Zengin Hollandalı tüccarlara gelince, onlar da sodomiyi ve ‘doğal olarak görülmeyen cinsel suçları’ suç sayan Napolyon öncesi Roma-Hollanda ortak hukukunu, Endonezya’dan Güney Afrika’ya kadar, geniş bir coğrafyaya dayattılar. Hollandalı tüccarların 17. yüzyılda Afrika Burnu’na getirdikleri sömürge mevzuatı bugün hâlâ Namibya, Zimbabve ve Lesoto’daki yasaların temelini oluşturmaktadır.

Güneş Hiçbir Zaman İngiliz Sodomi Karşıtı Yasaları Üzerinde Batmadı

İngilizler, İrlanda halkına, erkekler arasındaki eşcinsel ilişkileri ölümle cezalandıran 1634 tarihli yasayı dayattı. 1885 tarihli İngiliz Labouchère Yasası ise feminen homoseksüel yazar Oscar Wilde’ı kürek cezasına mahkûm eden yasaydı. Hindistan, Malezya, Pakistan, Bangladeş, Myanmar, Singapur, Malezya ve Brunei’deki eşcinsel ilişkileri suç sayan yasaların baslığı da aynı; ‘Madde 377’. Çünkü yasayı yazan aynı sömürgeci güçtü: İngiltere. 

Sömürge tarafından hazırlanan mevzuat, yanıltıcı bir şekilde “Hint Ceza Kanunu” olarak adlandırılıyordu. Halbuki, Hindu hukuku, rızaya dayalı cinsel ilişkileri cezalandırmamıştı. Tarihçi Douglas Sanders’a göre 1860 yılına ait Hindistan Ceza Yasası’nın 377. maddesi, ‘doğadaki düzene karşı gelen cinsel ilişkileri’ suç haline getirmişti. İngilizler bu yasayı 1872’de Singapur, Penang ve Malacca’daki Boğazlar bölgesinde uygulamaya soktular. 19. yüzyılın sonlarında ise sözkonusu yasa Hong Kong, Fiji, Malay Yarımadası ve Burma’da da zorla yürürlüğe konuldu.

Korea Herald gazetesinde çalışan gazeteci Benjamin Jhoty, Asya’daki eşcinsellikler hakkında bilgi sunan utopia-asia.com‘dan alıntı yapıyor: “Asya’da, neredeyse baktığınız her yerde, birden fazla sayıda benzersiz eşcinsel geleneği görebilirsiniz. Kore, Singapur, Endonezya, Malezya ve Filipinler’de eşcinselliğin gerçek düşmanı, antik sömürge yasaları ve ‘dogal dünya’ kavramını çarpıtarak vatandaşlara zorbalık yapan homofobik Asya dışı dinlerdi.”

Tarihçi Sanders bu hüküm veya buna yakın birçok hükümün şu anda Hong Kong hariç Asya’daki tüm eski İngiliz kolonilerinde yürürlükte olduğunu aktarıyor. Sanders şöyle devam ediyor: “Sri Lanka, Seyşeller, ve Papua Yeni Gine’de yasalar Hindistan Ceza Yasası’nın 377.maddesinden ibareler içerse de başka madde numaraları ile adlandırılmıştır. Paralel ifadeler, Afrika’daki eski kolonilerin ceza kanunlarında da yer almaktadır. 

Tarihçiler Kevin Botha ve Edwin Cameron, Hollandalı ve İngiliz sömürgeci güçlerine ait hukuk sistemlerinin, boyun eğdirdikleri Afrika topluluklarının geleneksel yasalarını önemli ölçüde etkilediğini yazıyor. 1899 tarihli İngiliz “Queensland Ceza Kanunu” 19. yüzyılda Kuzey Nijerya’da kabul edildi ve 1916 yılında yürürlüğe giren tek tipleşmiş federal kodun temelini oluşturdu. Hindistan Ceza Kanunu Kenya, Uganda ve Tanzanya’da kullanılmıştı, ancak bu kanunlar daha sonra Nijerya ceza yasasını temel alarak hazırlanan taslaklarla değiştirildi. Sudan, Hindistan Ceza Kanununu kullandı. 1960’ta Kuzey Nijerya, Sudan yasa kodlarına dayanan ayrı bir ceza yasası çıkardı.” 

Benzer yasalar ‘İngiliz’ Honduras’i (günümüzde Belize), Jamaika, Anguilla, ‘İngiliz’ Virgin Adaları, Cayman Adaları, Montserrat, Bahamalar, Tobago, Turks ve Caicos Adaları ve St. Lucia’da da zor yoluyla uygulamaya konuldu. İngilizler 1892’de Kanada’ya, bir yıl sonra Yeni Zelanda’ya ve ilki 1788, ikincisi 1899 yılında olmak üzere Avustralya’ya ‘sodomi’ karşıtı yasaları empoze ettiler.

Navaho yerli halkından “İki Ruhlu” bir çift, 1866

Sömürgeleştirilmiş Kuzey Amerika’da İdamla Cezalandırılan Suçlar

Sivil haklar tarihçisi Tom Head şöyle açıklıyor: ‘İspanyol, Fransız, Hollandalı ve İngiliz sömürgeciler 17. yüzyılda Kuzey Amerika’ya yerleşmek için geldiklerinde, yanlarında çeşitli cinsel eylemleri yasaklayan yasaların bir kataloğunu getirmişlerdi’. Detaylı bir biçimde üzerinde çalışılmış yasaların amacı, tek eşli ve aynı ırklar arası yapılan heteroseksüel evliliği zorunlu bir kurum olarak uygulatmaktı. Bu kurumun dışında kalan her türlü cinsellik, yasalara göre cezalandırılacaktı. 

‘Sodomi’ karşıtı en eski yasal mevzuat 24 Mayıs 1610 tarihinde Virginia Kolonisi’nde kabul edildi. Kısa süre sonra tüm kolonilere ve ABD eyaletlerine yayıldı. Tarihçi John D’Emilio’a kulak verelim: “Sodomi bütün kolonilerde ölümle cezalandırılan bir suçtu ve bu dönemde, örneğin, en az beş erkek idam edilmişti. Sodomi, kadınlar arası müstehcenlik, kamusal alanda açık saçıklık ve diğer eşcinsel arzular kırbaç ve para cezasıyla cezalandırılıyordu”. 

Amerikan Devrimi’nden sonra eyaletler ceza yasalarını Aydınlanma felsefesi ruhuyla yeniden düzenlemelerine rağmen, sodomi karşıtı yasaların ve ‘doğaya karşı işlenen suçlar’ başlığını tasıyan eşcinsellik karşıtı yasaların revizyonu çok uzun süre sonra gerçekleşti. Örneğin Kuzey Carolina eyaleti 1869 yılına kadar sodomi için ölüm cezasını kaldırmadı. D’Emilio’dan aktarmaya devam ediyorum: “Thomas Jefferson, ölüm cezasının yerine hadımı önerdi. Ayrıca, yasama organları ve mahkemeler zamanla, yasa tüzüklerini, erkekler arası oral seksi ve kadınlar arası seksi kapsayacak şekilde genişletti.” 

Amerikan devleti, eşcinsellik karşıtı ve ırklararası evlilik karşıtı yasaları, iç sömürge haline getirdiği Afrika ve Amerikan yerli halklarına karşı bir silah olarak kullandi. 1898 yılında Amerikan emperyalistleri askeri üstünlükleri sayesinde, bahsi geçen ülkelerde eşcinsellik karşıtı ve ırklararası evlilik karşıtı yasaları vahşice uyguladılar. Amerika Birleşik Devletleri 1898 yılında Porto Riko’yu kolonileştirdi ve Kaliforniya eyaletinin eşcinsel ilişki karşıtı yasasının adeta bir kopyasını, Porto Riko’da uygulamaya soktu. Ve, son olarak, 1938 yılında Amerika egemenliğindeki Küba’da gay karşıtı bir  “kamusal görünürlük yasası” yürürlüğe girdi.

Çeviri: Şahika Karatepe

Kaynak: Western, colonizing rulers imposed anti-LGBTQ+ laws

Görsel: Meenakshi Jha Banerjee


[1] “Lavanta ve Kırmızı” serisinin tamamı https://www.workers.org/book/lavender-red/

adresinden ücretsiz olarak indirilebilir.