İmdat Freni

Yüzyılın Bir Kılavuzu: Troçki – Daniel Bensaïd

80 yıl önce Sovyetler Birliği’nin bir ajanı olan Ramon Mercader’in saldırısı sonucu, 21 Ağustos 1940’ta Ekim İhtilalinin lideri, Petrograd Sovyeti Başkanı, IV. Enternasyonal’in kurucusu Lev Troçki hayatını yitirdi. Gerek Troçki’nin eserlerinden alınma gerekse hayatına, kavgasına ve ölümüne ilişkin bir dizi yazıyla bu büyük devrimcinin mücadelelerinden ve günümüzün meydan okumaları açısından hala güncellik taşıyan teorik katkılarından kimi sekanslar sunuyoruz.

Bununla birlikte şunu da vurgulamak isteriz ki Troçki bizler için bir kült nesnesi olmaktan uzaktır, devrimci fikriyata ve pratiğe kazandırdıklarının yanı sıra eksiklikleri, hataları ve ikilemleri birlikte ele alınması gereken bir devrimcidir, bir insandır. Daniel Bensaïd’in de vurguladığı gibi o “sofuca bel bağlanacak bir referans ya da yegâne başvuru kaynağı” değildir: “Tersine, bizlerin görevi işçi hareketinin ve bu hareketin bağrındaki stratejik tartışmaların çoğulcu bir belleğini aktarmak olmalıdır. Troçki yine de bu manzara içinde ve bu tehlikeli geçitte vazgeçilmez bir dayanak noktası oluşturur”. 

İmdat Freni

Bu cinayet niçin işlenmiştir? Bu soruya cevap verebilmek için, Stalin’in kötülüğe eğilimli kişiliği bir kenara bırakılacak olursa, Troçki’nin son mücadelelerinden yola çıkmak gerekir yani umudun tükendiği bir evrede başlıca üç büyük mücadele sürdürdüğü Meksika döneminin tamamından.

Her şeyden önce, devrimle karşıdevrimin, Ekim 1917’nin başlangıç evresiyle Stalinci Termidor’un birbirine karıştırılması ihtimallerinin önüne geçmek ister. Bunu özellikle İkinci Moskova Duruşması sırasında Meksika’ya varır varmaz (Ocak 1937) örgütlediği Uluslararası Araştırma Komisyonu’yla gerçekleştirir. Komisyon başkanlığını Amerikalı filozof John Dewey üstlenmiştir. Beş yüz sayfalık belge çarpıtmanın, siyasi amalgamların düzeneğini yerle bir eder. İkinci mücadele, yabancı düşmanlığının azacağı, meselelerin sınıfsal özünün karartılacağı bir evrede yeni bir savaşa götüren olaylar silsilesinin anlaşılmasıdır. Son olarak, diğer ikisine bağlı üçüncü mücadele, yeni bir enternasyonalin kurulması mücadelesidir. Troçki’nin yalnızca devrimci Marksistlerin bir çatı altında toplanması olarak değil, anın görevlerine yönelik bir alet olarak tasavvur ettiği bu yeni enternasyonal 1938’de ilan edilse de, en az beş yıl öncesinde, Hitler’in Almanya’daki zaferinden itibaren tasarlanmıştır. Troçki işte bu çalışma içerisinde, o sırada kendisini “yeri doldurulmaz” görebilmiştir.

Robert Capa, Leon Trotsky, 1932

Yenilgiler Zamanı

Birinci Dünya Savaşı ertesinde gelişen olaylarla, İkinci Savaşın doğurabileceği gelişmeler arasında paralellik kurduğunda tahminlerinde yanılır. Hatanın gerisinde işçi hareketlerinin o sırada çok farklı durumlarda olması yatmaktadır. İkinci Dünya Savaşı’nda birçok etmen üst üste gelse de bunların arasında en önemli olanı kuşkusuz SSCB’de 1930’lu yıllarda gerçekleşen bürokratik karşıdevrimdir. Bu karşıdevrim işçi hareketinin tamamı üzerinde ve onun en devrimci bileşeni üzerinde bulaşıcı bir etkiye sahip olacaktır. En mükemmel örneğini birçok Fransız komünistinin Alman-Sovyet Paktı karşısında ne yapacağını bilemez hale gelmesinde bulan bir çeşit yanlışlıklar komedyası söz konusudur. Ancak Almanya’da Nazizmin, İtalya’da faşizmin zaferi, İspanya İç Savaşı’nda alınan yenilgi, İkinci Çin Devriminin ezilmesi gibi ağır yenilgiler de buna eklenir. Velhasıl kafamızda zorla canlandırabileceğimiz bir yığın toplumsal, moral ve hatta fiziki yenilgi. Ne var ki sonucun zaten baştan belli olduğu değerlendirmesiyle davranamayız hiçbir zaman.

Troçki’nin en büyük hatalarından biri, bu savaşın da tıpkı 1870 Fransız-Alman Savaşı’nın Fransa’daki Bonapartist rejimin ölüm fermanı olmuş olması gibi, kaçınılmaz biçimde Stalinizmin devrilmesi anlamına geleceğini hayal etmiş olmasıdır. 1945’te çelişkili veçheleriyle birlikte muzaffer Stalinizmin anı yaşanmaktadır. Bütün bunlar, Vassili Grossman’ın Yaşam ve Yazgı adlı kitabında Stalingrad Savaşı etrafında çok iyi gösterilmektedir. Orada, çarpışmalar boyunca toplumun uyandığı ve hatta bürokratik tahakkümden kısmen kurtulduğu görülmektedir. Ekim dinamiğinin yeniden canlanması hipotezini düşünmek mümkündür. 1920’li yıllardan bu yana geçip giden yirmi sene kısa bir aralıktır. Gelgelelim, Grossman’ın kitabının bundan sonra söylediğinin önünde durmak mümkün değildir. Stalin’i kurtaran, zafer olmuştur! Galip gelenlerden hesap sorulmaz. Bu dönemin anlaşılmasındaki büyük sorun işte budur.

Bunu teorik sonuçları önemlidir. Troçki, bürokratik totalitarizm eleştirisinde polisiye cebrin payını çok iyi saptamış olsa da Stalinci rejim tarafından karşılığında ağır bir bedel ödenerek de olsa yönetilen muazzam dinamiğe bağlı toplumsal uzlaşmayı küçümser. Bu yeniden ele alınmayı hak eden anlaşılması güç bir husustur.

Şimdi, savaştan sonra tarafların özgür sorumlulukları söz konusudur. Dünyanın paylaşımı –Avrupa’nın elde mavi kalem paylaşıldığı Stalin-Churchill buluşması– çerçevesinde Fransa’da kısmen zayıflamış güçlerle, buna karşın daha da çok İtalya’da ve Yunanistan’da önemli veya ön-devrimci toplumsal patlamalar olmuştur. İşte burada içtenlikle ihanetten, toplumsal hareketlerin aygıtların çıkarlarına tabi kılınmasından bahsetmek mümkündür. Bu otomatik biçimde muzaffer bir devrim anlamına gelmemekle birlikte, su götürmez biçimde farklı bir işçi hareketi gelişme dinamiği ve siyasi kültürü demektir. Bu ise başka imkânlara kapı açar. Yine de FKP Genel Sekreteri Maurice Thorez’in ünlü “bir grevi sona erdirmeyi bilmek lazım” sözünü ya da İtalyan KP’sinin Togliatti’ye suikast düzenlendiği sıradaki tavrını hatırlatmak gerekir. Ama en kötüsü ve en acıklısı İspanyol Devrimi’nin yenilgisiyle, Yunan Direnişi ve Devriminin silahsızlandırılması olmuştur. Ardından Balkan Federasyonu projesinin Stalin ve şürekâsı tarafından veto edilmesi gelir. Oysa bu Balkanlardaki milliyetler sorununa getirilebilecek yegâne siyasi çözümdür. Ve bugün dahi öyle olmaya devam eder.

Zorunlu olan ile Mümkün olan

Sonuç olarak, Troçki’nin trajik yazgısı zorunlu olan ile mümkün olan arasındaki gerilimi, çürüyen bir kapitalizmin sonuçlarına cevap getiren toplumsal dönüşümle o anın imkanları arasındaki gerilimi örnekler. Bunu Marx’ın mektuplaşmalarını okuyarak bulmak mümkündür. Teorik ve stratejik katkısına gelince; kayda değer bir katkı söz konusudur. Özellikle de 1905’ten itibaren Rusya’dan başlayarak toplumların eşitsiz ve bileşik gelişmelerinin analizinde ya da emperyalizmin cari biçimlenişlerinin kavranmasında. Ama bir alan vardır ki, bu alanda eksikliklerine rağmen Troçki’nin yerini doldurmak olanaksızdır. Bu, o dönemde ilk kez karşılaşılan ve zorlukla kavranabilir olan Stalinci karşıdevrim olgusunun çözümlenmesidir. Troçki bu bakımdan bir kılavuzdur. Bu onun sofuca bel bağlanacak bir referans ya da yegâne başvuru kaynağı olduğu anlamına gelmez. Tersine, bizlerin görevi işçi hareketinin ve bu hareketin bağrındaki stratejik tartışmaların çoğulcu bir belleğini aktarmak olmalıdır. Troçki yine de bu manzara içinde ve bu tehlikeli geçitte vazgeçilmez bir dayanak noktası oluşturur. 

Çeviren: Osman S. Binatlı

Kaynak: Rouge 20 Ağustos 2000