İmdat Freni

“Son İnsanların İlk Kuşağıyız” – Günther Anders

Burada 1960 tarihli “Sonun Zamanı” başlıklı metninden bir kesit aktardığımız Günther Anders’in (1902-1992) çalışmaları, özellikle Hiroşima ve Nagazaki bombardımanlarının yaşanmasının ardından insanlığın topyekûn imhasının mümkün olduğu koşullarda insanın durumunu kavramaya, bu durumu analiz edebilmek için gerekli kavramları icat etmeya ve Hiroşima sonrasının Marksist esinli felsefesinin temellerini atmaya odaklanır. Bugün Covid-19 felaketiyle karşı karşıya kaldığımız ve “sonluluk” bilincinin kendini mecburen bizlere dayattığı koşullarda Günther Anders’in felsefi akıl yürütmesini ve çıkarsamalarını önemsemek durumundayız. Anders’in temel çalışması İnsanlığın Eskimişliği’nin iki cildi de Türkçeye kazandırılmış durumda (İthaki yayınları çeviri: Herdem Belen, Hüseyin Ertürk, 2017 ve 2018). Günther Anders’in geniş bir değerlendirmesi için Bkz. Uraz Aydın, “Nükleer Kıyamet ve Negatif Ütopya: Günther Anders’in Apokaliptik Marksizmi”; Ayrıca yine Anders’in geç dönem önemli metinlerinden biri olan Çernobil İçin 10 Tez’e de bakılabilir. 

Varlığımız her daim geçici olmuştur fakat bugün faniliğimiz katmerlenmiş halde: “bir intermezzo’nun içindeki intermezzo’larız”.

Bugünden itibaren “intermezzo” sözcüğü yalnızca belirli bir tarihsel varoluş biçimini ifade etmiyor, yalnızca iki olay arasında yer alan bir olaya veya iki tarihsel çağ arasında yer alan bir tarihsel çağa işaret etmiyor; bundan böyle Tarih’in akışının içinde meydana gelen o aralıkları ifade etmiyor sadece. Tarih’in hangi kesiti bugün bir aralık sayılmaz ki? Çünkü bugün Tarih (kendisinin bir parçasıymışçasına) nihai, biricik ve dolayısıyla bireysel bir hadiseye indirgenme tehdidiyle karşı karşıya; böylece “intermezzo” Tarih’in kendi durumunu tarif etmek için elverişli hale geliyor.

Eskiden üzerinde “bir varmış bir yokmuş” sözcüklerinin kazınmış olduğu kapılar vardı. Ama bu yazı her zaman belirli bazı dönemlere, halklara veya insanlara göndermede bulunuyordu. Ve yalnızca bu türden belirli dönemlerin, halkların veya insanların geçip gitmesine izin verildi; her daim geriye bu yazıyı okuyacak canlıların kalması, kapının eşiğinden geçtikten sonra geriye göz atabilecek insanlar kalması sağlandı.

Günther Anders

Namevcut-varlıktan [yok-varlıktan] her zaman bahsedilmiştir ancak söz konusu olan varlığın alanındaki bir namevcut-varlıktı. Bu namevcut-varlıktan bahsedecek varlıklar olmuştur her zaman. “Bizler için bir namevcut-varlık”, “insanın hizmetinde bir namevcut-varlık” söz konusu olmuştur her zaman.

Şimdiyse bu “bizler için namevcut-varlık” dönemi sona ermiştir. Bundan böyle karşımızda bulunan bir “hiç kimse için namevcut-varlık”tır. Artık “bir varmış bir yokmuş” yazısını okuma şansına kimse sahip olamayacaktır. Ve hiçbir masal anlatıcısı insanlığın peri masallarına has varoluşunu ifade etmek için bu formülü kullanamayacaktır. Çünkü bizleri bekleyen mezarlıkta yatacak merhumlar arkalarında kimseyi bırakmayacaktır.

Şimdi imgesel olmayan şekilde anlatalım: Tarih’in içinde gerçekleşen hadiselerden farklı olarak Tarih’in kendisinin kimse tarafından hatırlanmayacağı ve sonrasına aktarılamayacağı onun bütünlüğünün (totalitesinin) “özünde” yatmaktadır. Onun namevcut-varlığı “hakiki bir namevcut-varlık” olacaktır; öylesine kütlesel bir hiçliğin namevcut-varlığı olacaktır ki, onunla karşılaştırılabilseydi bugüne dek “namevcut-varlık” adıyla sözü edilen her şey varlığın hoş bir varyantı etkisi yaratmış olurdu. “Yaratmış olurdu” diyorum çünkü bu namevcut-varlığın hiç kimse için var olması ve kimse tarafından önceki namevcut-varlıkla karşılaştırılamıyor olması onun “özünde” yatacaktır.

Eğer önceleri namevcut-varlık olarak kabul edilen ile bugün bizleri tehdit eden “hakiki namevcut-varlık” arasındaki bir karşılaştırma yapmak mümkün olursa bu herhalde yalnızca bizim kuşağımız tarafından yapılabilir. Çünkü bizler son insanların ilk kuşağıyız. Önceki kuşaklar bu karşılaştırmayı yapamazdı çünkü bu farklılık insanlığın görsel alanına daha önce giremezdi. Gelecek kuşakların ise (belki de) bunu yapma imkânı olmaz çünkü (belki de) son insanların ikinci veya üçüncü kuşağı olmayacaktır (…).

Çeviri: Uraz Aydın