Federal Almanya Cumhuriyeti Şansölyesi Angela Merkel’in 24 Ocak 2020’de, cumhurbaşkanı Erdoğan’la Türkiye’de yapacağı görüşmelerin temel konularından birinin de AB-Türkiye Mülteci Geri Kabul Anlaşması ve mültecilerin durumu olacağı duyuruldu.
2015’te yine Merkel ile Erdoğan’ın inisiyatifinde ve önderliğinde başlayan görüşmelerin sonunda 2016 yılında Türkiye ile Avrupa Birliğinin 28 ülkesi arasında imzalanan Türkiye –AB Geri Kabul Anlaşması, Türkiye’ye vize serbestisi, 6 milyar Euro mali destek ve Gümrük Birliği Anlaşmasının yenilenmesi karşılığında, Avrupa’ya ulaşan mültecilerden sığınma başvuruları reddedilenlerin Türkiye’ye geri gönderilmesini öngörüyordu. Temel insan haklarını ve milyonlarca mültecinin hayatını pazarlık konusu haline getiren bu anlaşma, imzalandığı dönemde de insan hakları örgütlerinin ve hatta Birleşmiş Milletlerin eleştirisini almıştı. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, Mart 2016’da anlaşmanın imzasının hemen ardından yaptığı açıklamada, bu anlaşmanın insan haklarını ihlal ettiğini belirterek, “herhangi bir yabancının, başka bir üçüncü ülkeye koşulsuz gönderilmesini öngören bir anlaşma, uluslararası insan hakları hukukuna da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine de aykırıdır” demişti.
Bu anlaşma sebebiyle Türkiye’de yaşayan binlerce göçmen herhangi bir statüsü olmadan, mültecilik hakkı tanınmadan güvencesiz koşullarda ve sınır dışı edilme tehdidiyle yaşamaya mahkûm ediliyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti, tarafı olduğu anlaşmayı kendi iktidarını pekiştirmek üzere her uluslararası diplomatik krizde bir koz olarak kullanmaktan geri durmuyor ve iç politikada ise göçmen avına çıkıp uluslararası hukuka aykırı bir biçimde göçmenleri sınır dışı ediyor. Avrupa Birliği ise, sorumluluğu kendi sınırları dışına atıyor ve Türkiye’de göçmenlerin yaşadığı hak ihlallerini ve güvencesizliği görmezden gelerek temel insan haklarından mahrum bırakılan milyonlarca insanı kaderine terk ediyor.
Hepimizin bildiği üzere kendilerine güvenli bir sığınak arayan ve daha iyi bir hayat kurmak isteyen yüzbinlerce göçmen her yıl, hayatlarını tehlikeye atarak Ege kıyılarından Avrupa’ya varmaya çalışmakta, özellikle de Türkiye’de göçmenlere yönelik baskıların arttığı dönemlerde hem geçişler hem bu yollarda hayatını kaybeden insanların sayısı da artmaktadır. Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan istatistiklere göre, sırf Eylül 2019’da 12 000 kişi yaşamlarını tehlikeye atarak Yunanistan’a varmaya çalıştı. Bu sayı bir önceki yılki sayının iki katıdır. Ocak ve Haziran 2019 tarihleri arasında ise, 555 göçmen Akdeniz ve Ege Denizini geçmeye çalışırken yaşamını yitirdi.
Almanya’nın, dünyanın en büyük dördüncü silah ihracatçı ülkesi olarak, dünyada süren çatışmalarda önemli bir payı ve ekonomik kazancı bulunmaktadır. Buna rağmen Angela Merkel, Suriye’deki çatışmalardan kaçan insanlara kapıları kapatmayı bir müzakere konusu olarak görebilmektedir. 24 Ocak’ta konuyu görüşmek için yeniden bir araya gelerek, milyonlarca insanın hayatını, para ve çeşitli imtiyazlar karşılığı pazarlık konusu edecek olan Almanya ve Türkiye devlet başkanlarının, milyonlarca göçmenin hayatlarını kapalı kapılar ardında pazarlık konusu etmeye hakları yoktur.
Birlikte Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi olarak, insanların hayatlarının ve temel insan haklarının pazarlık konusu edilmesine karşı çıkıyor ve herkesi göçmenlerle dayanışmaya çağırıyoruz.
Sınırlar açılsın, mültecilik hakkı tanınsın.
Birlikte Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi