İmdat Freni

“Ben İnsan Değilim, Ben Hayvan Değilim; Ben Bir Kargo Kuryesiyim”

Adım Adem, soyadım Ademoğlu[1]. Dünyaca ünlü bir kurye firmasında kurye olarak çalışıyorum. Mesleğimde 20 yılı geride bıraktım. Askerden sonra bu işi bulunca hemen üstüne atladım. Mahalledeki bakkal Hamdi’nin yeğeni de burada şoför olarak çalışıyormuş. Sağ olsun, o vesile oldu burada çalışmama. İstanbul’un her ilçesinde görev yaptım; Bağcılar, Eminönü, Kadıköy, Beyoğlu, Şişli, Adalar, Üsküdar, Pendik… İstanbul’un 20 yılda nasıl değiştiğinin de şahidiyim.

20 yılda binlerce insanla muhatap oldum, binlerce kapris çektim, binlerce koli taşıdım. Teşekkür de ettiler, azarladılar da, can da kurtardım, insan da üzdüm. 11 Eylül saldırısından sonra dünyanın artık eskisi gibi olmayacağını söylemişti HUB[2] müdürü Cezmi Bey. Doğruydu, havacılık camiası ciddi bir krize girmişti. Binlerce uçak iptal oldu, binlerce yolcu uçmaktan vazgeçti. Bizim işler de düştü o aralar.. neyse, konumuz bu değil, konumuz başka..

Mahmut Mahmutoğlu’nun şirketiydi burası. Daha sonra gavurluktan bir şirket gelip ortak olmuş. Biz tabii sendika bilmezken, burası sendikalaştı. Çok zor süreçler atlattık. maaşları yarım yarım alırken, maaşları sendika aracılığıyla müzakere ettiğimiz günlere geldik: Yemek kartımız, sosyal haklarımız, yakacak yardımımız oldu.

Hiç unutmuyorum, Çinli bir Müşteri, Çin’deki tanıdığına maske gönderecekmiş. Düşünün, Çin’de maske kalmamış, buralardan gönderiyor! Hey benim büyük ülkem, kıymetini bilmeyenler utansın!  Ama bende yalan yoktur! Böceğe bakar gibi bakmıştım, korkmuştum kadını görünce. Kadın da, güzel Türkçesiyle “Bana herkes böcek gibi bakıyor. Ben virüs taşımıyorum, neden böyle oluyor ki?” diye serzenişte bulunmuştu. 2 ay sonra bana da böcek gibi bakacaklarını nereden bilebilirdim?

İlk Corona vakası görüldüğünde hepimizi transfer merkezinin önüne topladılar ve İSİG uzmanı bize eğitim verdi. Bu namussuz virüs kargodan bulaşmıyormuş. Biraz rahatladım.

Refet: Dursun! Annengil geldi demek umreden, gözünüz aydın!

Dursun: Sağ olasın Refet! Çoluk çocuk dün toplattık, anamın evinin önünde 1 tane besili koç kurban ettik. Teyzemgiller, Amcamgiller, İmamgiller hepsi geldiler.

Fakire fukaraya dağıttık eti.

Refet: İyi yaptın Dursun. Allah hayrınızı kabul etmiş.

Dursun’un sülale köpek sürüsü kadar çoktur! Eyvah eyvah, anası virüs kapmış olmasa bari. İSİG uzmanı hepimize, önerilerde bulundu. Akla ve mantığa yatkın şeyler söyledi. Daha sonra genel müdür aldı sazı eline, bizim ne kadar kıymetli işler yaptığımızı, ne kadar önemli olduğumuzu anlatmaya başladı.

İlk Corona virüs vakası Sağlık Bakanı Fahrettin Koca tarafından dün duyuruldu. Henüz kaygılı değilim. 30 kişi servislere doluştuk ve aktarma merkezine doğru yoldayız. herkesin dilinde Corona virüs var. Günde 100 paket  topluyor, 60 uğrama yapıyor, 100 paket de dağıtıyorum. Yaklaşık 200 insanla da temas ettiğimi düşünürsek, risk bir hayli fazla gözüküyor. Servisten indik ve merkeze doğru yürümeye başladık.

HUB müdürü Cezmi Bey hepimizle konuşacağını söyledi. Konuşmasında panik olmamamızı söyledi, virüsün gripten daha öldürücü olmadığından bahsetti. Devletin bütün imkanları ile seferber olduğunu, dünyadaki bütün salgınlar gibi bunun da kontrol altına alınacağını anlattı. Daha önce Veba bile kontrol altına alınmış! Hepimiz arabalarımıza bindik ve dağıtıma çıktık. Benim araçta 50 tane Çin’den gelen paket olduğunu görünce eldivenlerimi yanıma aldım. Allah korusun!

Sağlık Bakanı vakaların arttığını, bütün temaslıların izlendiğini ve izole edildiğini belirtti. Öyle olduğunu umuyorum. Paketleri dağıtmak için uğradığım şirket sahipleri, salgın arttığı takdirde işlerinin olumsuz etkileneceğini söyledi. Doğruydu, iş olacak para kazanacaklar ki, işçilerin maaşları da ödenecekti. Vurgulu bir teşekkür ettiler, çay ve kahve ikram ettiler. Biz olmasak ihracatın hali ne olacaktı? İkinci uğramamda Nazif LTD şirketine 10 paket bıraktım, ihracat için 10 paket aldım. Güvenlik görevlisi, “Gardaş bu Corona gençlere bir şey yapmıyormuş! Korkmaya gerek yok. İhtiyarlar düşünsün” dedi ve gevrek gevrek güldü. Evdeki annem babam geldi aklıma. Ya bu gevrek gevrek gülen adamdan bir virüs kaparsam? Bakan dememiş miydi, “Hastanelerin kapasitesinin zorlanmaması bizim için çok önemli. İspanya’daki görüntüleri burada yaşamayalım”.

Şirket, kuryelere eldiven ve maske vermeye karar verdi. Bizi temastan koruyacak herhangi adım henüz atılmadı. Müşterilere paketleri aşağıya bırakın diye herhangi bir bildirimde bulunmadılar. Belki bu şekilde biraz olsun temastan kaçınabilirdik. Bizim meslekte ne kadar kaçınabileceğin de ayrı bir tartışma konusu. Akdeniz insanı kardeşim! Dokunmadan olmuyor! Eldivenin yanına maske de vermeye karar verdiler.. Bizim şirkette sendikanın olması bizim için büyük avantaj. Adamlar en azından arıyorlar, soruyorlar. Yalnız transfer merkezinde personel azaltmaya başladılar. Yıllık izni olan personellerin yıllık izinleri eritilmeye başlandı. Zorla izin kullandırıyorlar. Ancak ithalat yükünün yoğun olduğu günlerde az personel ile çok zorlanıyorlar. Paketleri elleçlemek bile bir zulüm olmaya başladı. HUB müdürü Cezmi Bey aradılar. Bahçelievler kuryesi yıllık izne gönderilmiş. Onun bölgesine de ben bakacağım.

Hem Bahçelievler hem de Cevizlibağ bölgesinde aynı anda çalışmak zorlamaya başladı. Aklımda çocuklarım ve yaşlı annem ve babam var. Kendimi düşünüyorsam şerefsizim! Ya onlara bulaşırsa ne yapacağım? Artık paketleri uzaktan vermeye çalışıyorum. Bu sefer müşteriler kızmaya ve bozulmaya başladı: “Virüslüymüşüm gibi davranma bana! 10 gündür evdeyim!” diyorlar. Oysa operasyon müdürümüz daha yeni yurtdışından geldi… O hiç izole olmadı. Sürekli burnunu çekip de durdu. Umarım ondan bir gol yemem. Adam beni yanına çağırıp 10 dakika konuştu. İnanılır gibi değil.

Az önce Cezmi Bey aradı, müşterilerin bazıları şirketi arayıp, “Kuryeler maske ve eldiven taksın” demiş. Peki ben takayım da, sen takıyor musun?  Bana virüslüymüşüm gibi davranıyorsun, ama sen bu toplumdan izole misin? Çinli müşteriye ben de böyle yapmıştım. onun içeride olduğunu gördüğüm gibi hemen dışarı çıkmıştım. Gördün mü Adem, ne etkiysen onu biçiyorsun. Sadece bizi önlem almaya davet etmek de nedir? Sen hiç bir önlem almıyorsun ama bana virüslü gibi davranıyorsun. Paketi aldırmak için beni yukarı çıkartıyorsun. En azından paketleri aşağıya bıraktır, kapı önüne koyarsın.

Bugün tam 100 tane paket dağıttım, 100 tane paket aldım. Önümüzdeki günlerde işlerin düşeceği kesin. Şirketler yavaş yavaş kepenk indirmeye başlamış.

Dağıttığımız kargoların envanterini çıkardım bugün. Bu salgın zamanında acaba insanlar ne alıyor diye ciddi ciddi düşünmeye başladım.

1) Hüseyin Bey Sokak – 1 adet prezervatif ve kayganlaştırıcı. Bunlara ihtiyacınız varsa neden marketten almıyorsunuz? Neden bize fazla iş yükü bindiriyorsunuz? Neyse, size kolay gelsin. Bol şans.

2) Numeyiş Sokak – Siyah marka pantolon ve gömlek. Siparişi veren delikanlı “Abi biz de sipariş vermezsek, siz aç kalırsınız bee!” dedi. Çocuğum yaşındaydı, çocuğumdan utandım.

3) Emre Sokak – Kütüphane. Ne lazımdı acaba bu salgında kütüphane? Yerde dursa ne olurdu kitaplara? Tam 6 kat yukarı çıkardım. “Nerde kaldın kardeşim? İlla müşteri hizmetlerini mi aramam lazım?” diyerek yüzüme çemkirdi. İsmimi aldı, “Nüfus cüzdanımı da vereyim mi?” dedim. “Seni şikayet edeceğim!” dedi.

4) Aydın Sokak – Yaşlı bir teyze kedisine mama, kendi için de çamaşır deterjanı almış. Paketi teslim ederken, “Kusura kalma yavrum. Bacaklarımda platin var; 3 kat çıkaramıyorum” dedi. Teyzemin kibarlığına kurban olurum.

5) Ülkü Sokak – Murat isimli huysuz bir ihtiyara denk geldim. Torununun doğum günü için oyun konsolu sipariş etmiş. Müşteri hizmetlerinden aradılar, müdür yalvardı ve paketi teslim etmemi rica etti. Bu paket geç kalsaymış beni işten kovduracakmış. Ailemi düşündüm ve sustum.. Babamın ilaç masrafları var, diyalizde… Çocuk 1 gün geç alsa ne olur şu konsolu?

6)  Keten Sokak: Youtuber şımarık kız makyaj malzemeleri sipariş etmiş. Eğer bugün videoyu koyamazsa para alamazmış. Bizim yüzümüzden rezil olacakmış. Oysa çok yoruldum, salgından çok korkuyorum. Umuyorum, hastalanmayacağım. En çok karımı ve çocuklarımı düşünüyorum. Anam ne yapar bensiz, babam diyaliz hastası…

7) Nurten Sokak: Halı sipariş etmiş. Eşek ölüsü gibi ağırdı. Eski bir Rum apartmanının 5’inci katına çıkmak zorunda kaldım.  Şu ana kadar yaşlı teyzenin kedisinin kumu ve deterjan dışında önemli hiç bir şey dağıtmadım. Ne maske, ne siperlik, ne dezenfektan, ne sabun… Kurye arkadaşlarımın bazıları temizlik malzemesi dağıtmışlar.

8) Bahçelievler’de yemek yeme fırsatı buldum. Telefon çaldı. Bir tane adam genel müdüre şikayet etmiş, paketi 3 gündür teslim edilemiyormuş. Gümrük işlemleri yeni bitmiş ama anlamıyor… Ben salgına yakalanmaktan çok korkuyorum! Küçükken zatürre olmuştum. Acaba ben risk grubunda mıyım? Neyse, o adamın paketini verdim. İçinde 1 adet çorap varmış, numuneymiş, üretim için sipariş etmiş. Diğer kurye firması daha hızlı getiriyormuş. “Bana ne! Verseydin öbür firmaya” diyemedim. Genel müdürün motivasyon videosu telefonuma düştü. “Çalışmak zorunda olan arkadaşlarım mutlaka gözlüklerini taksınlar.” diyerek konuşmaya başlamış.  Ben salgına yakalanmaktan çok korkuyorum. Bizim dağıtım yapmamız çok ama çok elzemmiş! Acaba sadece temizlik ve yaşam malzemeleri dışındaki kargolar kabul edilmese ne olur? Len Adem! İşine bak oğlum. Daha 5 uğraman var.

9) Kardanadam Sokak: Megafondan şirret bir ses geldi, Allah ömür versin, annemin sesine benziyor: “Sen maske taktın mı? Kapının önüne bırak çabuk! Ablacım, o pakete benden önce 20 kişinin eli değdi. Uçakların kargo bölümleri en pis yerlerden. Sana kolay gelsin…

Dağıtımların hepsi bitti, evime gitmeden önce telefonumdan Facebook’a girdim. Bir arkadaşım kargo işçilerinin marşını paylaşmış. Kendisiyle 1 Mayıs’ta tanıştım, fena çocuk değildir: “Almanya’da Jan Böhmermann isimli komedi program yapımcısı, yeni işçi sınıfının sömürüsüne karşı ancak bir yeni işçi marşı yapabiliriz diye kargo işçileriyle, bir işçi marşı uyarlaması yapmış. cidden de çok hoş olmuş”.

Marşı dinlemeye başladım…

Bir Kargo İşçisi


[1] Bu yazı başka bir kargo işçisinin hakiki deneyimlerinden yola çıkarak kaleme alınmıştır.

[2] Transfer merkezi