Masis Kürkçügil’in 2006’da Sosyalist Demokrasi için Yeniyol dergisinin 21. sayısında yayınlanan ve altmışlı yılların başından 12 Mart’a kadar, kendisinin de fiilen içinde bulunduğu sosyalist hareketin gelişimini programatik zemin, siyasal saflaşmalar ve işçi hareketiyle ilintisi bağlamında ele aldığı bu kapsamlı değerlendirmeyi bölümler halinde İmdat Freni okurlarının ilgisine sunuyoruz. Bir önceki bölüme şuradan ulaşabilirsiniz.
Devralınan Miras
TİP’in kuruluşu veya bir yıl sonra Mehmet Ali Aybar’a teslim edilmesiyle başlansa da önceki dönemlerden edinilen bir miras var. Ancak bu mirasın herhangi bir kitlesel karşılığı bulunmamakta. TKP ve onun dışında veya çevresinde gelişen solun toplamının encamı 1951-52 tutuklamalarında belli olmuştur. Bundan sonraki tek açık girişim olan Vatan Partisi ise daha da sınırlı bir çevreye hitap etmiştir. Dolayısıyla miras ne kadarsa o kadar ancak düşünsel düzeyde geçerlidir. Bunun bir diğer anlamı TİP’in kuruluşunda, işçi sınıfı içinde kendi bayrağı altında bir mücadele deneyimine sahip bir kesimin olmaması, kuruculardan da anlaşılacağı üzere bir tür sendikalist eğilimin siyasallaşmasıyla sınırlı kalındığıdır, yani sınıfın siyasallaşması değil sendikacıların siyasete merak sarması söz konusudur.
Solun zihniyet dünyası ise esas olarak sosyal adalet ile sosyalizm arasında sıkışmıştır. Sosyalizme popülerlik kazandırma kaygısının yanı sıra, örneğin Aybar’ın Demokrat Parti listesinden bağımsız aday olmasının da gösterdiği üzere İnönü’cü olmayan ancak Kemalizm’in bir tür ilericilik olarak nitelendirildiği hatta yer yer anti-emperyalist ve de anti-kapitalist olarak kabul edildiği bir zihniyettir bu. DP’nin kuruluş aşamasında kendini CHP’nin solunda gördüğü kesin. Bazı TKP’lilerin Zeki Baştımar’ın izniyle DP’ye girdiği söylenir (Mihri Belli ise Şefik Hüsnü’nün DP’nin geleceğini önceden gördüğünü belirtmekte).
Kemalizmin sosyalizm yolunda hayırlı bir adım olduğuna dair görüşlerin, genel olarak altmışlı yıllardaki cuntacılara veya asker sivil aydın zümre ile teşrikimesaiye meraklı kesimlere yakıştırılmasına karşın Behice Boran gibi Marksizm konusunda Aybar’a göre daha ortodoks kabul edilen birinin de benzer bir görüşe sahip olması kayda değer[1].
1960 darbesinden sonra farklı kanallardan öne çıkan eskilerin üçünün de (Dr. Hikmet, Belli ve Aybar) birer risale/çağrı ile darbecilere yol yordam göstermeye yeltendikleri hatırlanırsa Aybar dahil olmak üzere aşağıdan olmaktan ziyade yukarıdan bir gelişme umudunun ancak ve ancak taşındığı söylenebilir. Aybar’ın sonraki gelişimine ters gibi gözükse de bu yukarıdan ve devletlu sosyalizm türü bilindiği gibi aslında Marx’a değil Ferdinand Lassalle’a aittir. Yani yukardan, devlete akıl fikir vererek kazanımlar elde etme…
[1]Mehmet Ali Aybar Mustafa Kemal’den uzun alıntılarla şu sonuca varmaktadır: “Tüm bu sözler fikir alanında solculuktur. Bu yolda izlenecek politika, sol bir politikadır… emperyalizm ve kapitalizmle savaşmayı ulusça kurtuluşumuz için şart sayan…” (TİP Tarihi, cilt I, s.138). Daha açıkçası “Kemalizm, emperyalizme, kapitalizme karşı bir ideoloji…”
Dolayısıyla dönemin Kemalistleri gibi kaybolmuş bir altın çağın bulunmasına yönelik olmasa da zihnen bir kopuşu değil kesintiye uğramış bir gelişmeyi yeniden başlatma perspektifi söz konusudur.
Behice Boran, 1968’de yayınlanan Türkiye ve Sosyalizm Sorunları kitabında: “Kurtuluş Savaşı yıllarında ve hemen sonraki devrede aşağı yukarı Atatürk’ün ölümüne kadar, yönetici kadro, emperyalizme –dolayısıyla kapitalizme– ve merkeziyetçi bir derebeylik niteliğindeki Osmanlı yönetimine ve geleneksel toplum düzenine karşı verdiği mücadele sonucunda, varabileceği en ileri ideolojik noktaya vararak devrimcilik, halkçılık, sonra da lâiklik, devletçilik ilkelerini ortaya attı. Bu ilkeler, kavramların gerçek anlamları incelenip tespit edilerek, birbiriyle ilişkin olarak sistemleştirilebilseydi, sosyalizme varacak bir ideolojik çerçeve meydana gelirdi.” s. 21; Ancak bundan bir yıl sonra Emekdergisinde “Bürokrasi Üzerine Tartışmalar” yazısında Behice Boran hem Avcıoğlu hem de Aybar hem İdris Küçükömer’le arasına bir mesafe koyarak, Kemalizm’den “o şartlarda ilerici ve devrimci hareketler” diye bahsederek bir sınırlamada bulunur. -16 Haziran 1969.