İmdat Freni

Altmışlarda Sosyalist Hareketin Oluşumu-V: TİP’in Kuruluşu – Masis Kürkçügil

Masis Kürkçügil’in 2006’da kaleme almış olduğu ve altmışlı yılların başından 12 Mart’a kadar, kendisinin de fiilen içinde bulunduğu sosyalist hareketin gelişimini programatik zemin, siyasal saflaşmalar ve işçi hareketiyle ilintisi bağlamında ele aldığı bu kapsamlı değerlendirmeyi bölümler halinde İmdat Freni okurlarının ilgisine sunuyoruz. Önceki bölüme şuradan ulaşabilirsiniz.

27 Mayıs sonrasında solun yeniden şekillenmesinde, geçmişten devraldığı miras oldukça eşitsizdir. TKP geleneksel önderi Şefik Hüsnü’yü kaybetmiştir, merkezi denebilecek herhangi bir yapılanma söz konusu değildir. Bu kesimden gelen Dr. Hikmet ve Mihri Belli ayrı ayrı birtakım fazla yankı uyandırmayacak yayın faaliyetlerine girişir. Doğan Avcıoğlu’nun önderliğini yaptığı ve başlangıçta oldukça geniş –dolayısıyla oldukça belirsiz– kesimleri içeren YÖN girişimi ise altmışlı yıllarda siyasal tartışmaların odağı haline gelir. Ancak soldaki örgütsel gelişme sendikacıların TİP’i kurmalarıyla, bambaşka bir seyir izler. Dönemin ve toplumun tarihinin en büyük hamlesini oluşturur.

TİP’in oluşumunu 27 Mayıs veya 61 Anayasası’na veya onun sağladığı “nisbi özgürlük ortamı”na bağlamaya meraklı olanlar varsa da kurucularının sendikacı olması esas olarak işçi hareketinin dinamiğine bakılmasını gerektirmekte. Şu veya bu şekilde ellili yılların sonlarında muhalefet tarafından da dile getirilen, ancak daha önceden de sendikacıların kafasında olan grev ve toplu sözleşme hakkının sağlanması yönündeki vaatler yeni yönetim tarafından da (MBK) yerine getirilmedi[1].

Bunun üzerine ancak on beş yıl sonra 1 Mayıs’larda görülecek kalabalıkla mukayese edilebilecek bir katılımın sağlandığı Saraçhane mitingi yapıldı (31.12.1961). İstanbul Sendikalar Birliği’nin düzenlediği bu mitingin rakam ve talepleri mütevazı görülebilir (gerçi şimdi hayal gözükmekte), ancak toplumun tarihindeki ilk büyük işçi mitingi olarak ele alındığında özel bir anlam ifade edebilir (Elinde Türk bayrağı dev bir işçi resmi “Bizim de sözümüz var!”) Bu mitingin içeriğinin siyaseten dikkate alındığında oraya kitlenin İstanbul Sendikalar Birliği tarafından toplandığı ve bu birliğin önemli simalarının da daha sonra TİP kurucusu olacağı atlanmamalı. Ancak bu sendikacıların dünya görüşünün bir siyasal bilinçten ziyade sendikal bilincin yetersizliğini yaşamaktan sınıfsal bilince yöneliş arasında bulunduğu söylenebilir. Parti felç olduğunda Aybar’dan önce kapısının çalınması düşünülen isimlerden birinin Z.F. Fındıkoğlu gibi bir sağcı profesör olması bile arayışın ne kadar belirsiz olduğunun bir göstergesidir. 

27 Mayıs sonrasında öne çıkacak olan işçi hareketi ve sosyalist hareket konusunda herhangi bir belirti bulunmamaktadır. Namlı ve de gedikli sosyalistler büyük miktarda bir kenarda veya henüz sürgün dönüşündedirler. CHP muhalefetine karşı DP iktidarının baskılarıyla hızlanan siyasallaşmada sosyalist solun esamisi bile okunmamıştır. 27 Mayıs’ın akabinde kimi solcular fırsatı değerlendirip risale ve dergi yayınına girişseler de gelişmelerin kıyısındadırlar.

Aybar nasıl da bir-iki avukatla hayali bir işe girişip sendikacıların bir işçi partisi kurmakta olduklarını öğrendiklerinde kendi tasarımlarından vazgeçtiklerini anlatır[2]

Aybar, Kasım 1960’da Cemal Gürsel’e gönderdiği bir mektubu bir ay sonra Ankara’da bir basın toplantısıyla açıklar. Gürsel, komünist partiyi uygun görmese de sosyalist bir partinin kuruluşuna hayır dememektedir. Aybar, demokrasiyi sola kayan bir denge olarak tanımladığı bu mektup ve basın toplantısı vesilesi ile Sıkıyönetim mahkemesinde yargılanır. Beş yıla mahkûm olur; temyiz kararı bozar ve sivilde beraat eder. Yani fikir özgürlüğü en umutlu olanlar için bile sivilde askeriyedekinden daha fazladır. 

Maden-İş, Lastik-İş, Basın-İş, Müskirat Federasyonunun başkanlarının giriştiği parti girişimi hakkında Aybar “Aydınlara karşı adeta alerji duyuyorlardı” derken sağlıklı sınıfsal bir refleksten ziyade mesleki deformasyona dayanan bir haleti ruhiyeyi dile getirmektedir[3].9 

Sendikacıların TİP’i ne diye hangi amaçlarla ve nasıl bir dünya görüşü ile kurdukları önemli. Mehmet Ali Aybar’ın kendi anlatımından meselenin solla pek ilişkisi olmadığı açık, hatta Aybar’ın sicilli biri olmamasına rağmen başkanlık meselesi uzun tartışmalara neden oluyor. Üstelik de bir yıllık zaman zarfında parti ilk çıkışından öte hemen hemen hiçbir gelişme kaydetmemesine rağmen. Sendikacıların alerji duydukları aydınların katılımıyla parti daha geniş kesimler için bir inandırıcılık kazanıyor. TİP’in kurucu sendikacılarının tanınmış olmaları bir vakaysa da bu tanınmışlık kendi alanlarıyla sınırlıdır.

Aybar’a göre “Kemalizm, emperyalizme, kapitalizme karşı bir ideoloji olduğu için” (s. 138) sendikacılara sosyalizm tarihinden, genel olarak işçi hareketi tarihinden temellenecek bir program önerisi yerine Mustafa Kemal’in konuşmalarını, özellikle de Aralık 1921’deki konuşmasını öne sürer. Bu hem onların ideolojik dünyalarına yakın düşmektedir hem de oldukça meşru bir zemin sunmaktadır. Bu meşruiyet arayışı sonuna kadar sürecektir. TİP, Anayasa’nın savunucusu ve uygulanmasından yana bir partidir. Sendikacıların meşruiyete olan mesleki bağlantılarının daha da fazla olduğu 15-16 Haziran olaylarında çok açık olarak görülecektir.

Mehmet Ali Aybar’ın aşağıdan sosyalizme yatkın olduğu izlenimi, aşağıdan hareketlenmeye yatkın olduğu anlamına gelmez. Bu retoriğin arkasında aslından tam bir yukarıdan siyaset yapma alışkanlığı bulunmaktadır. Örneğin (s. 125) “1961 Anayasası’nın esprisi bağımsızlıkçı, özgürlükçü, sosyal adaletçi bir halk yönetiminin kurulması idi. Anayasanın ilkeleri, temel maddeleri, halka mal edilebilseydi, bugün Türkiye başka bir noktada olurdu.” demekte. Burada kimlerin ne diye böyle bir anayasa hazırladığı belirsiz, bunun yanı sıra da halkla anayasa arasında bir ast-üst ilişkisi kurulmakta. 

Sendikacıların parti kurma girişimi TİP’le sınırlı kalmadı, ilkin on TİP kurucusundan biri olarak seçilen, ancak kendisi üye olmayı tercih eden Türk-İş başkanı Seyfi Demirsoy bu kez Çalışanlar Partisi girişimi içinde yer alıyordu[4].

İlginç bir durum (Aybar’dan naklen) Senato Başkanının İstanbul Sendikalar Birliği’ne gelip bir işçi partisinin kurulmasının memleket için hayırlı olduğu ve hatta mutlak lazım olduğu merkezindeki konuşmasıdır. Çalışanlar Partisi, YÖN yazarlarının içinde olduğu Sosyalist Kültür Derneği’nin de ortaya çıktığı bir döneme denk geldi. Önemli bir gelişme olmadı, ancak sendikacıların partileşme ihtiyacı açısından kuvveden fiile çıkan ve çıkmayan iki girişimin varlığı hangi ideolojik aralıkta konumlanıldığı açısından önemlidir.

Yürümeyen, “varlığından bile kimsenin haberi olmadığı” TİP’in başına Aybar’ın getirilmesinden sonra sendikacılarla birlikte aydınların, daha sonrada “Doğulular”ın katılımıyla farklı bir yöneliş kazanılacaktır. Ancak bu kesimin de siyasal bir geleneğinin, deneyiminin olmaması büyük miktarda adına sosyalizm denen aslında sosyalist enternasyonalin içinde ve mesela solunda ifadesini bulabilecek bir dünya görüşünün uzun yıllar egemen olduğu söylenebilir. 

Partiyi mücadele içinde inşa edilen bir organ olarak değerlendirdiğimizde bunun makul bir yanı vardır, çünkü devraldığı miras, üzerine oturduğu birikim bu kadar bile değildir belki.


[1]Aybar Nebioğlu’ndan naklen 1955-56 yıllarında daha sonra TİP kurucusu olacak olan Güzelce, Türkler, Nebioğlu, Şaban Yıldız’ın bir işçi partisi kurmaya niyetli oldukların belirtir (s.196).

[2]“Biz emektar solcular yıllarca kabuğumuza çekilmiş, adeta toplumun dışında kalmıştık.” TİP Tarihi, Cilt I, s.111.

[3]Aybar sendika yöneticilerini işçi sınıfının bir parçası olarak görmektedir: “Sendika yöneticileri de, işçi ya da köylü kökenlidir. Sendikacı olarak yaptıkları görev ise işçilere hizmettir.” TİP Tarihi, Cilt I, s127. Kendisinin sonraları öne çıkaracağı bürokrasi analizinde parti ve devlet bürokrasisine vurgu yapacaktır, oysa daha yola çıkarken sendika bürokrasisine açık kart vermiştir.

[4]Türk-İş başkanı Seyfi Demirsoy Sosyalist Kültür Derneği’nin kurucuları arasında yer alırken NATO’yu, CENTO’yu desteklemeye devam etmesi öncesinde Çalışanlar Partisi projesinde yer almıştır. Ancak TİP’in beklenmedik gelişimi rekabete yeltenmelerine engel olmuştur.