Ayasofya hadisesi beklendiğinden fazla gürültü kopardı. Açılışı bir tarikatlar resmigeçidine büründüren AKP’nin bunda rolü büyük. Allah’tan ki, CHP önderliği “büyük oyunu” gördü ve iktidarın gündem değiştirme tuzağına düşmedi… Anlaşılan CHP, bölüm sonu canavarı piyasaya çıkana dek bonus toplama peşindeki teenager rolünden hayli memnun.
CHP’nin rutin kayıtsızlığı laik kesimin öfkesini ve düş kırıklığını artırıyor. Aldığı oy oranına kıyasla bu denli etkisiz bir parti, modern dünya tarihinde pek de sıradan bir vaka olmasa gerek doğrusu. 1990’lı yıllarda medya ve ana akım siyasiler İslami kesimin popüler isimlerini bol keseden takiye yapmakla suçlardı. Malum, takiye sözcüğü mezhebini gizleme ve olduğundan farklı görünme gibi anlamlar barındırır. Bu kez takiye sırası CHP kurmaylarına geldiğinden mi nedir, kimisi yeni camilerini gururla sahiplendi. Kimisi güllü dallı seccadesi üstünde bolca fotoğraf verdi. Kimisi de laikliğe atılan her tokatta adet olduğu üzere, başını göğe dikip boş gözlerle ufku taradı. İktidar kendi kendini yiyip bitiriyordu nasılsa. Hele bir seçimler kazanılsındı, nasıl olsa laik kesimin gazını alacak üç beş adım atılırdı. Onlar müsterih olsunlardı. CHP henüz bir sonuç alamamasına karşın ısrarla takip ettiği laiklikten taviz politikasını ilmek ilmek örüp, ince ince işleyerek önümüzdeki seçimde mütedeyyin seçmeni kazanacaktı inşallah…
Laik kesiminin değerlerine ve gelecek tasavvuruna yönelik meydan okumalar düpedüz kitlesel bir aşağılama eylemi halini aldı. Buna karşın ana muhalefetin bu meydan okumaları her seferinde sükûtla karşılanması insanda, başkası adına utanma, acıma ve öfke karışımı hisler uyandırıyor. CHP önderliği insanları, bildiği bir şey olduğuna inandırmak istiyor. Bildiği, sakin adımlarla izini sürdüğü, üzerine titrediği, ama her ne hikmetse geniş kesimlerle paylaşmaktan imtina ettiği bir şey bu. Fısıltıyla dile getirilen, ama bir üçüncü şahıs belirince, hamasetin bulanık sularına gizleniveren büyülü bir sözcük belki de…
Ana muhalefetin uzun öğlen uykusu nüfusun en az yarısını oluşturan devasa kitleyi siyaseten olduğu kadar söylemsel açıdan da silahsız bırakıyor. Azgın din simsarlığı karşısında laik kesimin teorik bagajı acınası durumda doğrusu. Taşralı nineden devşirilmiş dini menkıbelere karşı, birkaç on yıl öncesinin ortaokul ders kitaplarından devşirilmiş ırkçı hamaset kullanılıyor. Ortadoğulu çapulcu sürülerinin yağmacılığı ve şekilsizliğine karşı, tek parti zamanından kalma resmi ve evcilleştirilmiş bir İslam anlayışı çıkarılıyor. Her taşın ardında ateist komplosu gören paranoyaya karşı, iktidarın her başarısını ABD desteğine bağlayan bir öğrenilmiş çaresizlik söz konusu. İktidarın eklektik ve tutarsız teorisyenlerine karşı, üç beş muhalif televizyon yorumcusu laik kahramanlar haline getiriliyor. Hepsi bu…
Oysa bütün bu hamasi karşıtlıkların ötesine geçince karşımıza dikilen kesif, buram buram tüten bir sınıfsal nefret halesidir. Kültürel terimlerle ifade edilen bir sınıfsal nefrettir bu. Yeşil sarığın altında, son derece zayıf bir kültürel ve sosyal sermayeyle yola koyulmasına karşın himayecilik ilişkileri, hemşerilik ve partizanlıkla kestirmeden yükselmenin tadını almış bir kesim toplanmaktadır. Ortak kültürel kodları, atadan dededen tevarüs etmiş şekilsel dini pratikler ve kulaktan dolma masallar manzumesidir. Ancak bu masalların inandırıcılık dozu, bir zamanların ortaokul ders kitaplarında anlatılan modern masallardan hiç de az değildir. Öyleyse sağlıklı yükselecek bir muhalefete düşen, kültürel terimlerin gizlediği sınıfsal nefreti doğal kanalına yönlendirebilmek için çaba göstermek olacaktır.