Ufukta beliren askeri (ve nükleer) tehditlere karşı, siyasi istikrarsızlığın, ekonomik düzensizliğin ve emperyalistler arası çatışmanın hâkim olduğu bir bağlamda, Ukrayna halkının haklarını savunmak için harekete geçmeliyiz.
Küresel Jeopolitik Boyutu olan Ciddi ve Tehlikeli bir Durum
Yaklaşık bir aydır, Avrupa ve dünya için ciddi bir tehdit oluşturan ve bizi Kore savaşı (1950-53), 1962’deki Küba Füze Krizi veya Ronald Reagan’ın Avrupa sahnesinde taktik nükleer silah kullanma olasılığını düşündüğü 1980’lerin başında Avrupa füzelerinin (ve Sovyet SS20’lerinin) konuşlandırılması gibi Soğuk Savaş’ın zirvesindeki en ciddi krizlere geri götüren Ukrayna çevresinde askeri bir tırmanışa tanık oluyoruz.
Devam eden sözlü ve askeri sarmal tehlikesi ve düşük yoğunluklu veya geniş kapsamlı, yerel veya genelleştirilmiş, konvansiyonel veya bir tür nükleer tehdit içeren silahlı bir çatışmaya dönüşme riski, daha önce sözü edilen olaylardan daha fazladır. Ukrayna halkını birinci derecede ilgilendiriyor olsa da, tehditler mevcut krizin sözel ve savaşçı çarklarında yer alan tüm aktörleri, özellikle de tüm Avrupa halklarını ilgilendirmektedir.
Bu nedenle çifte bir zorlukla karşı karşıyayız:
1. Ukrayna’nın NATO’ya katılmasını engellemeyi amaçlayan Rus birliklerinin sınırlarına konuşlandırılmasıyla ilgili olarak Ukrayna’da dile getirilen korkulara yanıt vermek;
2. Ukrayna sorununu aşan savaşçı ifadelerin ve davranışların tırmanmasının yarattığı gerçek tehlikeleri değerlendirmek.
NATO ile ilgili bütünlüklü tavrımız iki yönlüdür: İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, Dördüncü Enternasyonal, kuruluşundan itibaren NATO’ya karşı çıkmıştır ve bu askeri ittifakın 1991’de Varşova Paktı ile aynı zamanda feshedilmesi gerekirdi; Rusya’nın emperyal hegemonik söylemlerini ve davranışlarını aynı şekilde kınıyoruz; son yıllarda Ukrayna nüfusunun artan bir bölümünü NATO’ya yönelmeye itenler onlar. Yabancı güçlerin (Atlantikçiler ve Ruslar) geri çekilmesi ve Ukrayna’nın askeri tarafsızlığı, bağımsızlığının tek güvencesidir. Ancak aidiyetlerine karar vermek –büyük güçler arasındaki müzakerelere ve şantajlara değil– Ukrayna halkına bağlıdır.
İstikrarsız bir jeopolitik durumun tehlikeliliğini artıran ana faktörler şunlardır:
1. Büyük ekonomik dalgalanmalar ve yeni bir finansal çöküş riski bağlamında AB ve ABD’nin farklı durumlarından (ve bağımlılıklarından) yararlanabilen bir Rus gücünün devrede bulunduğu (özellikle yenilenebilir enerjilere geçiş sorunlarıyla ilişkili) enerjiyle ilgili büyük çaplı meydan okumalar.
2. 2014’ten bu yana Ukrayna’dan başlayarak Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’a ve Çeçenistan’a kadar eski Sovyetler Birliği bölgelerinde silahlı çatışmaların birikmesi ve soğuk savaşın bitiminden bu yana yaşanan yenilgileri ve aşağılanmaları telafi etme arzusuyla Rusya’nın askeri gücünün yeniden inşası için uzun bir süreç –ve Putin’in büyük güç duruşlarını teşvik eden Belarus ve Kazakistan üzerindeki Rus hakimiyetinin göreceli olarak sağlamlaşması.
3. Ve daha spesifik olarak, siyasal sistemin krizi ve Amerika Birleşik Devletleri’nin iç istikrarsızlığı (ceza almadan hızla Beyaz Saray’a döneceğini uman Trump’un kendisinin harekete geçirdiği Capitol Hill’e darbe tarzı saldırının üzerinden henüz bir yıl geçmişken); bunların yanı sıra Avrupa Birliği’nin ve bilhassa Rusya’nın iç istikrarsızlığı; iki yıllık pandemi ve otoritarizme, yolsuzluğa ve baskıya karşı genelleşmiş isyanlardan sonra.
4. 2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı işgalinden bu yana Ukrayna’daki çatışmayı yönetmeye dönük “Normandiya Formatı”nın (Fransa, Almanya, Rusya, Ukrayna) tıkanması.
Hem Putin hem de Biden, hem ulusal düzeyde güvenilirliklerini ve meşruiyetlerini yeniden kazanmak hem de kendi etki alanları olarak gördüklerini disipline etmek için güçlü ve agresif bir imaj sunmak zorunda: Putin’in buna, Rusya’nın perestroykadan bu yana yaşadığı en büyük anti-otoriter protesto dalgasından ve etki alanı olduğuna inandığı yerlerde (Belarus, Kazakistan vb.) yolsuzluğa, eşitsizliğe ve post-Stalinist paternalizme karşı isyanlardan kurtulmak için ihtiyacı var; Biden ise Afganistan’dan aşağılayıcı bir geri çekilmenin ardından, başkanlığının son aylarında Trump’ın elde ettiği ile karşılaştırılabilir bir memnuniyetsizlik düzeyine mal olan hayal kırıklığı yaratan bir iç politika bakiyesi ile ara dönem kongre seçimlerinin eşiğindekiBiden.
Putin’in Rusya içindeki konumu da doğrudan dış politikadaki tavrına bağlıdır. Dördüncü cumhurbaşkanlığı dönemi 2024’te sona eriyor, ardından iktidarı elinde tutması (ki popülerliği azalıyor) veya “halefine” devretmesi gerekecek. Tüm siyasi kurumların tamamen tahrip olduğu bir durumda bu “iktidar aktarımı” süreci, yalnızca Putin’in kendi kararına ve iç ve dış tehditler karşısında bürokratik ve mali seçkinleri etrafında toplama yeteneğine bağlıdır.
60 Yıl Sonra İlk Nükleer Savaş Tehdidi
Açıklamalarının küstahlığı siyasi zayıflıklarıyla orantılı: “Umarım Putin nükleer bir savaştan uzak olmadığının farkındadır”. 20 Ocak’ta düzenlediği basın toplantısında Biden, “Putin Batı’yı test etmek istiyor ve bunun için yaptığına pişman olmasını sağlayacak bir bedel ödeyecek” dedi. Ancak bu türden savaşçı ifadeler, poz vermekten ve yalan bir poker oyunundan ibaret olsalar bile, asla zararsız ve kontrolsüz sarmallar değildir.
Birliklerini Ukrayna’nın kuzey ve doğu sınırlarında kitlesel bir şekilde yoğunlaştırmasının arkasındaki itici faktör, Rusya’nın Ukrayna’nın NATO’ya girme ihtimalinden duyduğu korkudur; çünkü bu şekilde düşman nükleer silahlar kendi yakınlarında konuşlanabilecektir.
SSCB’nin sona ermesinden ve Varşova Paktı’nın dağılmasından 30 yıl sonra: NATO’nun genişlemesi ile Rus emperyalizminin yeniden inşası arasında Mihail Gorbaçov 30 yıl önce Varşova Paktı’nı dağıtmaya karar verdiğinde, NATO liderleri Atlantik İttifakını feshedecekti ve gelecekte yeniden birleşen Almanya’nın II. Dünya Savaşından sonra tarafsız olan Avusturya gibi tarafsız bir ülke olacaktı. Ancak bildiğimiz gibi, yalnızca yeniden birleşmiş Almanya NATO’ya katılmakla kalmadı, aynı zamanda İttifak o zamandan beri doğuya doğru genişledi ve 45 yıl boyunca Sovyet bloğunun bir parçası olan ülkelerin çoğunu içine aldı: 1999’da Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan. 2004’te Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya da aynısını yaptı. Bunu 2009’da Arnavutluk ve Hırvatistan izledi ve 2020’de sıra Kuzey Makedonya’ya geldi.
NATO’nun korunması ve genişlemesi, kıtadaki ilişkileri yatıştırmak şöyle dursun, AB ile Moskova’nın egemen olduğu Avrasya Birliği arasında yer alan ülkelerin zararına Büyük Rus yayılmacı mantığı teşvik ederek ilişkileri gerdi.
Rusya’nın Ukrayna sınırı boyunca başlattığı askeri seferberlik, Biden’ın Ukrayna’da stratejik silahların konuşlandırılmaması ve Ukrayna’nın NATO üyeliğinin gündeme gelmemesi konusunda anlaşmaya neden hazır olduğunu açıklıyor. Ancak, FBI’ın kendi raporlarına göre, Ukrayna’da Yanukoviç hükümetinin devrilmesinden, Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesinden ve Donbass’ta işgalin başlamasından bu yana Ukrayna’nın uluslararası faşist hareket için bir eğitim ülkesi haline geldiğini unutmamalıyız. Tıpkı İslami köktenciliğin önce Afganistan’daki savaşı (o dönemde El Kaide’nin CIA ve Pakistan askeri istihbaratı tarafından kurulmasıyla), ardından Bosna ve daha yakın zamanda, Irak ve Suriye’deki savaşı kullandığı gibi (DAEŞ terörünün kökeni) burada Rus karşıtı savaşçılar örgütlenerek Ukrayna milislerine dahil ediliyor. Öte yandan sözde “Donetz Halk Cumhuriyeti” de Slav aşırı milliyetçilerini ve faşist güçleri topluyor.
Mantıken, Rusya’nın tırmanışına ve Baltık cumhuriyetlerinde konuşlanmış NATO birliklerinin ve Amerikan silahlarının seferber edilmesine rağmen, neyse ki müzakere için bir pay var, ancak iki taraf durumu çok gerdiğinden ve kendi bünyelerindeki siyasi zayıflık ve iç kurumsal istikrarsızlıktan ötürü esnek bir çözüme ulaşmak zor olacak.
Askeri çılgınlıklardan ekonomik çılgınlıklara: Biden’ın ‘yaptırım’ tehditleri üzerine
Biden ve NATO’nun saldırganlığına rağmen, Avrupalı güçler ne yapacakları konusunda bölünmüş durumda. Fransa ve Almanya gibi bazı ülkeler askeri caydırıcılığa girişme konusunda çok isteksiz olsalar da, “ilerici” İspanyol hükümetinin kölece tutumu özellikle acıklı. Mantıken Almanya, ekonomik kırılganlığı ve Rusya’ya olan enerji bağımlılığı çok büyük olduğu için bu senaryoda kilit bir ülkedir. Biden, Rusya’nın küresel ödeme sistemi SWIFT’den çıkarılması veya Nord Stream 2 boru hattının kapatılması gibi benzeri görülmemiş yaptırım tehdidini savuruyor; ki Putin, bu ikincisinin ABD ile “ilişkilerin tamamen kesilmesi” anlamına geleceğini söylüyor.
Aylardır jeopolitik baskının bir ölçüsü olarak Avrupa’ya yaptığı gaz ihracatının fiyatını kasten yükselten Rusya, fiyatı daha da artırmaya veya doğrudan arzı kesmeye karar verirse, endüstriyel aktivitede ciddi bir düşüş söz konusu olacak. Ayrıca Orta Avrupa’nın çoğuna elektrik ve ısıtma tedarikinin düşmesi ve bunun sosyo-ekonomik etkilerinin de şüphesiz dramatik sonuçları olacaktır. Öte yandan, Rusya SWIFT sisteminden çıkarılacak olsaydı, Batı finansal varlıklarındaki 56 milyar dolar ve Rus şirketlerine yerleştirilen 310 milyar Euro, büyük olasılıkla Rusya’nın acil bir tepkisiyle ciddi şekilde tehlikeye girecekti (aslında bazı Batılı yetkililer Rusya’nın bu sistemden çıkarılmasının gerçekçi olmadığını söylüyor.)
Bu çapta bir enerji, finans ve ticaret savaşının, iki yıllık pandemiyle birlikte kırk yıllık daralan uzun dalganın, finansallaşmanın ve neoliberal kuralsızlaştırmanın istikrarsızlaştırıcı etkilerinin biriktiği bir küresel ekonomi için ölümcül olacağından şüphe yok. Öte yandan bu durum Washington stratejistleri için hayal edilebilecek en büyük kâbus olan Rusya ile Çin arasında yeni bir jeo-ekonomik ve jeopolitik yakınlaşmayı teşvik edecektir.
Durumdaki Belirsizlikler
ABD ve İngiltere makamları, Rusya’nın ülkeyi işgal etme riskini öne sürerek vatandaşlarına Ukrayna’yı terk etmelerini emrediyor. Bu eylemler, bir savaş psikozu yaratmaya ve durumu daha da gerginleştirmeye katkıda bulunur. Öte yandan Almanya, bazı Baltık cumhuriyetlerinin talep ettiği eski Doğu Almanya’dan Ukrayna’ya silah teslimatını veto etti. Bugünlerde Ukrayna’ya silah taşıyan İngiliz askeri uçuşları, Alman toprakları üzerinde uçmaktan kaçınıyor. Paradoksal olarak, mevcut durumla ilgili nadir mantıklı yorumlar politikacılardan veya gazetecilerden değil, bazı askerlerden geliyor: “Medya bir çatışmanın ateşine benzin döküyor, kimsenin bir savaşın gerçekten ne anlama geldiğini anlamadığı kanısındayım” diyor Bundeswehr’in eski Genel Müfettişi General Harald Kujat. “Savaşı nasıl önleyeceğimizi bilmek yerine sadece savaş hakkında konuşmamız kabul edilebilir değil”.
Rusya’nın siyasi durumu ve Putin’in niyetleri
Rusya, küresel askeri harcamaların %3’üne denk bir askeri bütçeye sahip (unutmayalım ki dünyadaki ikinci konvansiyonel ordudan, Amerika Birleşik Devletleri’ninkine eşdeğer kara kuvvetleri ve neredeyse eşdeğer bir nükleer cephanelikten bahsediyoruz), NATO’daki stratejik bölünme ve iç kriz bağlamında çok tehlikeli bir istikrarsızlaştırma oyunu oynuyor ve bu askeri ittifaktan çok agresif bir tepki alabilir. Rusya’nın dış politikası açık bir şekilde gericidir; Putin’in Suriye, Beyaz Rusya ve Kazakistan’daki gerçek isyanları ve halk devrimlerini bastırmaya, Rusya Federasyonu’ndaki demokratik muhalefeti ve halk güçlerini susturmaya çalışan neo-Çarlıkçı, oligarşik ve milliyetçi politikalarını, Lenin’in devrimci, proleter ve enternasyonalist politikalarıyla birbirine karıştıran Soğuk Savaş dönemine nostalji duyan sol kampçılarının iddialarının aksine bugün, Rus toplumu büyük bir yoksulluk ve eşitsizlikten mustariptir (Amerika Birleşik Devletleri’ndekinden bile daha yüksek). Aslında, Rusya’nın savunduğu “dünyanın yeni mimarisi”, dünyanın büyük güçlerinin “çıkar alanlarına” bölündüğü ve küçük ülkelerin kendi kaderini kontrol etme hakkını kabul etmeyen 20. yüzyılın başlarındaki eski moda emperyalizmdir. Bu açıdan bakıldığında, Rusya’nın Amerika’ya karşı temel iddiası, (Putin’in ünlü tabiriyle) “tek ve egemen” bir dünya inşa ettiği ve diğer küresel oyuncularla paylaşmaya istekli olmadığıdır.
Ancak çoğu Batı medyasına göre, filmdeki tek kötüler Putin ve “korkunç” Lavrov. Ama gerçek şu ki, Bolşevik radikalizminden olabildiğince uzak olan Oskar Lafontaine gibi bir adamın sözleriyle, “dünyada birçok katil çetesi var, ama neden oldukları ölümleri sayarsanız, Washington’un suç çetesi en kötüsüdür.” Rus halkının ihtiyaç duyduğu şey yumuşamadır; Putin’de cisimleşen otoriter rejimin temelini oluşturan post-Stalinist bürokrasi ile mafya oligarşisi arasındaki kırılgan ittifakı kırabilecek demokratik ve popüler bir muhalefet geliştirme şansıdır; bu gerici bloğu birbirine bağlayan milliyetçi histeriye ket vurmak ve gençlerin, kadınların ve emekçilerin taleplerini enternasyonalist bir yönelişle yeniden öne çıkarmaktır.
Ne Bekleyebiliriz?
Rusya’nın “Ukrayna’yı istila etmesi” ve tüm ülkeyi işgal etmesi söz konusu bile olamaz. Budapeşte sokaklarında bugün hâlâ 1956 Sovyet işgalinin izlerini görebilirsiniz. O zaman Macaristan’da olanlar, bugün Ukrayna’da olabileceklere kıyasla çocuk oyuncağı kalacaktır.
Putin’in Belarus, Kaliningrad ve diğer komşu bölgelere “taktik” nükleer füzeler yerleştirmesi çok daha olası. Donbass’ın ilhak edilmesi olasılığı da göz ardı edilemez. Petrol ve gaz fiyatlarındaki mevcut artış ve bunların devam edeceğine dair beklenti, Kremlin’in bu operasyonların ekonomik maliyetlerini karşılamasını sağlayabilir. Ve, daha az olası ve çok daha riskli -ve kesinlikle çok daha kanlı- olmasına rağmen, güneye doğru bir güvenlik kemeri oluşturmak ve iki isyan bölgesini Kırım yarımadasına bağlamak için Donbass’ın (Mariupol) güneyindeki bölgeyi ele geçirmeye yönelik bir Rus askeri operasyonu ihtimal dışı değildir.
Mevcut gelişmeler ciddi ve Avrupa’da barış için son derece tehlikelidir. Bildiğimiz gibi, maksimum gerilim durumlarında hiçbir aktör olayların mutlak kontrolüne sahip değildir ve herhangi bir kaza kontrol edilemeyen durumları tetikleyebilir. Küresel bir anti-militarist ve nükleer-karşıtı atılımın zeminini hazırlamak için acilen uluslararası seferberliğe ihtiyaç var. Asya-Pasifik bölgesindeki gerilimler ayrıca Ukrayna’da devam eden tırmanışla da bağlantılı ve büyük güçlerin ekonomik, sosyal ve kurumsal kriz zamanlarında emperyalist eğilimlerinin güçlenmesi özellikle tehlikeli bir hal alır. Tüm bu nedenlerle, siyasi, sosyal, ulusal, bölgesel ve uluslararası örgütleri solun enternasyonalist ve dayanışmacı ivmesiyle yeniden bağ kurmak için büyük uluslararası seferberlik toplantılarında buluşmaya çağırıyoruz.
Gerginliği azaltma, barış, blokların çözülmesi ve halkların kendi kaderini tayin hakkı için seferberliği örgütleyelim!
Dördüncü Enternasyonal Yürütme Kurulu
30 Ocak 2022
Türkçe tercüme İmdat Freni Çeviri Kolektifi tarafından gerçekleştirildi.