İmdat Freni

Rosa Luxemburg ve Anarşizm – II: Genel Grev ve Devrimci Sendikalizm– Daniel Guérin

Daniel Guérin (1904-1988) yirminci yüzyılın tüm önemli mücadelelerinde hazır bulunmuş, ardında kayda değer bir kuramsal-tarihsel külliyat bırakmış, Marksist kökenli bir liberter komünist. Mayıs 1968’den sonra kitlelerin öz-eylemliliğinin önemini tartışmak üzere kaleme aldığı Rosa Luxemburg ve Devrimci Kendiliğindencilik (Flammarion, 1971) isimli kitapçığının “Rosa ve Anarşizm” başlıklı bölümünü üç kısım halinde yayımlıyoruz. Daniel Guérin hakkında daha geniş bir sunuşun da yer aldığı birinci kısmı buradan okunabilir. 

Genel Grevin Kökenleri

Genel grev fikri bir hayli eskiye uzanır: 1840’tan itibaren Paris proletaryası tarafından, 1842’den itibaren de Britanya Çartistleri tarafından deneyimlenmiştir[1]. 1868’de Brüksel kongresinde Birinci Enternasyonal tarafından tekrar ortaya atılır ancak yalnızca savaş ilanı durumlarında geçerli olmak üzere.

İlk olarak, 1869 tarihli bir makalesinde Bakunin genel grevi devrimci sınıf mücadelesinin silahı olarak görmüştür: Belçika’da, İngiltere’de, Prusya’da, İsviçre’de, Fransa’da ardı ardına patlayan sayısız grev hakkında şunları yazıyordu: “Grevler yayıldıkça, birbirleriyle yakından iletişime geçtikçe, bu bir genel grev haline gelmeye yakın oldukları anlamına gelir; ve proletarya içinde bugün hakim olan özgürleşme fikirleriyle birlikte genel grev ancak topluma yeni bir deri kazandıracak büyük bir kıyamete yol açabilir. Kuşkusuz henüz bu noktada değiliz fakat her şey bizi oraya yönlendiriyor”. Sosyal-demokratların bozguncu argümanlarına karşı ön alarak Bakunin şu soruyu soruyordu: “Peki grevler birbirini böylesine bir hızla takip ederken, kıyametin proletarya yeterince örgütlenemeden meydana gelmesi tehlikesi yok mudur?”. Ve hemen bu itiraza yanıt verir: “Öyle düşünmüyoruz çünkü öncelikle grevler belirli bir kolektif güce, işçiler arasında belirli bir anlaşmaya zaten işaret ediyor; öte yandan her bir grev yeni oluşumların başlangıç noktası haline geliyor[2].

Bu hatırlanmaya değer metin Rosa Luxemburg’un gözünden kaçmayacaktır, mesafe koymaktan geri kalmaksızın onu alıntılayacaktır.[3]

1905 Rus devrimi, 1936 ve 1968 Fransa fabrika işgalleri bu dahiyane öngörüyü çarpıcı biçimde tekrar güncel hale getirecektir. Birkaç zaman sonra Engels bu görüşü kötü niyetle karikatürleştirerek onunla alay edecekti: “Genel grev Bakunin’in programında toplumsal devrime peşrev olarak kullanılan bir kaldıraç. Bir sabah bir ülkenin veya tüm dünyanın işyerlerindeki işçiler çalışmayı bırakıyor ve böylece en fazla dört haftada mülk sahibi sınıfları ya boyun eğmeye ya da emekçilere karşı saldırıyı başlatmaya zorluyor, emekçiler de böylece kendilerini savunma ve bu vesileyle eski toplumu tümden alaşağı etme hakkına sahip oluyor.”[4]

Enternasyonal’in Eylül 1873’te Cenevre’deki kongresinde genel grev meselesi gündeme gelmişti. Bakunin’in öğrencisi James Guillaume işçilere “emeğin bütünlüklü özgürleşmesini gerçekleştirmek için hakikaten tek etkin grev olan genel grevi bir gün düzenleyebilmeyi sağlayacak olan meslek dallarının uluslararası örgütlenmesini tamamlamak için çaba göstermeye” çağıran bir metin önerisinde bulunur. Ölçülü ifadelerle kaleme alınmış bir metindi bu (öncelikle sendikal örgütlenmeyi gerektiren genel grev uzak bir geçmişe atılmıştı). Lahey bölünmesinden sonra yeniden düzenlenen Enternasyonal’in liberter olmayan bileşenlerinin gözetilmesi gerekiyordu nihayetinde. Bununla birlikte, reformist sosyalizme verilen bu tavizlere rağmen Britanyalı bir delege, Hales, bu karara karşı çıkar ve kongreyi peşinden sürüklemeyi başarır. Şu çocuksu argümana sığınıyordu: “Genel grev uygulanabilir değildir ve bir saçmalıktır. Bir genel grev yapabilmek için öncelikle her yerde örgütlenmek gerekir; oysa emekçilerin örgütlenmesi tamamlandığında zaten toplumsal devrim yapılmış olacaktır”[5].

Bu ertelemeye karşın genel grev fikri tümüyle toprağa gömülmemişti. Kimi zaman usanç verici bir monotonlukla ve fazla basitleştirilmiş bir biçim altında da olsa Fransız işçi hareketi tarafından gündeme getirilmiştir. Ardı ardına 1888 Bordeaux, 1892 Marsilya, 1894 Nantes, 1895 Limoges, 1891 Rennes sendikal kongrelerinde kabul edilir[6]. Hatta, ileride proletarya davasının döneklerinden biri olacak olan ve genel grev fikrini hayli şüpheli amaçlar için kullanan Aristide Briand aracılığıyla, karar altına alınmasa bile sosyalist harekete nüfuz edecektir.[7]

Emekçilerin gözünde genel grev fikrinin prestijinin çeşitli nedenleri vardı: Onların kendi özgün silahıydı, spontane yaratımıydı. Herhangi bir kuramcının icadı değildi. Güvenilirliğini az ya da çok kaybetmiş bir siyasi lidere ihtiyaçları yoktu onu örgütlemek için. Özgürlüklerinin bir parlamento grubu hatta bir “cumhuriyetçi” hükümet veya bir “sosyalist” bakan tarafından verilmesini beklemeyi reddediyorlardı. Kendi kavgalarının kaynaklarını yine kendilerinden çekip almak istiyorlardı. Genel grev onların “doğrudan eylem”inin aracıydı. Dolayısıyla bariz bir anti-parlamenter yönelimi vardı ve filozof George Sorel’in (ki genel grevi bir “mit” haline getirmekte haksızdı) altını çizeceği gibi parlamenter sosyalistlerin “onunla mücadele etmek için bu denli kızışmasının” sebebi buydu[8]. 1905 Iena kongresinde Bebel buruk bir ifadeyle şu gözlemi yapıyordu: “Şarkının sonunda genel grev taraftarları siyasi eyleme katılmaya dair tüm isteklerini kaybediyor”.[9]

Devrimci Sendikalizm ve Genel Grev

Devrimci sendikacılar, bilhassa da Fransa’dakiler, kelimenin parlamentarist ve “seçimci” anlamıyla “siyasal” bir amacın hizmetine koşulduğu durumlarda genel greve (veya Alman terminolojisine göre kitle grevine) karşı çıkıyorlardı. Nitekim, çeşitli örnekler arasından, 1893 ve 1902 Belçika grevleri sırasında bu şekilde, genel oyun çerçevesinin genişletilmesi amacıyla kullanılmıştı. Prusya’da, 1910 ve 1914 yılları arasında, Rosa Luxemburg’un nafile savunacağı gibi kitle grevinin amacı da bu olmalıydı. Ve yine, entelektüel düzeyde, önsözü Kautsky tarafından yazılacak olan kitle grevi hakkındaki kitabında Henriette Roland-Holst tarafından geliştirilecek olan tema da buydu.

Anarşistler genel grevlerine siyasetçiler tarafından el konulmasını öfkeyle kınadılar. Fransa’ya gitmek için Hollanda’yı terk eden liberter sosyalist Christian Cornelissen şu görüşü savunur: “Genel grev herhangi bir parti tarafından, bizzat bu partinin özgün hedefi için suni biçimde yapılamaz (…). Kendi çıkarları için kitleleri genel greve sürüklemek isteyen bir siyasal parti, genel grev gibi (…) muhteşem bir silahı ciddi biçimde lekeleyebilir”[10].

1907 Amsterdam uluslararası anarşist kongresinde Pierre Monatte ve Amédée Dunois şu ifadelerin yer aldığı bir metni geçirirler: “Genel grevle siyasal genel grev (politischer Massenstreik) birbirine karıştırılmamalı. İkincisi genel grevin ekonomik ve devrimci amaçlarından saptırılması için siyasetçilerin bir teşebbüsünden başka bir şey değil”[11].

Buna karşılık 1905 Rus devriminin büyük grevleri ne tam olarak anarşist şemaya ne de siyasetçilerinkine uyuyordu. Her iki grev biçiminin taraftarlarını bir araya getiriyordu. Guesde’ci Charles Bonnier’nin altını çizeceği gibi “çok karmaşık bir eserin taçlanışı, bir dizi başka aracın yanı sıra, içinde oluştuğu ortamın istisnai biçimde elverişli koşullarından kaynaklı olarak başarıya ulaşan bir araç olmuştur”[12].

Çünkü “siyaset” var, siyaset var. Sendikalistler sosyal-demokrat siyasetçilerin parlamenter ve seçimci tertiplerine katılmayı reddetmekte haksız değildi. Fakat şu gayet açık ki onların devrimci genel grev anlayışı ciddi bir eksiklik taşıyordu: ekonomik düzeydeki eyleme eşlik edecek biçimde merkeze, yani burjuva devletine veya mutlakiyetçi devlete saldırmanın mutlak zorunluluğu üzerinde durmayı çok sık unutuyorlardı; elbette bu saldırıdaki amaç devleti “halkçı” veya “proleter” bir biçim altında yeniden doğurtmak için değil onu sonsuza dek paramparça etmekti[13].

Fakat bu şerhi düştükten sonra belirtelim ki genel grev, onu savunanların zihninde, Rosa Luxemburg dahil olmak üzere sosyal-demokratların onu itibarsızlaştırmak üzere sundukları karikatürümsü şemanın aksine, ne maceracılığa düşen ne önceden hazırlanmış bir şemaya sığdırılan, kesinlikle mitsel veya soyut olmayıp ciddi bir girişimdi. Fransız sendikal konfederasyon C.G.T’nin sekreteri Victor Griffuelhes 1904’de şöyle diyordu: “ Genel grev emekçi onu nasıl tasarlarsa, nasıl yaratırsa öyle olacaktır. Eylem, işçinin bilinç seviyesine, mücadelesine atfettiği anlama ve deneyimine göre gerçekleşecektir (…). Bu hareket kendi bünyesinde genelleşme unsurlarını taşıyan olayların ölçeğindeki yüksek işçi zihniyetinden ve koşullardan doğacaktır”[14].

Fransız C.G.T’si tarafından yayımlanan mükemmel bir broşürde genel grevin “mantıksal sonucunun” özyönetim olduğu, “toplumsal araçların ele geçirilmesi yani kapitalist sınıfın mülksüzleştirilmesi” olduğu açıkça yazılıydı. Genel grev basitçe işin durdurulmasıyla sınırlı olmayacaktı, “hemen ardından üretimin ve ürünlerin dolaşımının yeni temeller üzerinde yeniden örgütlenmesi”, “toplumsal araçların müşterek hale gelmesi” gerekiyordu. Toplumsallaşma, başka kimsenin değil, sendikaların eseri olacaktır. “Yeni toplumsal örgütlenmenin lenf bezleri halini alacak olan Emek Borsalarına ürün talepleri iletilecek ve bunlar da ilgili topluluklara aktarılacaktır. Dolaşım ise ulaşım araçları federasyonu tarafından sağlanacaktır”[15].

Bu açıkça ifade edilmese de genel grev taraftarları, genelleşmiş bir iş bırakmaya dayalı “pasif” genel grevle, fabrika işgallerinden başlayıp üretimin emekçilerin eline geçmesine varan “aktif” genel grev arasında bir ayrım yapıyorlardı. Fransa’daki 1936 ve 1968 grevcilerinde bu anlayışın rüşeym halindeki bilincini bulabiliriz.

Fabrikalar işçiye mi? Bu nasıl bir skandal! Hollandalı sosyal-demokrat Henriette Roland-Holst buna karşı çıkar. “Ütopya! Tehlikeli bir fantezi! Hayal!” diye haykırır tek bir ağızdan sosyal-demokrat koro. Fakat Rosa Luxemburg’un kendisi de arkadaşını kitle grevleri hakkındaki kitabında “örgütlenme ve disiplin meselelerine fazla vurgu yaparken, kitle grevinin bir temel olgu olarak içinden fırladığı sınıf uzlaşmazlıklarını yeterince işlememekle” eleştirmişti[16]. Ve geleceğe dönük parlak bir öngörüyle Christian Cornelissen şunu vurgular: “Dünün ‘ütopyası’ yarının ‘zorunluluğu’ haline gelecektir”[17].

Çeviren: Uraz Aydın

Görsel: 1936 Fransa Genel Grevi


[1] Octave Festy, “Le Mouvement ouvrier a Paris en 1840”, Revue des Sciences Politiques, 1913; Colette Chambelland, L’Idée de greve générale en France (1871-1914), Paris, 1953 (el yazması), s. 11-12; Robert Brécy, La Greve générale en France, 1969, s. 72. 

[2] Bakounine, “Organisation et greve générale”, L’Egalité, Cenevre, 3 Nisan 1869, Oeuvres, V, s. 51-52.

[3] G.S., 30. Fakat Rosa’ya göre bu yazının tarihi 27 Mayıs 1869 ve Brüksel’deki L’Internationale gazetesinde yayımlanmış. Bir karışıklık olmuş olabilir çünkü L’Egalité’deki yazı aynı zamanda L’Internationale’de yayımlanmış, Belçika’da bastırılan işçi mücadeleleri hakkındaki 27 Mart (Mayıs değil) bir başka yazıyı da içeriyor.

[4] Engels, Die Bakunisten…, s. 15-16; GM., 92-93.

[5] James Guillaume, L’Internationale, Documents et Souvenirs, III, 1909, ss. 118,124.

[6] Lagardelle, s.42-43; Brécy, s. 39 ve devamı.

[7] Aristide Briand, La Greve générale et la Révolution [1900]; Georges Suares, Briand, I, 1963, 282; Brécy, s. 60-61.

[8] Lagardelle, s. 9; Christian Cornelissen, s. 156-160; Colette Chambelland, s. 49; Georges Sorel, Reflexions sur la violence, 1910, s. 169 ve devamı. 

[9] Iena kongresi Protokoll’ü, 1905, s. 302. 

[10] Cornelissen, s. 159-160.

[11] Brécy, s. 83.

[12] Charles Bonnier, Le Socialiste, 18 Kasım 1905’den aktaran Sorel, s. 216.

[13] Daniel Guérin, Pour un marxisme libertaire, 1969, s. 285-286.

[14] Victor Griffuelhes, Mouvement Socialiste’in araştırması, 1903 in Lagardelle. 

[15] Greve générale reformiste et greve générale révolutionnaire, brochure de la C.G.T., 1902, 8-11.

[16] Henriette Roland-Holst, Generalstreik un Sozial-demokratie, Dresden, 1906, s. 27; Luxemburg’un Roland-Holst’a mektubu 2 Kasım 1905, Henriette Roland-Holst, Rosa Luxemburg, Zürih, 1937, s. 219.

[17] Cornelissen in Lagardelle, s. 157.