İmdat Freni

Kılıçdaroğlu’nun Muhayyel 50 Milyar Doları ve Ucuz Şovenizmin Pahalı Maliyeti – Eyüp Özer

“Suriyeliler için 50 milyar dolar harcayanlar, siyasi tercihlerini yurttaşlarını korumak, yaşatmak üzerine kullanmadı. Depremle ilgili önergelerimiz Meclis’te reddediliyor. Suriyelilere gelince para çok ama bizim insanımız tabutlarda yaşıyor” [1]

Ana muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun İzmir depreminin ardından Meclis’te yaptığı ilk konuşma basında yukarıdaki şekilde yer aldı.[2] Salgın döneminde bile rekor seviyelere varan Koç ve Sabancı Holdinglerin kârı veya Cengiz Holding ve benzerlerinin silinen milyonlarca TL’lik vergi borçları, Kılıçdaroğlu’nun gözüne insan hayatı için harcanan paradan daha önemli görünmüş olsa gerek ki, depreme karşı alınacak önlemler için ilk baktığı yer Suriyelilere harcandığı iddia edilen miktar oluyor.

Peki Kılıçdaroğlu’nun bahsettiği bu 50 milyar dolar rakamında bir gerçeklik payı var mı, ya da Kılıçdaroğlu bu rakama nereden ulaşmış olabilir? 

Aslında bu ve benzeri rakamları ilk dillendiren kişi Kılıçdaroğlu değil. Ondan çok daha önce, Kasım 2019’da Erdoğan, ABD Başkanı Trump ile beraber basın açıklaması yaparken, Türkiye’nin mültecilere 40 milyar ABD Doları harcadığından bahsediyor ve Trump bunun ne denli çok para olduğundan övgüyle bahsediyordu. [3] Erdoğan, daha önce Haziran 2019’da yaptığı bir açıklamada ise Suriyeliler için 37 milyar ABD Doları harcadık demiş[4] sonra da bu rakamı zamlandırıp 40 milyar Dolara çıkartıp, çeşitli toplantılarda, açıklamalarda hatta mitinglerde de sık sık tekrarlamıştı. Sonrasında ise yerli/yabancı  basın yayın organları, sivil toplum kuruluşları, uluslararası kurumlar da dahil herkes bu rakamı doğru kabul etti ve kullanmaya başladı.

Mustafa Sönmez daha önce Al Monitor internet sitesinde yayınlanan yazısında, bu 40 milyar Doların izini sürüyor ve Sayıştay raporları, bütçe ve yıllık programlarda bu hesabın bir emaresine ulaşamadığını belirtiyordu.[5] Ulaşamaması da normal çünkü aslında böyle bir harcama yok. 

İnsan Yaşamının Bedelini Hesaplamak

Türkiye’nin Suriyeli sığınmacılara 40 milyar ABD Doları harcadığına dair söylentinin hayat yolculuğuna nasıl başladığının izlerini TBMM İnsan Hakları Komisyonu Göç ve Uyum Alt Komisyonunun 2 Temmuz 2019 tarihli oturumunun tutanaklarında bulmak mümkün. Komisyon üyesi milletvekillerinin sorusu üzerine, Komisyon Başkanı şöyle cevap veriyor; “Bakın, 35 milyar-37 milyar doları biz Suriyelilere nakit olarak vermedik. Nedir bu hesaplama? Suriyeli bir çocuk okula devam ediyor mu? Ediyor. Bu çocuk okula devam ettiği için okul hizmetlerinden, elektrik hizmetlerinden faydalanıyor mu? Bunun bir maliyeti var. Okulun yapılmasından, inşaatından faydalanıyor mu? Bunun bir maliyeti var. O sınıfa bir öğretmen giriyor, bu öğretmenin o çocuk için bir maliyeti var. Bu kişi “A” şehrinde, Ankara’da yaşıyor, Ankara’da yaşadığı için Ankara Belediyesi bunun çöpünü alıyor mu? Alıyor. Çöp almanın bir maliyeti var. Aldığı çöpü bertaraf ediyor mu? Bunun bir maliyeti var.” [6]

Cumhurbaşkanının ağzında 37 milyar Dolar olarak başlayıp sonra 40 milyar Dolara dönen, Kılıçdaroğlunun da açık arttırmayı sürdürüp 50 milyar Dolara çıkardığı hayali harcamanın dayandığı hesap bu. Yani bir tür “var olma” maliyetinden bahsediyor Komisyon başkanı, Allahtan insaflı davranmış, yoksa bir kişinin günlük tükettiği oksijen miktarını hesaplayıp, her nefes aldığınızda fatura kesmeye de kalkabilirdi. Kendi verdiği örnekler üzerinden gidersek, sınıfa her yeni başlayan öğrenci için okula bir tuğla fazla mı koyuyorsunuz, ya da herhangi bir kentte ev kiralayan kişi zaten çevre ve temizlik vergisi vs. vergilerle çöpün toplanması ve bertaraf edilmesi maliyetini fazlasıyla karşılamış olmuyor mu diye sorabilirsiniz. 

Tam da aynı oturum sırasında, Hükümetin mülteciler için ne denli büyük harcamalar yaptığından gururla bahseden ve kendisi de Antalya milletvekili olan Sayın Komisyon Başkanı kendi kendini yalanlamak istermişçesine, bizzat kendi ağzından “Antalya’da Suriyeli işçiler olmasaydı, domatesi toplatacak kimse bulamazdık” deyip, “Bursa ziyaretimizde ise şeftaliyi bu yıl Suriyeliler olmasaydı toplatamazdık dediler” diye ekliyor.

Mültecilerin Türkiye’ye “maliyetine” dair daha detaylı bir başka varsayımlara ve hayal gücüne dayalı hesap ise, Göç ve İltica Alt Komisyonunun Mart 2018 tarihli Göç ve Uyum raporunda yer alıyor.[7] Burayı rakama boğmamak için yer veremeyeceğimiz diğer bazı hesaplamaların yanı sıra bu raporda; “Köln Alman Ekonomi Enstitüsünün yaptığı çalışmaya göre Almanya’daki bir mültecinin Almanya’ya yıllık maliyeti 15.000 Euro’dur. Siyasetçiler de bu rakamlara yakın açıklamalar yapmakta olup: Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere geçtiğimiz yıl Almanya’ya yaklaşık 200 bin mülteci geldiğini ve bunun maliyetinin de 2.2 milyar Euro’yu bulduğunu açıklamıştır. Almanların hesaplama endeksine göre 3,4 milyon Suriyelinin yıllık maliyetinin 50 milyar Euro’nun üzerinde çıkacağını görmekteyiz. Kalış süresini ortalama 4 yıl olarak hesap edersek Türkiye’deki Suriyelilere Almanya endeksleriyle 200 milyar Euro harcandığı ortaya çıkacaktır” denilmekte. Bu nedenle, aslında Türkiye’nin dile getirdiği 30 milyar Doların düşük bir hesap olduğu da ekleniyor. TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Mülteci Hakları Alt Komisyonu raporunda bu sefer Komisyon üyeleri ellerini korkak alıştırmıyor ve pazarlığı 200 milyar Euro’dan açıyor ki herhalde pazarlık payı olsun ama 30 milyar Dolara razı olacağını da belirtiyor. 

Almanya ile Türkiye’de ne sığınmacılara sunulan hakların, dolayısıyla harcamaların ne de yaşam maliyetlerinin eşit olduğunu belirtmeye gerek yok. 

Almanya’da her eyalet kendisi bir mülteciye yaşamını sürdürmesi için ne kadar nakit desteği verilmesi gerekir diye bir hesap yapıyor. 2020 yılı için 432 Euro olarak hesaplanan Hartz IV işsizlik ödeneği üzerine eyaletlere göre ve evin boyutuna göre değişen kira yardımı ile bir mülteciye mesela Berlin’de aylık 880 Euro veya Münih’de 1100 Euro gibi bir miktar doğrudan nakit desteği olarak sağlanabiliyor. Dolayısıyla Hükümetin yaptığı hesapta Almanya için bahsedilen 15 000 Euro yıllık harcamanın zaten 13200 Eurosu doğrudan nakit desteği olarak varsayılabilir ki bu miktarın Türkiye’de sıfır TL olduğu düşünülürse, Komisyon raporunda yapılan akıl yürütmenin ve kıyaslamanın gerçek dışılığı bir kez daha insanı şaşırtabilir.

Şovenizmin Bedelini Hesaplamak

Tüm bu hesaplamaların ötesinde, bu yukarıda bahsedilen hayali harcama miktarları doğru bile olsa, bunun milyonlarca insanın hayatını kurtardığı düşünülürse aslında çok büyük görünen rakamların bile ne denli düşük olduğu rahatlıkla görülebilir. 

Aslında var olmayan bu 50 milyar dolardan çok daha fazlası, Türkiye’nin en zengin birkaç kişisini daha da zengin ederken bundan rahatsızlık duymayan ana muhalefet lideri peki neden, bunun milyonlarca sığınmacının hayatını kurtarmış olması ihtimalinden bu denli korkmaktadır.

Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamasını bir hata, kötü siyasi tercih ya da yanlış bilgilendirme sorunu olarak görmemek lazım. Kılıçdaroğlu, ilk olarak Hükümetin dolaşıma soktuğu bu uydurma rakamı sorgulamayıp, tam da depremin ortasında yeniden kullanmayı tercih ediyor. Tıpkı daha önce “içi yana yana” evet demeyi, AKP’nin getirdiği tezkerelerin arkasına dizilmeyi ya da Anayasa’ya aykırı ama evet demeyi tercih ettiği gibi. Bu sefer de fütursuzca mülteci düşmanlığı yapmayı tercih ediyor çünkü siyasi programı depreme hazırlık için ayrılması gereken kaynakları gerçekte sömürenlerden, burjuvaziden hesap sormaya izin vermez. Bu nedenle tam da gerçek bir burjuva siyasetçisi olmanın gereklerini yerine getiriyor ve depremin oluşturduğu tepkiyi aslında konuyla hiç de alakası olmayan mültecilere yönlendirerek işçi sınıfını bölüp şovenizmi körükleyerek burjuvaziye olan hizmetini sürdürüyor.  

İzmir’de şu ana kadar 114 kişi depremde yaşamını kaybetmiş, binlerce kişi ise evlerinin dışında kalmak zorunda kalmışken depreme karşı önlem alınmamasının sorumluluğunu, sorumluluğun gerçek sahibinden yani Hükümetten ve sermayeden alıp, mültecilere yüklemenin kendisine nasıl bir siyasi faydası olacağını hesap ediyordur, tahmini zor. Ama kelimenin tam anlamıyla herkesin canı burnundayken mültecilere yönelik yalanlarla düşmanlığı kışkırtmanın ise bedeli o kadar ağır olabilir ki, Kılıçdaroğlu bile bu ucuz şovenliğinin yüksek maliyetinin altından kalkamaz. 


[1] Kemal Kılıçdaroğlu’nun 4 Kasım 2020 tarihinde Meclis Grup Toplantısında yaptığı konuşmadan

[2] https://www.karar.com/kilicdaroglundan-deprem-tepkisi-suriyeliye-para-cok-ama-bizim-insanimiz-tabutta-yasiyor-1592648

[3] https://www.sozcu.com.tr/2019/dunya/trump-parayi-duyunca-yerinde-duramadi-5449807/

[4] https://www.takvim.com.tr/video/haber-videolari/baskan-erdogan-multecilere-37-milyar-dolar-harcadik-video

[5] https://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2019/10/turkey-syria-40-billion-refugee-bill-calls-for-explanation.html

[6] https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/komisyon_tutanaklari.goruntule?pTutanakId=2337

[7] https://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/docs/2018/goc_ve_uyum_raporu.pdf