İmdat Freni

Kapitalizmin Hiper Esnek Hali: “Üzgünüz, Size Ulaşamadık” – Deniz Demir

2019 Kasım ayının son günleriydi, İstanbul Fatih’te, çevredeki esnaftan da doğrulandığı şekliyle maddi sıkıntı çeken ve kapılarına onları bulan insanların zarar görmemesi için “Dikkat siyanür var” yazılı bir not asan dört kardeşin intiharının[1] üzerinden fazla geçmemişti. Uzunca süredir işsiz olan Adem Yarıcı henüz Hatay Valiliği önünde “Çocuklarım aç,” diyerek kendini yakmamıştı.[2] Küresel salgın başlamamış ve Türkiye’de sadece müzik sektöründen yüzden fazla kişinin geçinemediği gerekçesiyle intihar ettiği öne sürülmemişti.[3] Belki de henüz “yoksulluk” intiharları bu kadar yaygınlaşmamıştı. Faaliyetlerine tamamen son vereceğini birkaç ay sonra öğreneceğimiz Kadıköy’ün kıymetlisi Rexx Sineması’nda, akşam seansında Ken Loach’un son filmi Üzgünüz, Size Ulaşamadıkı izlemek için üst kattaki büyük salonda yerimizi aldık. En ön sıraların dahi tamamen dolu olduğu salonda, üzerimizde, Loach’la daha önceki deneyimlerimizden başımıza ne geleceğini az çok tahmin etmemizin verdiği haklı bir tedirginlik vardı. Ne de olsa 1966 tarihli evsizlik meselesini ele aldığı Cathy Come Home’dan refah sisteminin ruh emici etkilerini gösterdiği I, Daniel Blake’e (Ben, Daniel Blake), Loach, yarım yüzyıldan fazladır, istikrarla, yoksulluğun yaratabileceği yıkıma ışık tutuyordu ve bunu çok sarsıcı bir biçimde yapıyordu.

Üzgünüz, Size Ulaşamadık[4] da bu bağlamda tam bir Loach filmi, en genel ifadeyle bize günümüz kapitalizmini anlatıyor. Uzun zamandır birlikte çalıştığı senarist/yazar Paul Laverty ile birlikte Ben, Daniel Blake filmi için araştırma yaparlarken, yemek yardımı almak için başvuran insanların çoğunun işi olan kişiler olduğunu fark ediyorlar ve bu filmi yapma fikri bunun üzerine ortaya çıkıyor. Loach bir söyleşisinde şöyle diyor:

Bir işte çalışıyorlardı fakat yine de ailelerini geçindiremiyorlardı. Çalışan yoksullar. Bu anlatılması gereken bir hikâye gibi geldi bize. Birçok insanın bildiği ama kimsenin hakkında konuşmadığı bir hikâye… Film birçok gerçek anlatıdan yola çıkarak çekildi ve dinlediklerimizin çoğu aslında bu gördüklerinizden çok daha trajikti.[5]

Filmde İngiltere’de, Newcastle’da yaşayan bir çekirdek aileyi izliyoruz. Abby (Debbie Honeywood) ve kocası Ricky (Kris Hitchen), her ikisi de 2007 krizinde hem evlerini hem de işlerini kaybetmişlerdir. Abby evde bakım hizmeti sağlayan ve sadece hizmette bulunduğu saatler için ödeme alan sözleşmeye tabi bir hemşiredir. Sabah 7’den akşam 9’a kadar yaşlı veya engelli bireylerin evlerine giderek onlara yemek yapar, onların banyo yapmalarına yardım eder, ilaçlarını verir, onları yatağa yatırır. Her bir “müşteriye” ayırması gereken vakit on beş dakikadır. Bakım için gittiği evlere ulaşmak için yaptığı seyahat süreleri sözleşmesine dahil değildir. Mesai saati ulaşım da dahil edildiğinde on üç saati geçebilmektedir.

Ömrünün büyük bir kısmında inşaat sektöründe çalışmış olan Ricky ise işinden çıkarıldıktan sonra bir kargo teslimat şirketinde, kendi minibüsü ile dağıtacağı parça başına ödeme alacağı ve kendi işinin patronu olup kendi kaderinin hâkimi olacağı vaadiyle “işe alınır”. Tabii ki fiiliyatta bu doğru değildir. Ne zaman ve kaç saat çalışacağı, günde kaç kargo teslim edeceği, kargoların teslim süreleri, hatta her paketin her hareketi şirket tarafından kontrol edilmektedir. Ricky sabah 7’de dağıtım yapmak üzere yola çıkar; ne yemek yiyecek ne tuvalete gidecek vakti vardır, diğer dağıtıcılardan (bugün ayyuka çıktığı şekliyle tüm Amazon teslimatçılarının yapmak zorunda olduğu gibi)[6] yanında çişini yapmak için bir plastik şişe taşıma konusunda tüyo alır. İzin günü yoktur, hasta olup işe gitmeme hakkı ancak yerine birini bulması durumunda ya da iki yüz pounda varan bir ceza ödemesi koşuluyla mümkündür. Kaybolan ya da çalınan paketler tamamen kendi sorumluluğundadır, hastalık veya yaralanmaya karşı hiçbir sağlık güvencesi yoktur. Loach film boyunca bizi Ricky ve Abby ile bir tür kader ortaklığına sokarak onların yaşadığı kaygıyı hissetmemizi sağlar.

Abby ve Ricky her biri kendi dünyalarında büyüme sancıları yaşayan çocukları Liza (Katie Proctor) ve Seb’e (Rhys Stone) de uzaktan ebeveynlik yaparlar. Abby bir evden diğerine giderken otobüste, çocukların telefonlarına uyku saatlerine, hangi yemeği ısıtacaklarına, ne kadar bilgisayar izinleri olduğuna dair sesli mesajlar gönderir. Ailelerini geçindirmek için onlara ayıracak vakti kalmayan insanların ailelerine ne olduğunu da gösterir bize Loach.  Bu en yıkıcı haliyle gig ekonomisinin bir tasviridir.

Gig ekonomisi özellikle küresel salgın sürecinde e-ticaret hacminin katlanarak artması ile gitgide üzerine daha da çok tartışılan bir kavram haline geldi. Gig, esasında bir müzik terimi.  Cambridge sözlüğüne göre anlamı, bir müzisyen ya da bir müzik grubu tarafından gerçekleştirilen tek bir müzikal performans.[7] Gig ekonomisi ile kastedilen ise insanların bir işveren için çalışmak yerine geçici işler yaptıkları ve bitirdikleri her bir iş başına para aldıkları bir çalışma tarzıdır. Genellikle kısa zamanlı ve güvencesiz işlerle tanımlı gig sektörü işverenin çalışana karşı hiçbir sorumluluğunun bulunmadığı ve çalışanların da esnek çalışma düzeninde, işverenle kısa dönemli sözleşmeler yaparak “bağımsız” oyuncular olarak yer aldığı bir sistemdir. Uber gibi platformların özel araç şoförlerinin, Amazon gibi birçok e-ticaret firmasının kargo dağıtıcılarının, kuryelerin, çevirmenlerin ve metin yazarlarının büyük bir kısmı gig çalışanlarıdır.[8]

Richard Sennett 1998 tarihli Karakter Aşınması kitabında esnek kapitalizmin insanların hayatları üzerindeki etkilerine değinmişti. Yeni kapitalizm, insanlardan sürekli olarak değişime ayak uydurmalarını, risk almalarını, esnek çalışma koşullarına uyum sağlamalarını istiyordu. Belirsizlik ve istikrarsızlık yeni kapitalizmin ana özellikleriydi. Esnek kapitalizm eski düzeni ifade eden rutini, uzmanlaşmayı, meslekî aidiyeti ve uzun süreli sözleşmeleri dışlıyordu. Yeni düzende uzun süreli ve güvenceli pozisyonlarda çalışmak bir başarısızlık göstergesi haline gelmişti. Bunun bir sonucu olarak her an tetikte olması beklenen ve kendini güvende hissetmeyen kişi devamlı bir kaygı ve korku yaşıyor. Bu bir yandan kendi yaşamının kontrolünü kaybetme korkusudur. Bahsedilen esneklik; iş ve yaşam dengesini bozarak ne iş üzerinde ne de artık zamanı üzerinde kontrolünün olduğu bir noktaya götürür kişiyi.[9]

Bugün 2021’de Sennett’i takiple hiper esnek kapitalizmden ve onun yarattığı süreğen güvensizlik ortamından bahsedebiliriz. Loach’a göre insanların içine düşürüldüğü bu durum bir kaza, bir yanlışlık ya da kapitalizmin çöküşü değil, bu aksine kapitalizmin başarısı ve kapitalizmin tam olarak istediği şeydir: işverenin hiçbir sorumluluk yüklenmek zorunda olmadığı esnek emek düzeni.[10] Filmde tasvir edilen aile sadece İngiltere’de değil, dünyanın herhangi bir yerinde güvencesiz işlere, düzensiz çalışma saatlerine sahip olan, iş ve özel hayatları üzerinde neredeyse hiç kontrolü bulunmayan yüz binlerce insanı temsil ediyor. Bu insanlar hiper esnek çalışma koşullarının ve para kazanma zorunluluğunun sıkışmışlığı içerisinde yaşadıkları ruhsal gerilimle ve kaygıyla mücadele etmeye çalışıyorlar.

Ken Loach

2007’de yaşanan kriz sonrasında işlerini kaybeden çalışanlar güvenebilecekleri bir birikimleri ya da başka kaynakları olmadığı fakat bunun yerine ödenecek borçlar ve geçindirilecek bir aileleri olduğu için kaygı duyuyorlar. Dahası bu ekonomik kriz (ırk, sınıf, cinsiyet, toplumsal cinsiyet gibi farklılıklardan ötürü) herkesi eşit bir şekilde etkilemediğinden kaygı da toplumda eşit bir şekilde dağılmamıştı. Ekonomik açıdan daha kırılgan olan insanların kaygılanmak için daha fazla sebepleri vardı. Bu endişe de korku ile biçimleniyor.[11] Benzer şekilde küresel salgın da toplumu eşit bir şekilde etkilemedi. Zaten güvencesiz koşullarda çalışıp ruhsal gerilimler içinde yaşayan kişilerin korku ve kaygı duygularını katladı.

Loach ve Sennett’in eserlerinin başarısı belki de kapitalist süreçlerin insan hayatına olan etkilerini bu kadar net bir şekilde ortaya koyabilmelerinden geliyor. Bu filmi 2019 yılının Kasım ayında Kadıköy’de izlediğimizde henüz o genç anne-baba bir buçuk yaşındaki çocuklarını komşuya bırakıp ekonomik nedenler yüzünden yaşamlarına son vermemişti[12] ama izlediğimiz o yoksulluk ve o çıkmaz durum hepimiz için  tanıdıktı ve film bittiğinde birçoğumuzun bir süre yerimizden kalkamamasına sebep oldu. Belki de aynı ay vizyona giren ve yine yoksulluk teması çerçevesinde benzer hisler yaşamamıza sebep olan Parazit filminin yönetmeni Bong Joon-Ho’nun ifade ettiği gibi, bu aşinalığın sebebi coğrafi konumumuz fark etmeksizin hepimizin aynı ülkede yaşamasıydı: kapitalizmin ülkesi.[13] Sennett insanların hayatlarına bir değer ya da bir anlam katmayan ve onları birbirleri için kaygılanmaz hale getiren bir sitemin meşruiyetini uzun süre koruyamayacağını ve değişimin, ihtiyaçlarını birbiriyle paylaşan insanlar arasında yeşereceğini söyler.[14] Uzun süre ile kastettiğinin ne olduğunu bize zaman gösterecek.

Bu yazı ilk olarak birikimdergisi.com sitesinde yayımlandı.


[1] Bkz. www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-50322797

[2] Bkz. www.dw.com/tr/hatayda-valilik-%C3%B6n%C3%BCnde-kendini-ate%C5%9Fe-verdi/a-52296011

[3] Bkz. https://www2.tbmm.gov.tr/d27/10/10-733996gen.pdf

[4] Ken Loach, Sorry We Missed You, 2019.

[5] Ken Loach, “This is not an accident. This is not capitalism failing. This is capitalism working”, muhabir, A. Lobb, The Big Issue, 1382, s. 20-23, 2019.

[6] Bkz. theintercept.com/2021/03/25/amazon-drivers-pee-bottles-union  

[7] Bkz. dictionary.cambridge.org/dictionary/english/gig   

[8] Bkz. fortunly.com/statistics/gig-economy-statistics/

[9] Richard Sennett, Karakter Aşınması, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2017.

[10] Ken Loach, a.g.e.

[11] Greg Goldberg, Antisocial Media Anxious Labour in the Digital Economy, New York University Press, 2018, s. 13-15.

[12] Bkz. www.birgun.net/haber/1-5-yasinda-cocuklari-olan-anne-baba-yasamina-son-verdi-333873

[13]  Bong Joon Ho, “On Capitalism, Musicals, And The Global Appeal of PARASITE”, muhabir, L. Romain, nerdist.com/article/bong-joon-ho-parasite-interview    

[14] Richard Sennett, a.g.e.