İmdat Freni

IV. Enternasyonal ve Birleşik Parti Deneyimleri: Bir Bilanço

Aşağıda sunduğumuz metin IV. Enternasyonal’in 2018’de gerçekleştirilmiş 17. Kongresinin “IV. Enternasyonalin Rolü ve İnşa Görevleri” başlıklı sonuç metnidir. Bir süredir hem İmdat Freni’nde hem de başka zeminlerde Sosyalist Demokrasi için Yeniyol olarak sınıf mücadelesinde etkin olabilecek birleşik ve çoğulcu bir siyasal özne ihtiyacı üzerinde sürdürdüğümüz tartışmaya katkıda bulunması niyetiyle, yetmişli yılların sonundan beri Enternasyonalimizin ulusal örgütlerinin (seksiyonlarının) dahil olduğu çeşitli birleşik parti deneyimlerini hem de, bunlarla bağlantılı olarak IV. Enternasyonal’in birleşik inşa perspektifindeki dönüşümleri kapsamlı biçimde ele alan bu metni okurlarımızın ilgisine sunuyoruz.

  1. Giriş

Bugünkü görevimiz, sınıf mücadelesinde faydalı olacak partiler inşa etmektir. Yani sınıf mücadelesi anlayışı ve programı temelinde güç toplayabilecek, etkili eylem kararları alabilecek ve sınıf mücadelesini ilerletecek partiler. Bu partilerin nihai amacı, kimi zaman gayet genel ifadelerle telaffuz ediliyor olsa da mevcut kapitalist sistemden kurtulmak olmalı. Bu yaklaşım, Enternasyonal güçlerini, bu partilerin inşasının ve yönetiminin sadık ve ayrılmaz birer parçası olmaya yöneltir, yalnızca yeni üye kazanmak amacıyla orada bulunmaya veya olası ihanetleri teşhir etmek için beklemeye değil. Stratejik hedefimiz, devrimci kitle partilerinin ve devrimci bir kitlesel Enternasyonalin inşasıdır.

Bu çerçevedeki ana fikir, Dördüncü Enternasyonal’in ne yapması gerektiğine dair bir modeli genelleştiremeyeceğimizdir, her ne kadar daha başarılı olan bazı deneyimleri tekrar etme eğiliminin oluşacağı aşikâr olsa da. Ancak somut deneyimlerin birbirinden farklı olacağı ve belki de bazen birbirimizden farklı yönlere gideceğimiz bir durumda bulunmaya alışmalıyız. Karşılaştığımız sorunlardan biri, bazen yalnızca belirli kilit ülkelerde (örneğin birkaç yıl önce Fransa’da) neler olup bittiğini dikkate alma ve böylece düşüncemizi yeterince uluslararasılaştırmama konusundaki kasıtsız eğilimdir. Son Uluslararası Komite toplantıları [1]  sırasındaki farklı deneyimler üzerine yapılan tartışma, bakış açımızı daha da çoğul hale getirmek için faydalı oldu. Bu rol ve görevlerle ilgili kararın konusu da budur.

2. 1990’larda yeniden yönelim

1995 Dünya Kongresi’nde, Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ve Sovyet bloğunun çöküşünün yarattığı yeni durumda -örgütler arasındaki sınırları yeniden şekillendirirken- daha fazla gücü içerecek, sınıf mücadelesi üzerinde olumlu ve daha önemli bir etkiye sahip olacak radikal sınıf mücadelesi partileri inşa etmenin mümkün olduğuna karar verdik[2].

Karar, bağlamı şu şekilde tanımlıyordu: “Kapitalizme ve bürokratik ‘sosyalizmin’ feci deneyimlerine bir alternatif temsil eden sosyalist bir toplum projesi inandırıcılıktan yoksundur: Bu proje, Stalinizmin, sosyal demokrasinin ve “Üçüncü Dünya”daki popülist milliyetçiliğin bilançolarının yanı sıra bugün sosyalist bir tasarıma bağlı olanların zayıflığı tarafından ağır bir şekilde ipotek altına alınmıştır.”

“Birçok ezilen ülkede, büyük öncü güçler, emperyalizmden devrimci bir kopuşun başarı şansı ve yeni küresel güç ilişkileri çerçevesinde iktidarı ele geçirme ve onu elinde tutma olasılığı konusuna artık şüpheyle yaklaşıyor. (…) Bu koşullarda devrimci enternasyonalizm bir ütopya olarak görünmekte. “(Bölüm 1)

2018 Dünya Kongresi için hazırlanan raporların, güç ilişkilerinde veya politik sınıf bilinci düzeyinde herhangi bir niteliksel gelişme göstermediğini göz önünde bulundurmalıyız. Bu, durumun 1995’ten beri hiç değişmediği anlamına gelmez, siyasi bilince damgasını vuran önemli hareketler (diğerlerinin yanı sıra Zapatistalar, Küresel Adalet Hareketi, Bolivarcı Devrim, İşgal Et Hareketi, Arap devrimci süreci olmuştur; bunların yanı sıra kitlesel işyeri grevleri ve feminist seferberlikler de meydana gelmiştir) ama bunlar ardı arkası kesilmeyen saldırıları geri püskürtmeye yetmedi ve bu nedenle genel güç dengesini değiştirmedi. Solda oyunu değiştirebilecek güçlü bir siyasi akım ortaya çıkmadı, bu nedenle yeni partiler inşa etmek uygulanabilir bir perspektif oluşturmaya devam ediyor.

Bu türden bir parti inşası için geliştirilen iki yol şöyleydi (Bölüm 2): “Stalinist sistemin çöküşü, işçi sınıfının, sendikaların ve siyasal alandaki öncü kesimlerin saflarında bize karşı oluşmuş sekter önyargıları güçlü bir şekilde sarsmış olmak gibi olumlu bir sonuç doğurdu. Sermayenin zafer naraları, aynı zamanda, zayıflıklarının artık farkında olan tüm anti-kapitalistlerin birleşmesini teşvik etme etkisini de doğurdu. Bugün, geçmişte bizimle diyaloğa girme fikrine karşı duran güçlerle, militan dayanışma ve mücadele birliği ilişkileri kurmak için daha iyi bir konumdayız “… (Bölüm 3):” “Troçkist” olduklarını iddia etmeyen ve bizimle aynı tarihi sahiplenmeyen, ancak gerçek programatik yakınlaşma temelinde bize katılacak olan devrimci Marksist örgütlere saflarımızı açmak istiyoruz.”

“Ayrıca, bundan böyle yeni ideolojik ilgilerin ve deneyimlerin kriz içindeki kapitalizm tarafından bir kez daha teyit edilen geleneksel derslerle birleştirilmesi gereken “post-Stalinist” bir bağlamda hareket edecek olan genç militan nesillerin siyasi fikriyatının yeni temalarını da kendi çerçevemize dahil etmemiz gerekecek. Yeni temaları dahil etmek, sadece mücadeleci gençliğe yönelik bir “pedagoji” sorunu değil, çok daha temelde teorik tasarım, programatik yenilenme ve yeni siyasi deneyimlerin, orijinal mücadele biçimleri ve eksenlerinin, sosyo-ekonomik metamorfozların özümsenmesiyle ilgili bir sorundur. “

Belge daha sonra, örgütlenmelerimizi güçlendirme hedefine doğru ilerlemek için farklı olasılıkları belirtiyordu:

“A) Somut mücadelelerde ve kitle hareketlerinde birleşik cephe

B) Diğer devrimci örgütlerle birlik

C) Başka sol güçlerle daha geniş yeniden gruplaşma”.

Daha 1991’de, Latin Amerika ile ilgili kararda şöyle deniyordu: “Açıkçası, tüm seksiyonlarımız için tek bir yönelim belirlemek mümkün değildir. Kendinizi inşa etmek için her zaman, her yerde geçerli olan tek bir model veya tek yön yoktur. Nikaragua devrimi ve Brezilya’da PT’nin oluşumu (Emekçiler Partisi), bu deneyimleri tekrarlama girişimlerine ilham verdi. Büyük devrimci kitle partileri inşa etmeye çalışıyoruz. Ancak bunun nasıl başarılacağı konusunda sayısız varyasyon var. “

O sırada kuruluşlarımız tarafından seçilen farklı seçenekler sıralanıyordu:

• PT gibi bir kitlesel işçi partisinin ortaya çıkışı, bu parti içinde, inşası için azami sadakatle çalışan devrimci Marksist bir akımın gelişmesini mümkün kılmıştır.

• Kitle etkisine sahip bağımsız bir devrimci partinin gelişimi, temelde Meksika PRT örneğinde gerçekleşti. Neo-Cardenas’çılığın ortaya çıkmasından önce, devrimci solun büyük bir kısmını PRT etrafında toplamayı neredeyse başardık.

• Kolombiya seksiyonumuz tarafından seçilen yol, oluşum halindeki veya halihazırda geliştirilmiş olan devrimci projelere entegrasyondu. Yoldaşlarımızın A Luchar‘a entegrasyonu, bir dizi siyasi anlaşma temelinde yapıldı.

• Bağımsız bir varoluşu sürdürürken devrimci bir siyasi cepheye katılım, Uruguaylı yoldaşlarımızın Halk Katılım Hareketi’nin (MPP) oluşumuyla elde ettikleri çok önemli bir deneyimdir. İçinde çeşitli akımlar birleşiyor: MLN, PVP, MRO ve PST’nin yanı sıra bağımsızlardan oluşan geniş bir kesim.”

3. 2003 yılında şunları tekrar teyit ettik:

 “(1) Amacımız şu niteliklere sahip proletarya partilerini oluşturmaktır:

• anti-kapitalist, enternasyonalist, ekolojist ve feminist;

• geniş, çoğulcu ve temsili;

• toplumsal meseleye derinden bağlı ve emekçilerin toplumsal özlemlerine yönelik acil talepleri sınır koymadan geniş kesimlere aktaran;

• işçilerin mücadeleciliğini, kadınların kurtuluş iradesini, gençlik isyanını, uluslararası dayanışmayı ifade eden ve tüm adaletsizliklere karşı çıkan;

• stratejilerini proletaryanın ve ezilenlerin parlamento dışı mücadelesine, öz-faaliyetine ve öz-örgütlenmesine odaklayan;

• açıkça sermayenin mülksüzleştirilmesi ve (demokratik özyönetime dayalı) sosyalizmi savunan proletarya partileri.

Latin Amerika söz konusu olduğunda hedefimiz, anti-neoliberal direnişi kapitalist küreselleşmeye karşı mücadele çerçevesine eklemleyen, kökleri gerçekten proletarya ve toplumsal hareketlere dayanan geniş, çoğulcu anti-kapitalist partiler ve/veya gruplaşmalar inşa etmektir. Devrimci Marksist bir akım olarak solun “sert çekirdeğini” inşa etmekten yanayız. Stratejik düşünceyi, radikal eylemi ve cüretkâr girişimleri, sekter bir “kendi kendini olumlama” tutumu ve “kimliğimiz” muhafazakârlığı ile değiştirirsek, bu olasılık başarılı olamaz.

“(2) Bu tür partiler için verilecek mücadele, her ülkeye özgü olacak bir dizi aşama, taktik ve örgütlenme biçiminden geçecektir. Böylesi bir anti-kapitalist yeniden oluşum, hemen kilit bir hedefi kovalar: sosyal neoliberalizme bağlı tüm güçler (sosyal-demokrasi, post-Stalinizm, çevreciler, popülistler) karşısında etkili ve görünür bir kutuplaşma yaratarak onların krizini hızlandırmak ve olumlu bir sonuçla çözülmesini sağlamak.

Bu şunu gerektirir:

• Devrimci Marksist akımların, illa ki devrimci Marksist pozisyonlara ulaşmış olmasa da reformist partilerden kopmuş akımlarla veya önemli yahut sembolik temsilcilerle işbirliği yaptığı siyasi güçlerin varlığı;

• Saygılı ama yakın bir ilişki kurulan toplumsal hareketlerin taleplerini ve eylemlerini duyuran bir yapı;

• Toplumda sosyal-neoliberalizme bağlı partilerin tekelini kıran ve evrensel oy hakkı sayesinde yerel, bölgesel, ulusal, uluslararası düzeyde (Avrupa’da olduğu gibi) meclislerde temsilcilere sahip, tanınan-bilinen bir temsiliyet ;

• Devrimci Marksist bir akımın daha geniş olan yapının bünyesinde var olup işleyebilmesini sağlayacak, hem yakınlaşmayı hem tartışmayı destekleyen, basit bir iç demokrasinin ötesine geçen çoğulcu bir işleyiş;  

4. 2010’da halihazırda var olan farklı türden sol güçlerle olası ilişkilerden ziyade solu yeniden inşa etmeye daha fazla vurgu yaptık.

“Bu yüzyılın meydan okumasına karşı yeni bir sol yaratmak ve işçi hareketini, yapılarını, sınıf bilincini, siyasi ve kültürel düzeyde burjuvaziden bağımsızlığını yeniden inşa etmek için şu türden bir yeniden yapılanmayı sağlamak istiyoruz:

● antikapitalist, enternasyonalist, ekolojist, feminist bir sol;

● sosyal demokrasiye ve hükümetlerine açıkça karşı çıkan ve kendini bir seçenek olarak sunan bir sol;

● 21. yüzyılın özyönetimci ve demokratik sosyalizmi için mücadele eden ve bunu başarmak için tutarlı bir program benimseyen bir sol;

● bu amaca ulaşmak için kapitalizmden ve mantığından kopması gerektiğinin ve dolayısıyla bu kopuşu yaşamak istemeyen siyasal temsiliyetlerle birlikte kapitalizmi yönetmemesi gerektiğinin bilincinde olan bir sol;

● işçilerin mücadeleciliğini, kadınların kurtuluş ve özgürleşme mücadelelerini, LGBT hareketini ve ekolojik mücadeleleri bütünleştiren, toplumsal hareketlerde ve emek dünyasında kök salmış çoğulcu bir sol;

● stratejisini proletaryanın ve tüm ezilenlerin öz-örgütlenmesine, işçilerin kurtuluşunun işçilerin kendi eseri olacağı ilkesine dayandıran kurumsal olmayan bir sol;

● işçilerin ve halk sınıflarının her türlü öz-örgütlenmesini teşvik eden, düşünme, karar verme, kendi hesabına ve kendi kararıyla hareket etme kapasitesini destekleyen ve teşvik eden bir sol;

● yalnızca eskiyi kullanarak yeni bir şeyler yapamayacağımızdan yeni sosyal sektörleri, dünya sosyal forumları tarafından ifade edilenler gibi yeni temaları ve her şeyden önce yeni nesilleri bütünleştiren, kendine dahil eden bir sol;

● tahakküme ve savaşa karşı ve halkların kendi kaderini tayin hakkı için savaşan ve kitlesel ve demokratik bir Enternasyonalin çerçevesini çizen, enternasyonalist ve anti-emperyalist bir sol;

● eleştirel ve devrimci Marksizmin değerli mirasını feminist, ekososyalist veya Latin Amerika’nın yerli hareketlerinin teorik-siyasal açılımlarıyla ilişkilendirme yeteneğine sahip bir sol;

● krize karşı en geniş eylem birliği ve işçilerin ve tüm ezilenlerin hakları, kazanımları ve özlemleri için savaşan bağımsız ve sınıfçı bir sol.

Mevcut sistemle savaşmak için yararlı yeni anti-kapitalist politik araçlar inşa etmek için kendimize verdiğimiz bu kriterler ve genel içeriktir. “

Yeni Antikapitalist Parti (Fransa)

5. Aynı hedeflere giden farklı yollar, kırılmalar ve çatallanmalar

Bu kararlarda tekrarladığımız gibi, verili bir ülkede verili bir zamanda, yukarıda verilen tanımlamalara en fazla karşılık gelen siyasi aracın ne olduğuna dair karar, durumun somut biçimde kavranışına – dinamiklere, mevcut güçlere – dayanmalıdır. Hangi etikete sahip olursa olsun dışarıdan gelen herhangi bir reçete, reel durumu kavramanın yerini tutamaz.

Siyasal bir aracın yararlılığı ancak bu somut durumun kavranışıyla belirlenebileceğinden, durum değiştiğinde ihtiyaç duyulan siyasal aracın türü de değişebilir.  En iyi senaryo, oluşturmaya çalıştığımız aracın değişen ihtiyaçlara uyum sağlamasıdır; bu yüzden parçası olduğumuz partilerin siyasi-programatik zeminini geliştirmek için mücadele ediyoruz.

Ancak durum böyle olmayabilir ve gerçekte böyle bir parti gerekli olana artık karşılık düşmüyor olabilir. Bu durumda, siyasi muharebeyi kaybettiğimize karar verdiğimizde, kopmaya ve yeni bir enstrüman oluşturmaya hazır olmalıyız. Herhangi bir siyasi seçimde başarısızlık riski her zaman mevcuttur.

Ancak bu, önceki tercihin yanlış olduğu anlamına gelmez (Bolşevik devriminin tüm programına sahip çıktığını ilan eden partilerin de ihanet edebileceğini / reformist olabileceğini biliyoruz). Kuruldukları anda ve ilk dönemlerinde bu partilerin ulusal durum üzerinde olumlu bir etkisi olup olmadığını değerlendirmeliyiz.

Bu nedenle, Brezilya PT’sinin veya İtalya’daki Rifondazione’nin (PRC- Komünist Yeniden Kuruluş Partisi) evriminin nihayetinde hiçbir yere varmadığı değerlendirmesini yapmak mümkünse de, bu, onlara katılmakla yanlış yaptığımız veya belirli bir dönem boyunca sistem çapında değişim isteyenlerin özlemlerinin olumlu bir ifadesi olmadıkları ya da somut kazanımlar sağlamadıkları anlamına gelmez.

Ayrıca, siyasi aracın kendisinin geçici olduğu ve amacının yeni bir siyasi parti yaratma savaşına öncülük etmek olması gerektiği çok hızlı bir şekilde ortaya çıkabilir.

Gerekli siyasi aracın doğasının duruma göre değiştiğini söylediğimiz için, devrim ufukta olduğunda, bu fırsatı anlayabilecek ve değerlendirebilecek bir partiye ihtiyacımız olduğunu biliyoruz. Bununla birlikte, bugün devrimci partinin ilanının, çoğu durumda, sınıf mücadelesinde yararlı olması için belirlediğimiz kriterlerin karşılanması anlamına gelmediğini de biliyoruz.

Bu, kendilerini açıkça devrimci olarak nitelendiren partilerin gerçek bir etkiye sahip olduğu anları dikkate almadığımız anlamına gelmez: ABD’de savaş karşıtı harekette SWP, Fransız LCR veya hareketimizin dışında İngiliz SWP’sinin 1970’lerde Anti-Nazi Birliği’ni başlatması. Bununla birlikte, etkileri belirli bir siyasal durumun ürünüdür ve ancak bu bağlamda anlaşılabilir. Buna ek olarak, etkileri yine de sınırlıydı ve bu partiler (varlığının son on yılında, 2002 ve 2007’de Cumhurbaşkanı adayı Olivier Besancenot kampanyasındaki LCR dışında), ülkelerinin siyasi yaşamında kritik bir ağırlığa ulaşamadılar.

6. 1990’ların başından beri deneyimlerimizin bilançosu

Dördüncü Enternasyonal’in ulusal örgütlerinin neredeyse tamamı – kendi ulusal durumlarına uygun olduğunu düşündükleri şekilde – daha büyük siyasi oluşumlar inşa etmeye ve bunların parçası olmaya çalıştılar. Bu deneyimlere dair hem ulusal seksiyonlarımızın içinde hem de Enternasyonal bünyesinde birbirinden farklı değerlendirmeler yapılmıştır ancak sonuçta ısrar etmektense bunlardan öğrenmek daha faydalıdır.

İlk deneyimler 1980’lerde yapıldı ve birçok farklı şekil aldı. Brezilya’dan yoldaşlar, 1980’den itibaren Emekçiler Partisi’nin kurulmasına ve güçlendirilmesine katıldılar. Amerika Birleşik Devletleri’nde 1986’da devrimci solun üç örgütünün birleşmesiyle oluşan Solidarity’yi anmak lazım. Danimarka Komünist Parti, Sosyalist Sol Parti[3] ve bizim kendi seksiyonumuz arasındaki bir anlaşma ile 1989’da Kızıl Yeşil İttifak kuruldu. On yıl sonra, 1999’da, Portekiz’deki Sol Blok da, bir KP akımı, bir Maoist örgüt ve Dördüncü Enternasyonal’in seksiyonu tarafından yaratıldı.

Asya’da, diğer akımlardan gelen önemli örgütler 1990’larda ve 2000’lerde bize katıldı (Filipinli yoldaşlar Maoculuktan kopmuştu, Pakistanlı yoldaşlar daha önce Militant akımında bulunmuştu, Sri Lanka’daki yoldaşların kökenleri 1964 öncesi eski Sri Lanka seksiyonuna dayanıyordu, aynı zamanda bir müddet CWI’da da bulunmuşlardı).

Bu örgütler farklı şekillerde de olsa aşırı şiddet durumlarıyla karşı karşıya kaldılar. Filipinler’de tehdit altındaki toplulukların öz-örgütlenmesini sağladılar ve hükümetle müzakereyi destekleyen bir yeraltı silahlı örgütüne sahipler. Pakistan’da ise siyasal bakımdan açık (yeraltından yürütülmeyen) bir kampanya faaliyetiyle Devlet ve Taliban şiddetini mahkûm ettiler.

Ulusal örgütlerimizden bazıları, özellikle Avrupa’da ama sadece orada değil, bu on yıllar boyunca kalıcı geniş örgütler inşa etme girişimlerine katıldılar, örneğin İtalya’da veya Büyük Britanya’da ve ayrıca Güney Afrika ve Porto Riko’da. Brezilyalı yoldaşlar da PT’nin ihanetinin ardından PSOL’un inşasına katılıyor.

Devrimci akımları birleştirmeye yönelik bazı girişimler (İspanyol devletinde Maocu MC / MKE ile, Almanya’da post-Stalinistlerle VSP’de) az ya da çok hızlı bir şekilde başarısız olurken, ABD’de Solidarity veya İngiltere’de Socialist Resistance gibi diğerleri 15 yıl sonra hala devam ediyor. Bilançonun can alıcı noktası, ulusal duruma dair görevler üzerinde bir anlaşma sağlandığında bu girişimlerin hayatta kalmasıdır.

Başka deneyimler de umulan potansiyele ulaşmada başarılı olamadı; en dikkate değerlerinden biri, 2009’da Fransız seksiyonu tarafından Yeni Anti-Kapitalist Parti’nin (NPA) veya 2014’te Büyük Britanya’da Sol Birlik’in kurulmasıydı. Her iki durumda da, bir faktör, sosyal demokrasi içinde (Fransa’da Sol Parti, Büyük Britanya’da Corbyn fenomeni) bu yeni projelerin dinamiklerini tehlikeye atan bir sol akımın beklenmedik şekilde ortaya çıkmasıydı. Ancak, bu vakaların hiçbirinde bu örgütsel gelişmelerin kalıcı, inandırıcı ve radikal yeni birer siyasi araç olduğu henüz kanıtlanmadı. Öte yandan bu, düşüşte olmasına rağmen, Sosyal Demokrasinin henüz ölmediğini gösteriyor. (Bu, NPA krizinin yalnızca bu faktörden kaynaklandığı anlamına gelmez.)

Aynı zamanda, Danimarka Kızıl-Yeşil İttifakı ve Portekiz’deki Sol Blok, kendi ülkelerinde sol partiler olarak bir rol ve etkiye sahip olmaya devam ediyor – tıpkı momentumu ve temeli Öfkeliler hareketini karakterize eden radikalleşme ve spontane direniş hareketlerinin gelişimine çok daha fazla bağlı olan Podemos gibi.

Podemos, bu noktada, ABD’de Sanders’a veya İngiltere’de Corbyn’e verilen destekle birkaç ortak noktası olmasına rağmen, bu tür bir hareketin ürünü olarak nitelendirilebilecek tek siyasi güçtür. Bununla birlikte, bu son fenomenler, yeni radikalleşmelerin ayırt edici özelliklerinden biriyle çelişiyor gibi görünüyor: genel olarak siyasi partilerin reddi, ki bu da çoğu kez yerleşik partilerin yarattığı hayal kırıklığından kaynaklanır, ancak kimi zaman özellikle daha radikal unsurlar bakımından bu reddiye devrimci grupların toplumsal hareketler karşısındaki sekter ve elitist tutumlarından da kaynaklanabilir.

Ancak Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde son dönemde, partilere yönelik şüpheler devam etse de, çeşitli faktörler nedeniyle siyasi-seçim arenasına doğru stratejik bir kaymanın gerçekleştiğini not etmek mümkündür: siyasi / ekonomik / sosyal krizin derinliği; hükümetleri ve rejimleri devirmeyi amaçlayan Arap devrimleri örneği; zaferleri yalnızca toplumsal mücadele yoluyla elde etmenin zorlukları; ve bir zayıflık imajı çizen siyasi elitin artan biçimde itibar kaybına uğraması.

Trajik bir şekilde, Arap devrimci süreci, Tunus’taki Halk Cephesi’nin kısmi istisnası dışında, kitle hareketine liderlik edebilecek güçlü örgütlü siyasi güçler oluşturamadı.

Sınıf mücadelesi için yararlı partiler yaratma konusundaki deneyimlerimiz, azınlık partileri olmalarına rağmen (genellikle %10’dan daha düşük oy yüzdesi, birkaç bin militan) ülkelerinde bir miktar etkisi olan partilere katılma biçimini almıştır. Çünkü göreli bir istikrarın olduğu, geleneksel partilerin çöküşünü öngörmenin mümkün olmadığı ve “iktidara gelme meselesinin” söz konusu olmadığı ya da yalnızca sosyal demokrasiyle ilgili olarak ortaya konulduğu bir evre yaşanıyordu. Ancak, başka potansiyeller sunan ve başka sorunlar ortaya çıkaran başka türden bir duruma dahil olduğumuz birkaç vaka var: Yönetimde olmayan sınıf partilerinin bir siyasal çoğunluk oluşturduğu, hükümet kurduğu vs. siyasal kriz durumları. PT’nin, Podemos’un ve Syriza içinde bulunan ve bizim de yoldaşlık ilişkisi içinde bulunduğumuz DEA grubunun durumu budur. Aynıca Venezüella’da birkaç yıl PSUV’de kalan Marea Socialista da var, ancak bu durumda uzun süredir iktidarda olan bir sol hükümet süreci var.

Farklı ülkelerin tüm farklı deneyimlerini listelemek çok uzun sürer ve özellikle Inprecor ve International Viewpoint’te (4) bir dizi inceleme yapılmış ve yayınlanmıştır. Ancak genel sonuç olarak diyebiliriz ki, önemli atılımlara yol açmış bir model çıkmadıysa da, sınıf mücadelesi güçlerinin toplanmasında niteliksel veya niceliksel bir ilerleme gerçekleştirilebileceği zaman ortaya çıkan fırsatları değerlendirememenin, kalıcı olumsuz etkileri olacaktır.

Yukarıda belirtildiği gibi, ulusal düzeydeki görevlere ilişkin bir anlaşmanın olması, özellikle de, örneğin kendine devrimci diyen grupların birleşmesiyle oluşacak bir resmi “programatik” anlaşmanın mevcudiyeti, kalıcı olabilecek yeni partilerin yaratımı için vazgeçilmez bir etkendir. Ulusal bir durumda kilit görevin ne olduğunu anlama yeteneği, örneğin 1999’da Portekiz’de kürtajın yasallaştırılması için yapılan referandum sorunu (Sol Blok’un yaratılmasında kilit bir faktör olan anlaşma), bizim diğer güçler karşısındaki yönelimimizi tanımlamak için temel bir öneme sahiptir.

Sol Blok (Portekiz)

7. İncelemelerden alınan dersler

Bu farklı deneyimlerden toplu olarak çıkardığımız dersler, dünya kongrelerinin kararlarında ve 2010 Dünya Kongresi’nden bu yana Uluslararası Komite toplantılarında yer alan bilanço tartışmalarına yapılan katkılarda tarif edilmiştir.

Bir dizi programatik ilke üzerine inşa ettiğimiz siyasi güçler içinde siyasi mücadeleler verme ihtiyacı etrafında dönüyorlardı. Bu ilkeler, nihai biçimleriyle, yeni bir siyasi güç inşa etmek için mutlaka bir ön koşul değildir, ancak bu tür tartışmaları yürütmek ve ilerlemek için bu temeller olmadan, sınıf için yararlı olan gerçek bir parti yaratma olasılığı çok azdır. Bu noktaların her biri üzerinde ilk başta gerekli olan anlaşma düzeyi, işbirliği yapacağımız mevcut siyasi akımların doğası ve yeni partinin seslendiği kesimler temelinde değerlendirilmelidir.

Öne sürdüğümüz noktalar şunlardır:

• Toplumsal hareketlere ve ezilenlerin ve sömürülenlerin mücadelelerine, dışarıdan müdahale eden bir siyasi elit olarak değil, analizler ve siyasal talepler geliştirerek ve bu talepler için sonuna kadar mücadeleye devam ederek bu hareketlerin ve mücadelelerin organik bir parçası olarak katılmak. Bu süreçte, tıpkı feminizm, ekoloji, LGBTQI konularında yaptığımız gibi, kendi gündemimizi derinleştirmeyi ve zenginleştirmeyi de bu hareketlerden öğreniyoruz.

• İster mevcut sendikalarda faaliyette bulunarak, ister gerekli ve uygun olduğunda yeni sendikalar kurarak aktif, radikal ve “sınıf mücadeleci” sendikaların inşası. Sendikalarda işverenlere, hükümetlere ve partilere karşı tam özerklik ve bağımsızlık içinde hareket etmek ve yapıların ve faaliyetlerin içinde demokratik işleyişi sağlamak. Bürokratik makinenin sınırlarına ve sendikaları devlete bağlayan yasaya meydan okumak. Mümkün olduğu kadar demokrasi ve birlik yönünde sendikalara katılmak ve sendikaları güçlendirmek, ancak bürokratizme, hükümetlerle ittifaka ve sınıf işbirliğine karşı savaşmak. Bu mücadelenin sendikaların ve onların yapılarının ötesine geçtiğini anlamak.

• İşçi sınıfının çeşitliliğini gözeten alanlar yaratmak, toplumsal hareketler, enformel sektör emekçileri, kooperatifler, güvencesiz çalışanlar, taşeronlar, işsizler, evsizler ve zanaatkarların yanı sıra yerli halklar ile, ırkçılıkla, LGBTfobi ve maçolukla mücadele edenler ile, ekolojiyi savunanlar ile birlikte örgütlenmek gerekiyor

• Devlete, kurumlara karşı tutum: faaliyetimizin ağırlık merkezi olması gereken kitle hareketindeki faaliyete destek olacak biçimde hareket ederek seçimlere katılmak. Seçilmiş temsilcilerin rolü ve parti ile ilişkisi: genellikle partinin en görünür temsilcileridir, eylemleri ise (oylamalar aracılığıyla) en etkili eylemler olarak algılanır ve çoğu zaman kısa vadede “faydalı” olmaya odaklanır. Seçilmiş temsilcilerin eylemlerinin siyasi çerçevesini belirlemek partinin sorumluluğundadır.

• Dördüncü Enternasyonal’e katılımın yanı sıra uluslararası kampanyalar ve dayanışma faaliyetlerine yöneltecek şekilde dünya siyasi durumuna ilişkin uluslararası ve enternasyonalist bir anlayışın önemi.

• Dikey işleyişe karşı eğilim hakkı da dahil olmak üzere geniş bir demokrasiye sahip, üyelerin partinin faaliyetlerine ve karar alma süreçlerine katılımı esasına dayalı olarak demokratik ve şeffaf bir işleyiş ihtiyacı ve bunu sağlamak için gerekli örgütsel yapılar; Kadınlara ve başkalarına yönelik tüm özel baskı biçimlerine karşı olduğunu iddia eden partilerde bile var olmaya devam eden baskıların bilincinde olmak ve bunlarla mücadele etmek için gerekli yapıların, işleyişin ve prosedürlerin geliştirilmesi.

• Ezilenlerin ve sömürülenlerin mücadelelerinde ve tepkilerinde ortaya çıkan “yeni” sorunları ele almanın önemi (bilhassa feminizm, ekoloji, LGBTQI… )

• Parti, özerk bir kadın hareketi inşa etme stratejik hedefi anlayışıyla, sınıf mücadelesi temelli gruplara, kampanya ve hareketlere katılım bağlamında, kadınların ezilmesine karşı mücadele eden kampanyalara ve taleplere dayalı siyasi faaliyet yürütmeyi taahhüt eder. Parti, sürekli olarak bu konularda eğitim ve önlem alma kaygısı içindedir, kitle faaliyeti düzeyi düştüğünde dahi bunları bir kenara bırakmaz.

Parti, yalnızca kadınları katılmaya teşvik etmek için değil, aynı zamanda içeride de yönetimde olumlu bir kadın imajı oluşturmak için hem içeride hem de dışarıda feminist bir profil inşa etmeye çalışmalıdır.

Partinin demokratik işleyişinin yukarıda belirtildiği gibi tüm üyelerinin parti içi süreçlere tam olarak katılmasını sağlamanın yanı sıra, parti, toplumsal dinamiklerin kadınları siyasi katılımdan dışlama eğiliminde olduğunun da farkındadır. Bu nedenle, kadınların katılımını ve daha ileride aşılması gereken sorunların bilincine varılmasını teşvik eden belirli mekanizmalara (karma olmayan toplantılar, kadınlara tartışmalarda konuşma önceliği, vb.) duyulan ihtiyacı kabul eder.

Parti, cinsiyetçi (veya transfobik ya da homo/lezbofobik) davranışların hiçbir biçimine müsamaha göstermez. Bu siyasi pozisyonun uygulanması partinin sorumluluğundadır. Parti sadece bu konularda siyasi eğitim sağlamakla kalmaz, aynı zamanda ortaya koyduğumuz yapılar, işleyiş ve prosedürler, kurduğumuz partiler kapitalist bir dünyada “birer sosyalizm adacığı” olmayacaksa da bu partilerin arzuladığımız toplumu şekillendirmek için mücadele etmesini sağlar.

• Dayanışma ve birlik temelinde yerli halklar karşısındaki düşmanlığa, antisemitizme, İslamofobiye karşı ve göçmenlerin serbest dolaşımını savunmak da dahil olmak üzere her türlü ırkçılığa karşı amansız bir mücadele.

• Radikalleşme sürecindeki gençlerin kazanılması ve genç radikalleşmiş aktivistlerin gençlik sorunlarıyla ilgili konular etrafında bir araya gelebilecekleri, kendi deneyimlerini paylaşabilecekleri, kendi çalışmalarını ve siyasi programlarını geliştirebilecekleri özerk gençlik sektörleri aracılığıyla partiye entegrasyonları için açık ve dinamik bir tavırla örgütlerimizi yenilemenin önemi.

• Devlet veya İktidar meselesi gibi stratejik konular ve uluslararası meseleler dahil olmak üzere sürekli eğitim programlarına duyulan ihtiyaç.

Kızıl-Yeşil İttifak (Danimarka)

8. Dördüncü Enternasyonal’in önemi

Brezilya Emekçiler Partisindeki (PT) Sosyalist Demokrasi akımının yaşadıklarından çıkardığımız dersler başta olmak üzere bilançolardan ortaya çıkan can alıcı bir unsur, Dördüncü Enternasyonal’in çerçevesini bir fikri alışverişi, yaklaşım mukayesesi ve tartışma zemini olarak ulusal ve uluslararası düzeyde sürdürmeye yönelik mutlak ihtiyaçtır. Bu sadece dünyadaki siyasi durumu anlamamız için değil, aynı zamanda siyasi örgütler inşa etme konusundaki gerçek deneyimlerimiz için de gerekli. Bu, Dördüncü Enternasyonalciler olarak örgütlü olmak, – mevcut deneyimler temelinde yenilenmeye tabi tutulacak- bu siyasi çerçeveyi paylaşan yoldaşlar arasında tartışma imkanını korumak ve özerk siyasi kararlar alma olanağını korumak anlamına geliyor. Önümüzdeki yıllarda, daha büyük örgütlerde çalışırken programatik ve organik bir kolektifin nasıl korunacağına dair bu deneyimleri tartışmaya devam edeceğiz.

Tarihsel programımızın tamamını paylaşmayan güçler ve bireylerle aktif olarak örgütler inşa etmeye çalışıyoruz, her ne kadar bu programın asli unsurları üzerine temellenen bir siyasal güç yaratma perspektifine sahip olsak da.

Bununla birlikte, özellikle Marksist düşünce ve analizin ilk katkılarından başlayan ve günümüzün deneyimlerine ve katkılarına kadar uzanan tüm tarihsel ve siyasi olaylar tarafından şekillendirilen ortak siyasi çerçevemizin, verimli bir tartışma için yeri doldurulamaz bir çerçeve oluşturduğunu düşünüyoruz. Ulusal deneyimin ağırlığının başka deneyimler tarafından dengelenebileceği, deneyimlerin ve görüşlerin paylaşılmasının farklı ulusal bağlamlarda bulunan yoldaşlarımız için perspektif oluşturmaya yardımcı olabilecek bir zemin. Bu nedenle, Uluslararası Komite toplantılarında, mümkün olduğunca çok sayıda seksiyonumuzun ve buraya davet edecek kadar yoldaşlık ilişkilerimiz bulunanların temsilcileri arasındaki yıllık fiziksel tartışmalar vazgeçilmezdir.

Ulusal düzeyde, bu tartışmaların biçimleri ve bunlara karşılık gelen örgütsel biçimler, tıpkı daha geniş siyasi örgütlenme biçimleri gibi farklılaşacaktır. Bir yanda, yeni partilerin inşasına en başından katılmış olan siyasi akımların siyasi sınırlarının ötesine geçmek -ki bu mevcut örgütlerin lağvedilmesi anlamına gelecek-  ile diğer yanda, daha önce belirttiğimiz nedenlerden dolayı bir IV. Enternasyonal çerçevesinin muhafaza edilmesi gerektiği inancımız arasında bir gerilim olacaktır. Bu gerilimi her bir özgül bağlama uygun şekilde çözmek, bizi bekleyen meydan okumalarından biridir.

(…)

9. Yeni bir Enternasyonal’e Doğru mu?

Ulusal düzeyde yeni örgütler kurmanın zorlukları, uluslararası düzeyde, hiç şüphesiz daha da büyük olacaktır. Bununla birlikte, radikal sol siyasi örgütler arasındaki uluslararası temaslar bizim için bir önceliktir. Bu, ya radikal solun geleneksel örgütleri ya da yeni ortaya çıkan akımlar gibi farklı örgütlerle bireysel ilişkilerimizi geliştirerek yapılabilir.

Aynı zamanda, başkaları tarafından düzenlenen bu tür organizasyonların forumlarına katılıyoruz ve hatta bu tür forumları geliştirmek için kendimiz inisiyatif alıyoruz. Sosyal Forum hareketinin gerilemesi ile birlikte, 2000’li yıllara göre buluşma imkanları daha sınırlı oluyor. Ancak katıldığımız partilerin uluslararası düzeyde başka örgütlerle bir araya gelip işbirliği yapmasını aktif olarak önermeli ve bu konuda inisiyatif almalıyız.


[1] 2010 Dünya Kongresi’ndeki bir önerge, “geniş partiler” inşa etme yöneliminin bilançosunun çıkarılması konusunda bir seminer düzenlenmesine karar verdi. Danimarkalı yoldaşların önerisi üzerine, 2011 Uluslararası Komitesi bunu düzenli toplantıları çerçevesinde yapmaya karar verdi ve 2013’te bazı geçici sonuçlara ilişkin genel bir tartışmanın ardından “seminer” tartışmalarına devam etme kararı aldı. Toplamda, Uluslararası Komite aşağıdaki deneyimlerin sonuçlarını tartıştı:

• 2012’de: PT (Brezilya), Kızıl-Yeşil İttifak (Danimarka), Sol Blok (Portekiz), Rifondazione / Sinistra Critica (İtalya);

• 2013’te: LPP / AWP (Pakistan), LCR → Antikapitalistler (İspanya Devleti), LCR → NPA (Fransa);

• 2014’te: RPM-M (Filipinler), RESPECT → Sol Birlik (Left Unity) (Büyük Britanya), Antarsya / Syriza (Yunanistan);

• 2015’te: Podemos (İspanya Devleti);

• 2016’da: Podemos (İspanya Devleti), Sol Blok (Portekiz).

[2] 1968’de, gençliğin küresel radikalleşmesinin analizine dayanan 9. Dünya Kongresi’nin kararı, yalnızca partiyle bağlantılı devrimci gençlik örgütleri kurmaya odaklandı. 1974’te, “niteliksel olarak daha güçlü devrimci örgütler” inşa etmek için “yeni kitle öncüleri” aracılığıyla “hegemonya kazanmaya” doğru ilerledik. 1979’da, sanayiye yönelerek işçi sınıfına dayalı devrimci partilerin inşasına odaklanıldı. Bu yönelim 1985 yılında halka, kadınlara ve gençlere yönelerek geliştirildi.

[3] “Sol Sosyalist Parti en başından beri yeni solun tüm unsurlarının bir karışımıydı: hippiler, anarşistler, Maoistler, Troçkistler, diğer kendi kendini Leninistler ilan eden, anti-emperyalistler ve düzen karşıtı muhalefetin diğer birçok tonu » SAP’den Michael Voss (Dördüncü Enternasyonal’in Danimarka seksiyonu), bkz. Inprecor n ° 577/578, Ekim-Kasım 2011’den.

Çeviri: İmdat Freni Çeviri Kolektifi