Halk Rejim Değişikliğine Direnirken – Balkan Yücel
Halk Rejim Değişikliğine Direnirken – Balkan Yücel
30 Mart 2025
2023 genel seçimlerinde arkasındaki kitle desteğinin azaldığını hisseden, bir sene sonraki yerel seçimlerde ise bunun hızla erimekte olduğu gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalan Erdoğan, partisinin ikinci parti konumuna düştüğü bu seçimlerin ardından elindeki devlet imkânlarını daha agresif bir şekilde kullanma yoluna gitti. Bir yandan DEM Partili Hakkari Belediyesi’ne kayyum atayarak yeni “çözüm süreci”nde Kürt hareketine karşı elini güçlendirmeye çalışırken, diğer yandan CHP’li Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atayarak CHP’ye karşı izleyeceği “yargı siyaseti”nin başlangıç vuruşunu yapmış oldu. Bu kayyum atamalarını hem DEM hem de CHP’li belediyelere yeni operasyonlar izledi. Bir yandan da menajer Ayşe Barım ve oyuncular üzerinden 12 yıl önceki Gezi İsyanı cezalandırılıp, yeni sokak direnişlerine gözdağı verildi, TÜSİAD yöneticileri üzerinden iktidar politikalarını eleştirmenin maliyeti dosta düşmana gösterilmiş oldu. Teğmenlerin ihracı üzerinden de, yeni devlet mimarisinin inşasının tamamlandığı, devlet içerisinde herhangi bir siyasi çatlağa imkân kalmadığı, herkesin buna göre pozisyon alması gerektiği mesajı gerekli mercilere iletildi.
Böylesi bir “siyasi” ortamda, yerel seçimlerdeki zaferin yarattığı özgüveni de arkasına alan Ekrem İmamoğlu, adaylığını erken bir aşamada ilan ederek, Erdoğan’ı erken seçime zorlama taktiğini uygulamaya koydu. Başka bir bakış açısıyla, yargı operasyonlarının nihayetinde kendisini hedef alacağını tahmin eden İmamoğlu, cumhurbaşkanı adaylığını ilan ederek, AKP’nin bu konuda elini zorlaştırmak istedi. Ve nihayet 18 Mart akşamı İmamoğlu’nun diplomasını hukuka, yönetmeliklere ve teamüllere aykırı bir şekilde iptal ettiren iktidar, 19 Mart sabahı İmamoğlu ile birlikte 100’ü aşkın ismi gözaltına aldırdı. Diploma iptali, gözaltı operasyonları ve İmamoğlu’nun tam da CHP’nin cumhurbaşkanı adaylığı için ön seçim yapacağı 23 Mart sabahı tutuklanması bu operasyonların, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde, tamamen siyasi saiklerle yapıldığını, serbest bir seçim düzeninden, her zaman Erdoğan’ın kazandığı göstermelik seçimler düzenine geçişi amaçladığını göstermektedir. Böyle bir ortamda hukuku, davaları, duruşmaları, itirazları konuşmak, işin siyasi yönünü perdeleyip, tartışmaların iktidarın arzu ettiği alana çekilmesine hizmet etmekten başka bir işe yaramayacaktır.
İktidarın elindeki devlet imkânlarını ama en çok da yargı mekanizmasını bu kadar cüretkâr bir şekilde araçsallaştırabilmesinin en önemli nedenlerinden birisi ABD emperyalizminin ve onun şimdiki başkanı Donald Trump’ın iktidara bu konuda atılacak adımların getireceği maliyetlerin sınırlanmasına yönelik güvence vermesidir. 16 Mart günü Erdoğan ile Trump arasında gerçekleşen telefon görüşmesi ve bu görüşmenin Trump’ın yakın elemanlarından birisi tarafından “harika” ve “gerçekten dönüştürücü” bir görüşme olarak nitelenmesi; operasyonların ardından aynı kişinin “Türkiye’den gelen pek çok iyi ve olumlu haber var” şeklinde fikir belirtmesi, Trump’ın yine aynı günlerde Erdoğan’dan “iyi lider” diye söz etmesi ve Türkiye kitlesel eylemlerle sarsılırken Dış İşleri Bakanı Hakan Fidan’ın ABD’yi ziyaret etmesi, Erdoğan’ın bu cüretkâr tavırlarının arkasındaki güvenceyi açık etmektedir.
CHP yönetimi, 18 Mart akşamı ve 19 Mart sabahı (kendilerinden beklenebileceği gibi) hukuktan, itirazlardan, yasal süreçlerden bahseder, işin siyasi yönünü vurgulamak konusunda çekingen bir hat izlerken olayın seyrini değiştiren, Beyazıt’ta önlerine konulan polis barikatını yıkarak İBB binasının bulunduğu Saraçhane’ye doğru yürüyüşe geçen üniversite öğrencileri olmuştur. Bu eylemin yarattığı heyecan ve yaydığı cesaret kısa sürede diğer üniversitelere de sirayet etmiş, başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere, ülkenin birçok şehrinde üniversite öğrencileri eylemlerin doğal öncüsü konumuna yerleşmiştir. Öğrenciler hızla örgütlenerek, üniversitelerde forumlar organize ederek ve alanları doldurarak sadece eylemlerin yayılmasını ve güçlenmesini sağlamakla kalmamış, aynı zamanda CHP liderliğini de hem söylem hem de eylem konusunda daha sert bir tavır almaya zorlamıştır. “Mitinge değil eyleme geldik” sloganlarıyla Saraçhane’yi domine eden öğrenciler, Özel’in sokak ve boykot çağrısının arkasındaki itici güç olmuş, bununla da yetinmeyerek son günlerde CHP’nin çağrılarından bağımsız, Saraçhane dışında, oldukça kitlesel eylemler örgütlemişlerdir. İktidarın yargı aparatlarının özellikle öğrencileri ve bunların içerisindeki sosyalist kadroları hedef alması, eylemlerin itici gücü konusunda AKP’nin de fikir sahibi olduğunu göstermektedir.
Öğrencilerin eylemler içerisindeki kritik rolü böylesine açıkken, sokakta gelişen toplumsal muhalefetin CHP’ye yedeklenmemesi, CHP’nin bu süreci kendi siyasi çıkarları için kontrol etmesine fırsat tanınmaması oldukça önemlidir. Her şeyden önce, bu eylemlerin salt İmamoğlu’nun tutuklanmasına karşı bir tepki olmadığı herkesin malumudur. Rant ve yağma politikalarıyla ülkeyi bir enkaz haline getiren AKP’nin ekonomiden eğitime, adaletten bürokrasiye, kültürden spora kadar el atıp tarumar etmediği bir alan yoktur ve toplumun çok büyük bir kesimi AKP’nin yağma politikasından bir şekilde nasibini almıştır. Rektör adı altında üniversitelere atanan parti komiserleri, sadece AKP’li olduğu için okullara akademisyen yapılan cahil yandaşlar ile nitelikli akademisyenlerin üniversitelerden çeşitli yöntemlerle uzaklaştırılması, öğrencilerin sefalet düzeyinde bir yaşama mahkûm edilmesi, mezun olduklarında kendilerini işsizlik ya da çok düşük ücretlerle kötü çalışma koşullarının beklemesi, öğrencilerin isyanına rengini veren koşullardır örneğin. Toplum böylesine etraflı ve derin sorunlarla karşı karşıyayken, bütün bunlara karşı yükselen öfkenin sermaye yanlısı bir partinin düzen içi çözüm önerileriyle soğurulması, sorunların başka biçimlerde devam etmesini garanti altına almaktan başka bir işe yaramayacaktır. Bu nedenle üniversitelerde ve işyerlerinde özörgütlülüğün kurulması ve güçlendirilmesi elzemdir.
Eylemlerde sıklıkla karşımıza çıkan aşırı sağcı, Türkçü ve hatta faşizan unsurlar, bazıları tarafından iddia edildiği gibi, eylemlere ana rengini vermekten uzaktır. Yüzbinlerce insanın katıldığı eylemlerde, ağırlıklı toplam kendisini Atatürkçü ve sosyal demokrat olarak niteleyen insanlardır. Ümit Özdağ’ın tutuklanmasının ve Öcalan’la müzakerelerin açık edilmesinin ardından tepki gösterecek kanal bulamayan, çoğunluğu sempatizan düzeyinde, popülist ve sığ propagandadan etkilenen gençler bu eylemleri kendileri için bir fırsat olarak görmüşlerdir. Ancak bu toplamın, Avrupa’daki neo-faşist örgütlenmelere benzer bir hiyerarşi ve disiplin içerisinde örgütlü bir şekilde davranmadığı, sağlam bir faşist doktrine sahip olmadığı ve paramiliter bir yapılanmanın uzağında oldukları hatırlanmalıdır. Eylemler içerisindeki bu eğilim, eylemleri terk etmeye yönelik bir alarmizm ile değil, ileriye yönelik bir tehlike işareti olarak, gerekli ideolojik ve politik mücadelenin gerekliliği bilinciyle karşılanmalıdır. Bu konuda en büyük iş tabii ki sosyalistlere düşmektedir.
Uzun yıllardır Gezi İsyanı’nı kriminalize etmek ve kitlesel sokak eylemlerinin bir daha yaşanmaması için herkesi tehditle susturmak çabasında olan iktidar, tam 12 yıl sonra karşısında yine sokağı bulmuştur. Kitlelerin aktif olarak siyasete müdahale ettiği, Troçki’nin deyişiyle, kendileri ile siyaset arasındaki duvarları birer birer yıktığı böyle dönemlerde, sokak siyaseti herkesi kendi açtığı alana davet etmektedir. Bu davetin en önemli konuğu hiç şüphesiz işçi sınıfıdır. Son yıllarda Gaziantep’teki tekstil işçilerinden Polonez işçilerine, Erdoğan’ın grev yasaklarına daha güçlü grevlerle yanıt veren metal işçilerinden Ankara’ya yürüyen ya da kendilerini madene kilitleyen maden işçilerine kadar birçok işçi direnişi/eylemi gerçekleşmiştir. Erdoğan’ın hayalini kurduğu seçimsiz ebedi başkanlık sistemine karşı direnişin başarıya ulaşmasının tek yolu, başka bir gelecek için sokağa çıkan gençlerin ve demokrasiyi savunmak için bütün tehditlere rağmen sesini yükselten yurttaşların mücadelesiyle işçi sınıfının ekmek mücadelesini birleştirmektir.